İşgal etmek, müdahale etmek ve Orta Doğu’daki gelişmelerin seyrini değiştirmenin küresel yansımaları ve sonuçları olacaktır. Batılı devletler, burunları sokmak ve imha etmek yönünde inatçı ve tehlikeli bir eğilim göstermektedirler
İşgal etmek, müdahale etmek ve Orta Doğu’daki gelişmelerin seyrini değiştirmenin küresel yansımaları ve sonuçları olacaktır. Batılı devletler, burunları sokmak ve imha etmek yönünde inatçı ve tehlikeli bir eğilim göstermektedirler. Bunların arkasından kaçınılmaz olarak gelecek olan şey, ölümdür ve girdaplar yaratışmış olacaktır. Canberra tarafından ABD’nin niyetlerine dair verilen bu son bilgi parçacıkları, pek de bir şeyin değişmediğine dair yararlı bir hatırlatıcıdır
Kaygı verici varsayımlar dünyası, Trump’lı Beyaz Saray’ın bir tür programlı standardı haline gelmiş durumda. Gergin sakinlik dönemlerini, hiddete, şiddetli atışmalara ve itirazlara dönük dikkatsiz yönelimler izliyor. Can düşmanları birden makul yoldaşlar haline, güvenilir müttefikler birden kendi güvenlikleri için ABD’nin güvenliğini umursamayan uzlaşmaz özneler haline geliveriyor.
Bütün bu girdap benzeri kaosun içinde, Donald Trump’ın 2016’daki seçim kampanyasından bu yana değişmez olan tek şey ise, Şiilerin savunucusu, teokratik cumhuriyet İran şeytanı söylemi. İran’ın niyetlerine yönelik korku, gözü doymayan İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’yu yatıştırırken olduğu gibi, ülkedeki söylem tüketimini besleyen sonsuz bir maden gibi.
23 Temmuz’da Trump, İran Cumhurbaşkanı Ruhani’ye yönelik, ne türden acılı sonuçlar doğuracağından bahsetmeksizin İran’ın Amerika Birleşik Devletleri’ni bir daha asla tehdit etmemesi gerektiğini söyleyen ve büyük harflerle yazılmış bir Twitter mesajı yolladı. “Biz bundan böyle sizin şiddete ve ölüme yönelik çıldırmış sözlerinizi sineye çeken bir ülke değiliz. Ayağınızı denk alın!”
Bu öfkeli nara, Ruhani’nin İranlı diplomatlara yaptığı konuşmada söyledikleri düşünüldüğünde bir tür ölçülü yanıt olarak düşünülebilir: “Amerika, İran ile barışın bütün barışların en büyüğü, İran ile savaşın ise bütün savaşların en büyüğü olacağını bilmelidir.”
Bu taşkınlığı daha ılımlı yorumlar izleyecekti. Kansas’taki toplantı öncesinde buz gibi bir hava esiyordu. Trump’ın açıklaması “Amerika Birleşik Devletleri’ni o berbat tek taraflı İran nükleer anlaşmasından çekiyorum ve İran artık aynı İran değildir.” Amerika Birleşik Devletleri “bir anlaşma yapmaya hazırdır.”
Bu anlamsız ve işlevsiz oyun manzarası, Avustralya ulusal yayın kurumu ABC’nin geçtiğimiz hafta yaptığı keyif kaçıran ifşa haberleri ile iyice kara bulutlara boyandı. ABC, Amerika Birleşik Devletleri’nin gelecek ay içinde İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırılar düzenleme niyetinde olduğunu ileri süren bilgiler veren birtakım sıkıntılı dedikodulara ulaşmıştı. En hafif tabirle intihardan başka bir şey değilmiş gibi görünen bu türden bir girişime katılması için hangi müttefiklere çağrı yapılacak?
ABC tarafından rahatsız edici bir biçimde “kıdemli biri” olarak tarif edilen adını vermeyen bir güvenlik yetkilisi, Avustralya’nın, özellikle hedeflerin belirlenmesi konusunda bu türden bir saldırının taslağının çeşitli yönlerine şekil vermekte olduğunu ileri sürüyordu: “İstihbarat sağlamak ve sahada neler olup bittiğini anlamak açısından Hükümetimiz ve müttefik hükümetlerin karar almak yönünde tam olarak bilgilendirilmeleri, aktif biçimde hedef almaktan farklı bir şeydir.”
Trunbull hükümetindeki bu savaş heveslisi kaynak, fiili saldırı (bunu “kinetik” misyon olarak tanımlıyordu) ile saldırının resminin taslağını çizmek arasında ayrımlar koymak konusunda son derece kararlıydı. “Resmi çizmek, fiilen bir saldırıya katılmaktan oldukça farklıdır.”
Fakat Avustralya, orta Avustralya’da yer alan Pine Gap’teki (yanıltıcı ismiyle) ortak-savunma tesisinin oynadığı rol düşünüldüğünde, bu türden bir misyona, sahaya inmekten bir şekilde kendisini kurtarsa bile dahil edilecektir. Varlığı Kabul edilmeyen Avustralya Coğrafi Uzamsal İstihbarat Örgütü de kendi üzerine düşeni yapacaktır.
Beyaz Saray’ın içinde ya da onun emperyal çeperinde üretilen bu türden raporların hepsi de farklı işaretler vermektedir. ABD Savunma Bakanı John Mattis, işleri biraz daha ilginç hale getirecek şekilde, bu raporları birer fantezi örgüsü olarak tanımladı. “Avustralyalı habercilerin bu bilgiyi nereden aldığına dair hiçbir fikrim yok. Şu anda böyle bir şeyin düşünülmediğinden eminim ve bence bu bilgiler, açık konuşayım, tamamen kurgu.”
Avustralya Başbakanı’nın bunu takip eden yanıtı da şaşırtıcı değildir; derebeyi ne diyorsa vasalı da onu demiştir. “Başkan Trump görüşlerini bütün dünyaya çok açık bir biçimde sunuyor,” diyen Malcolm Turnbull, “fakat bu hikaye, benimle, Dışişleri Bakanı ile, Savunma Bakanı ya da savunma güçlerinin yetkilileri ile konuşularak ortaya çıkmış bir bilgi değildir.” Bu durum, kağıt üzerinde, kesinlikle tam Trump işi bir formül gibi görünüyor: Müzakereden kaçın; müzakere kafandaki yargıyı sulandırmaktan başka bir işe yaramaz.
ABC’ye saldırı planlarına dair sızdırılan ayrıntılar yabana atılmamalıdır. Trump’ın savaş yanlısı dar çevresi (Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton), boyun eğmeyen devletlere karşı bir ilk saldırının yaratacağı durumun sıcaklığı ve İsrail’in sürekli telkinleri düşünüldüğünde, mesele bir tür resmi ciddiyet havasına da bürünüyor. Mattis gibi daha ılımlı biri bile bugüne kadar Tahran tarafından işlenen günahların listesini tutmaya hevesli oldu: Suriye’de Beşer Esad’ı desteklemek, Yemen’de “daha fazla şiddeti kışkırtmak”, İran’ın bölgesel bir zorba oluşu.
İran’ın tesislerine dönük saldırı beklentisi, Netanyahu’nun “İsrail kendisinin yok edilmesini isteyen rejimlerin nükleer silah edinmesine izin vermeyecektir” vurgusunda bulunarak Begin Doktrini’ni yineleyen açıklamaları ile daha da karmaşık hale geliyor. Buradaki tehlike, her zaman olduğu gibi, İran’ın tesisleri denilince bunun herhangi bir tesise ya da işletmeye doru genişletilebileceği meselesiyle birlikte, İsrail’in haydutluk yaparak bu türden bir saldırıyı kendisinin başlatmasıdır.
İsrail, aşırı dik kafalı bir görev dağıtıcı ve devletleri ve onların yurttaşlarını tehlikeye atmaya ilham veren uyarıların yankılarını dinlemeyi reddeden bir yapıdadır. İşgal etmek, müdahale etmek ve Orta Doğu’daki gelişmelerin seyrini değiştirmenin küresel yansımaları ve sonuçları olacaktır. Batılı devletler, burunları sokmak ve imha etmek yönünde inatçı ve tehlikeli bir eğilim göstermektedirler. Bunların arkasından kaçınılmaz olarak gelecek olan şey, ölümdür ve girdaplar yaratışmış olacaktır. Canberra tarafından ABD’nin niyetlerine dair verilen bu son bilgi parçacıkları, pek de bir şeyin değişmediğine dair yararlı bir hatırlatıcıdır.
[Counterpunch’taki İngilizce orijinalinden Soner Torlak tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.