Meksika ekonomisi bugün tamamen uyuşturucu kartellerinin elindedir demek pek de yanlış olmaz.
Ciudad Juarez, Meksika’nın en tehlikeli şehirlerinden. Devletin uyuşturucu kartellerine açtığı narkotik savaşı sonucu 2008’den bu yana sadece Ciudad Juarez’de 10 bin çocuk anne babasız sokaklara terk edilmiştir. Bu çocukların gidebilecekleri tek yer yerel uyuşturucu kartelleridir
Honduras’tan 12 Ekim 2018’de yola çıkan 160 göçmen işçi ABD sınırında göçmenliğe başvurma kararı aldılar. Uğradıkları şehir ve kasabalardaki işçilerin de katılımıyla bu yürüyüş bir kervana dönüştü. Yolda Honduraslılara Guatemalalılar, daha sonra Meksikalılar da katıldı ve kervan Kasım ayı başında 4 bin kişinin üzerine çıktı.
İnsanların bu kervana katılmasına ve binlerce kilometre yürümesine neden olan sosyoekonomik koşulları incelemek gerekiyor.
Bu yazıda Meksika’ya biraz daha ayrıntılı bakacağım.
Meksika ekonomisi bugün tamamen uyuşturucu kartellerinin elindedir demek pek de yanlış olmaz.
2006’da ABD’nin güney komşusu Meksika’da yeni seçilen Başkan Felipe Calderon için bir numaralı hedef bu kartelleri kırmaktı. Meksika devleti bu narkotik savaşı sonucunda 2006’dan bu yana 40 binin üzerinde insanı öldürdü ama sorun giderek büyüdü.
Teksas’ın güney şehri El Paso’nun ulusal sınırla yapay olarak ayrılmış Meksika tarafındaki mahalleleri ve devamı olan Ciudad Juarez, Meksika’nın en tehlikeli şehirlerinden sayılabilir. Bu narkotik savaşı sonucu 2008’den bu yana sadece Ciudad Juarez’de 10 bin çocuk anne babasız sokaklara terk edildi. Bu çocukların tek gidebilecekleri yerler yerel narkotik kartelleridir.
Makiladora (maquiladora) denilen Meksika-ABD sınır bölgesinde kurulu çok uluslu fabrikalar mevcut. Burada çalışanlar Amerika’daki ücretlerin neredeyse 10’da birine çalışıyor. 1994’te uygulamaya giren NAFTA ile Meksika’da tarım üretimi sona erdirildi. Meksika halkı da hayatta kalabilmek için evini barkını ve tarlasını bırakarak sınır bölgelerindeki bu makiladoralarda emeğini satmaya gitti.
Bu toplumsal değişimin en büyük kurbanları ise Meksikalı kadınlar oldu. Daha önce kendi tarlasında ya da küçük köy ve kasabalarda çalışan genç kadınlar ilk kez evinden uzaklaşarak kendilerini yalnız başlarına bu bilmedikleri, alışagelmedikleri çete, fırsatçı ve polisin fink attığı bir dünyaya attı. Ya düzene uyarak kadınlar da çetelere katılmaya başladı ya da korkunç şekillerde katledildi ya da basitçe kaybedildiler.
Araştırmacılar bölgeye çalışmaya gelen kadın işçilerin öldürülmelerindeki nedenleri ikiye ayırmışlar. Birinci kategori kendilerine yakın olan erkeklerce katledilen kadınlar yani “yakınlık kadın katli”, ikincisi de sanki daha normalmiş gibi “sistemik kadın katli” diye adlandırılmış. Yapılan araştırmalara göre Ciudad Juarez şehrindeki 1993-2007 arasındaki tüm kadın cinayetlerinin yüzde 30,4’ünün “yakınlık kadın katli” olduğunu ve “sistemik kadın katli”nin ise tüm kadın cinayetlerinin yüzde 31,8’ini oluşturduğunu saptamış. Bu “sistemik kadın katli” kategorisine giren saldırıların içine kadın ve çocukların kaçırılıp öldürülmesi, cinsel tacizden sonra öldürme, işkenceyle öldürme, cesedi çöl ya da çöp kutuları veya lağımlara atmak gibi öldürmeler giriyor. Bu makiladora bölgesindeki kadın cinayetleri o kadar yaygın ki sadece 2011 yılında cinayete kurban giden kadın sayısı 300 civarında. Bu cinayetleri inceleyen bir raporda makiladora ve çalışan kadın işçiler için şu saptamada bulunuluyor:
Makiladoralar kadın işçilerini işlerinin geçici olduğu kavramıyla hazırlarlar. Onlara verilen düşük ücretlerle işçilerin sürekli yenilenmesine bahane hazırlarlar. Monarrez Fragoso’ya göre ‘makiladoralar işçilere karşı bir tüket-ve-at döngüsü uyguladığını göstermiştir.’ Bu tüket-ve-at uygulaması ise ‘atılabilir’ kadın yaratmakta ve onların emeğinin değersizleştirilmesi ve atılabilmesini getirmektedir.
Meksikalıların tüm hayatları ABD’nin gözetimindeki bağımlı bir yeni-sömürge ekonomisine bağlıdır. Onların her türlü emek mücadeleleri ve direnişini mafyatik çetelere ya da polise devrederek çözen bir devlet altında yaşayamayacak duruma gelince kaçmaya çabalamaları çok doğal bir sonuçtur. Çözülemeyen kadın cinayetleri nedeniyle Ciudad Juarez dünyada kadınlar için en tehlikeli şehir ilan edilmiştir. Juarez’deki yoksul kadın işçilerin ve sendikalı işçilerin başlarına gelenlerin konu alındığı bir belgesel film durumun vahametini gösterebilir:
Meksika’da mafyanın o kadar güçlendiği şehirler var ki bu şehirlerde tüm polisler, hatta mafya ile çalışanlar bile, şehirden kaçmak zorunda kalmış, şehir toptan çetelerin eline kalmıştır. Hatta Acapulco’da 800 bin kişilik bir bölgede tüm polis örgütünün mafyanın eline geçmesinden sonra askeriye gelip polislerin silahına, telsizlerine, dosyalara ve kurşun geçirmez yeleklere el koyarak polis teşkilatını dağıtıp yönetime el koymak zorunda kalıyor.
Bu kadar güçlü çeteler aynı zamanda ABD silah tüccarları için bir pazar durumunda. Her ne kadar ABD’den Meksika’ya kaçak günlük silah giriş sayılarını kesinlikle tespit etmek zor olsa da bu sayının giderek arttığı bir gerçek. Son tahminlere göre ABD’den Meksika’ya günde 2 bin civarında kanunsuz silah girmekte. Meksika’da 2012’de yapılan bir çalışmaya göre kayıtsız ve illegal 15 milyon silahın yüzde 85’i ABD’den kaçak olarak ülkeye girmiş. Çetelerin kullandığı silahların yüzde 40’ı daha sadece Teksas sınırından gelenler. Amerika’da kanuni ve kolay olan silah satışıyla elde edilen silahlar daha o akşam Cuidad Juarez sokaklarında satışa çıkıveriyor. Öyle ki, bir rapor, satış ehliyeti olan Amerikan silah tüccarlarının yarısının Meksika ticaretine bağımlılığını gösteriyor.
Meksika’daki günlük saldırılar sadece işçi ve kadınlara da yönelik değil. Hükümetin eğitim politikasına karşı bir gösteriye katılmak için yola çıkan üniversite öğrencilerinin otobüsüne saldıran polis 2014 yılında 43 öğrenciyi kaçırıyor ve Iguala valisinin emriyle polis ve çetelerce bazısı kurşuna dizilerek, bazıları da boğularak öldürülüyor. Hükümet önce bunu iki narkotik çete arasındaki bir çatışma olarak göstermek istese de sonunda valinin rolü ortaya çıkıyor. Bu olayın perde arkasını ortaya çıkaran gazeteci Anabel Hernandez ise aldığı ölüm tehditleri yüzünden ülkesini terk etmek zorunda kalıyor. Kaçırılıp öldürülen öğrencileri bulmaya çalışan ve araştırma yapan Miguel Angel Jimenez Blanco ise bilinmeyen kişilerce vurularak öldürülüyor.
Valinin emriyle eğitim politikalarına karşı gösteriye giden 43 öğrenci polislerce kaçırılarak öldürüldü.
Öteki ülkelere oranla daha iyi durumda olan Meksika’nın durumu bu. Buna karşın Guatemala, Honduras, El Salvador gibi ülkelerde durum çok daha yaşanmaz durumda emekçiler için.
İşte bu koşullar insanların çaresizce göçmen kervanına katılmasına, binlerce kilometre yolu yürüyerek ABD toprağına her ne pahasına olursa olsun ulaşmak istemesine neden oluyor.
Aralık 2018, San Francisco
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.