Rejim değişmiş, atı alan Üsküdar’ı geçmişken sol muhalefet partilerimizin yöneticileri sanki iktidara gelmişler de bir restorasyon süreci işletiyorlarmış gibi Türkiye kapitalizminin nasıl kurtarılabileceği konusunda formüllere kafa yoruyorlar HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Ahval’e verdiği röportajda “Türkiye artık faşizm koşullarında, doğrudan yatırım gelmez” demiş. Sosyal medyada HDP’nin TÜSİAD’la görüşmelerini de hatırlatan eleştirel paylaşımlara epeyce konu […]
Rejim değişmiş, atı alan Üsküdar’ı geçmişken sol muhalefet partilerimizin yöneticileri sanki iktidara gelmişler de bir restorasyon süreci işletiyorlarmış gibi Türkiye kapitalizminin nasıl kurtarılabileceği konusunda formüllere kafa yoruyorlar
HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Ahval’e verdiği röportajda “Türkiye artık faşizm koşullarında, doğrudan yatırım gelmez” demiş. Sosyal medyada HDP’nin TÜSİAD’la görüşmelerini de hatırlatan eleştirel paylaşımlara epeyce konu oldu. Röportajın tamamını okuduğunuzda da bu başlığın cımbızlama ya da editör numarası olmadığını, Temelli’nin söylediklerine uygun bir başlık olduğunu görüyorsunuz.
HDP her meseleyi işçi sınıfının penceresinden değerlendiren sosyalist bir parti mi? Elbette değil. HDP’ye şu ya da bu biçimde destek vermiş sosyalistler de neyin ne olduğunu biliyor. Kimsenin HDP eş başkanlarından sosyalistlerin keyfine göre konuşmasını beklediği de yok. Ancak ayağı Bağlar’da, Kanarya’da ya da dev inşaat projelerinin şantiyelerindeki işçi konteynırlarında olan HDP’nin kafasının TÜSİAD’da olmasının da kendisine bir faydası yok.
Başlığa çıkarılan fikirden başlayalım. Türkiye artık faşizm koşullarında olduğu için doğrudan yatırım gelmezmiş… Neden acep? Karını garanti altına aldıktan sonra gitmeyeceği cehennem var mı sermayenin? Hem faşizm cehennemse bile emeğin cehennemi değil mi? Yatırımcı, savaşla dümdüz edilen Kürt kentlerine avuçlarını ovuşturarak gitmedi mi? “Gelmem, gelmem” diye nazlanmıştı da silah zoruyla mı ikna edildi?
Kimi sermaye fraksiyonlarının hoşnut olduğu bu rejimden kimilerinin uzak duracağı konusunda iddia sahiplerini haklı çıkaracak gelişmeler yaşanabilir. Ancak AKP iktidarının ekonomi politikasını eleştirirken sermayenin duyarlılıklarını öne çıkarmak, faşizme karşı sermayenin duyarlılıklarına güvenmek HDP’nin yapacağı iş değil.
Hem HDP’nin hem de CHP’nin ekonomiye ilişkin yorumlarında dert edilen yatırımcı da, sermayenin iktidara uzak fraksiyonları da o kadar dertli değil. Şimdilerde faşizmi nasıl gerileteceklerini değil yeni rejimin sunduğu olanaklardan nasıl istifade edip kâr edebileceklerini düşünüyorlar. Ama rejim değişmiş, atı alan Üsküdar’ı geçmişken sol muhalefet partilerimizin yöneticileri sanki iktidara gelmişler de bir restorasyon süreci işletiyorlarmış gibi Türkiye kapitalizminin nasıl kurtarılabileceği konusunda formüllere kafa yoruyorlar.
Sermayenin çıkarlarını savunmak için kurulmuş bir parti misin? Değilsin. Sermayeye “Bak, senin çıkarlarını ben iktidardakinden daha iyi savunurum” dediğin için mi ciddiye alınıyorsun? Hayır. Diyebilirsin ki, “Benim doğru bildiğim bu”, ona da eyvallah ama o koltukta oturuyorsan seni temsilci diye seçenin ve sana sahip çıkanın kim olduğunu, nasıl yaşadığını, neyle karşı karşıya olduğunu bilmeyecek kadar idraksiz olamazsın.
Kürt olmayıp da HDP’ye oy veren solcuları kastetmiyoruz. Kürt inşaat işçilerinden bahsediyoruz mesela. Ülkenin dev bir şantiyeye döndüğü bir dönemde, yerini yurdunu terk edip, ekmek peşinde, kimimizin “katil proje” dediği o projelerde, kayıtlı kayıtsız iş cinayetlerine kurban gitme pahasına, konteynırlara tıkılmış hayatlar yaşayan Kürt inşaat işçilerinden… HDP ve Selahattin Demirtaş hedef olduğunda şantiyelerinden çıkıp baretleri, önlükleri ve iş ayakkabılarıyla İstanbul’un göbeğinde eylem yapan inşaat işçilerinden…
Şimdi bunlar senin seçmenin, savunucun, direnişçin. Çarpık bir ekonomi politikasının ürünü olarak öne çıkan, ufuktaki krizle birlikte topun ağzında duran ve Erdoğan’ın faizi düşük tutarak yaşatmaya çalıştığı inşaat sektörü onun ekmek kapısı. Karışık bir durum ama hayat böyle.
Hâl böyle iken Erdoğan’ın yaptığı siyasettir; IMF gibi Merkez Bankası bağımsızlığından, TÜSİAD gibi inşaat sektörünün sakıncalarından bahseden, “hakça bölüşüm” gibi boş ifadelerle kendilerince fark koymaya çalışan sol muhalefet partilerimizin yaptığı da goygoy. Birilerinin hoşuna gidebilir ama boşa gideceği de kesindir.
Ekonomik kriz bağıra bağıra geliyor. Çöküşün inşaat sektöründen başlaması kuvvetle muhtemel. İktidarda değilsiniz. IMF başkanı değilsiniz. TÜSİAD danışmanı değilsiniz. İmiş gibi davrandığınızda iktidara getirilmeyeceksiniz. Kapitalizmi kurtarmakla değil kapitalizmin başımıza bela ettiği bu faşist iktidara karşı mücadele etmekle mükellefsiniz. Yatırımcıyı değil Kürt inşaat işçisini dert edininiz… Sizin için bundan daha büyük siyaset yok.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.