CHP’li siyasetçinin büyük hedefi Türkiye’nin değil CHP’nin iktidarını almak. Erdoğan’ı durdurma iddiasıyla peşine takıp hayal kırıklığına uğrattığı milyonlar zaten çantada keklik. Ya da evdeki dananın kıymeti olmazmış mı diyelim?
CHP’li siyasetçinin büyük hedefi Türkiye’nin değil CHP’nin iktidarını almak. Erdoğan’ı durdurma iddiasıyla peşine takıp hayal kırıklığına uğrattığı milyonlar zaten çantada keklik. Ya da evdeki dananın kıymeti olmazmış mı diyelim?
Adalet Yürüyüşü’nde milyonlar ne için yürümüştü? CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanması üzerine yürüyüş kararı alan Kemal Kılıçdaroğlu, Güvenpark’ta ilk adımı atarken şöyle konuşmuştu: “Bir dikta yönetimi ile karşı karşıyayız. Adaletin olmadığı bir ülkede yaşamak istemiyoruz. Her özgür ülke gibi kendi ülkemizde barış içinde yaşamak istiyoruz. Bıçak kemiğe dayandı. Artık yeter diyoruz. Bu ülkeye adalet ya gelecek ya gelecek. Bir bedel ödemek gerekiyorsa o bedeli önce biz ödeyeceğiz.” Böyle net konuşan ve 69 yaşında Ankara’dan İstanbul’a doğru yola düşen bir liderin ardından yürünür, yüründü de.
Aradan bir yılı aşkın zaman geçti. Ülkeye adalet gelmedi. CHP’nin dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda AKP’ye verdiği destek sayesinde hapse atılan Berberoğlu, yeniden milletvekili seçilmesine rağmen hala hapiste. Ülkeye özgürlük de, barış da gelmedi. Bu arada, Erdoğan diktatörlük projesine bir adım daha yaklaşabilsin diye Afrin’de bir savaş daha yaşadık ve CHP ona da destek verdi. Dikta yönetimi de 24 Haziran itibariyle hedefine ulaşarak anayasal temel kazandı.
Memleket epey bedel ödedi. Adalet Yürüyüşü’ne katılan milyonlar ödeme sırasında önlerdeydi. Ama “Bir bedel ödemek gerekiyorsa o bedeli önce biz ödeyeceğiz” diyen CHP liderine henüz sıra gelmedi. O, yürüyüşünü başarıyla tamamladı ve parti içi liderlik tartışmasını ortadan kaldırdı. Parti elden gitmiyordu artık, memleket de başının çaresine baksındı! Adalet Yürüyüşü sırasında ilan edilen manifesto, “mücadeleye devam” sözleri bir kenarda kaldı.
Sonra geldik baskın seçimde bizzat Kılıçdaroğlu tarafından aday olarak gösterilen Muharrem İnce’ye. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına “hayır” oyu vermiş, belagati kuvvetli, Erdoğan’ın laflarının altında kalmıyor, yerel seçimlerde 1 oyun bile peşini bırakmayıp Yalova Belediye Başkanlığı’nın kazanılmasını sağlamış… 24 Haziran akşamının, 16 Nisan 2017 akşamı gibi olmayacağının sözünü verip 50 bin avukatla YSK önüne gitmekten söz ediyor…
Erdoğan’dan kurtulmak isteyen milyonlar da bu seçimlerdeki en akla yatkın tercih olarak İnce’yi destekledi. Mitinglerine milyonlar katıldı. Birçok HDP’li bile cumhurbaşkanlığı seçimlerinde İnce’yi destekledi. Oy kullananlar daha sonra İnce’nin çağrısına uyup o günün akşamına ilçe seçim kurullarının önüne gitti. Ne var ki İnce ortalardan kayboldu. Kitleler seçim kurullarının önünde beklerken o “adam kazandı” diye gazeteci dostuna mesaj yollayıp teslim bayrağını çekti. Kamuoyu seçimin meşruiyetini tartışırken o gitti Erdoğan’ı tebrik etti ve seçim kampanyası sırasında milyonların Erdoğan’ı durdurmak için gösterdiği teveccühü CHP içi iktidar mücadelesine tahvil etmeye çalıştı.
Seçimin hemen ardından, yani memleket elden gitmekteyken CHP’liler birbirlerini koltuk sevdalısı olmakla itham ederek koltuk kavgasına girişti. İnce başta olmak üzere parti içi muhalifler CHP’yi Olağanüstü Genel Kurul’a götürmek için, Kılıçdaroğlu liderliği de bunu engellemek için seferber oldu. Seçim günü sandık güvenliği ve oy sayımı konusunda gösterilmeyen hassasiyet ve titizlik, Olağanüstü Genel Kurul dilekçelerinin toplanması, sayılması ve engellenmesi konusunda açığa çıktı. 24 Haziran’da birkaç sözcü dışında sus pus olan teşkilat farklı gençlik gruplarından delegelerine, il başkanlarından yöneticilerine kadar CHP içi iktidar için büyük bir seferberlik sergiledi.
Her CHP’li de bilir ki bu parti, partiyi kimin yöneteceğinin belirlendiği seçimlerde, ülkeyi kimin yöneteceğinin belirlendiği seçimlerdekinden daha çok çalışır. İsimler basit birer simgedir, sorun yapıdadır. Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir, bir ekiptir, bir çıkar ilişkisidir, çıkar ilişkisine yaslanan bir yapıdır, kendisi de o yapıya borçludur, borcunu ödemek zorundadır; Muharrem İnce de öyle; sevilen/sevilmeyen diğer etkili figürler ve liderinden delegesine kadar hiyerarşinin basamaklarında yer alan bütün unsurlar da öyle. Yapı, dahil olanı kendine benzetir.
Şimdi ülkede rejim değişmiş, meclisin yetkileri ortadan kalkmış, diktatörlük anayasal temel kazanmış, ekonomik kriz bağıra bağıra geliyor, dış politika sarsıntısız gün geçirmiyor, Suriye savaşı en kritik aşamasına gelmiş… Bunlar memleketin derdi ama CHP’nin değil. CHP’nin derdi, yerel seçimlerde CHP’de kalmasına garanti gözüyle bakılan belediyelerde koltuğa kimin oturacağının kim tarafından belirleneceği. Erdoğan gün gelip o “garanti” belediyelere de el koyacak ama CHP henüz bunu idrak etmemiş gibi davranmayı tercih ediyor. Kolay gelsin.
Kılıçdaroğlu ve İnce yeteneksiz siyasetçiler mi? Kesinlikle değil. Yukarıda anlattık, ikisi de büyük işler başardılar. Ama mesele şu ki CHP’li siyasetçilerin büyük hedefi Erdoğan’ı durdurmak ya da Türkiye’de iktidara gelmek değil, parti içi rakiplerini durdurup CHP’de iktidara gelmek. Artık çok açık ki koltukta kimin oturduğundan bağımsız olarak CHP’lilik bu. Bir yıl arayla halkta büyük umutlar yaratan iki hamlenin, parti içi iktidar mücadelesine tahvil edilip CHP’ye umut bağlayan milyonların ortada bırakılmasının da başka izahı yok.
CHP seçim sonrası sadece koltuk kavgası mı yürüttü? Nasıl bir siyasi çizgi izleyeceğinden söz etmedi mi? Elbette etti. Karşı mahalleye seslenecekmiş. Peşine takıp hayal kırıklığına uğrattığı milyonlar zaten çantada keklik. Ya da evdeki dananın kıymeti olmazmış* mı diyelim?
Belki de CHP’liler doğru yapıyordur. Memleketin en büyük sorunu AKP değil CHP’dir. CHP’ye umudunu bağlayıp her defasında yarı yolda bırakılan, CHP’yi desteklediği için hiçe sayılan milyonlar bu siyasetçilerden ve siyaset tarzından kurtulmadıkça AKP’den kurtulmaları da hayaldir.
* Deyimin aslın “Evin danası öküz olmaz” ya da “Ev danasından öküz olmaz” şeklinde ve el altında bulunanların, özellikle dışarıdakiler karşısında, geri planda tutulduğu anlamında kullanılmaktadır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.