Gece yarısı oğlan bağırır, “uyan baba hırsız yakaladım”, “tut getir oğlum”, “gelmiyor baba”, “bırak gitsin”, “ gitmiyor baba”, “sen gel oğlum”, “beni de bırakmıyor”
2013 Haziran’ından beri militan, dinamik bir halk kitlesine sahibiz. Bu kitle 2015 Haziran seçimlerinde başka, 16 Nisan referandumunda başka türde de olsa büyüyerek bugüne geldi. Andığımız kesitte sosyalistler çeşitli anlamlı roller oynadılarsa da, bu potansiyeli politik iktidar kavgasına sıçratamadılar. Bu tabloya bakarak ne yapmalı ve neler yapabiliriz sorusunun yanıtı aranmalıdır
Şaibeli 16 Nisan referandumu sonrası, “Hayır biz kazandık” diyenlerin protesto gösterilerinden bir kare.
Gece yarısı oğlan bağırır, “uyan baba hırsız yakaladım”, “tut getir oğlum”, “gelmiyor baba”, “bırak gitsin”, “ gitmiyor baba”, “sen gel oğlum”, “beni de bırakmıyor”.
Seçimlerle sosyalistlerin ilişkisi ne yazık ki fıkraya pek benziyor. Ne müdahil olmaktan kaçınmak mümkün ne de formel bir başarı. Sosyalistlerin en yakın seçim başarısı 1965’te Türkiye İşçi Partisi’nin yüzde 3 ile parlamentoya 15 milletvekili sokmasıdır, o da 53 yıl öncedir.[1]
Erdoğan’ın seçimleri kaybetmemek kaygısı ile erkene aldığı çokça söylendi, kaybetmemek için daha çok şey yapacağı da. Kaybetmemenin eylem planı, seçim süreci boyunca, oylar kullanılırken, sayılırken ve ertesi gün aşamaları için çok değişkenli denklemlere göre ve ayrı ayrı her tür olasılığı bertaraf edecek hesaplar yapılmıştır, yapılmaya devam edilecektir. Sosyalistler ne yapmalıdır sorusu, elbette ki neler yapabilir sorusunu içerecek tarzda sorulmalıdır. Tarih devrimin olanaklarını bazen görünür şekilde sunarken bazen de gizler; onu mermer blokun içinde saklı Davut’u çıkartan Michelangelo gibi, devrimci gözün görüp ortaya çıkartması lazımdır. İçinden geçtiğimiz tarihsel kesit de Michelangeloluğu gerekli kılmaktadır.
Öncelikle elde neler olduğuna bakarsak. 2013 Haziran’ından beri militan, dinamik bir halk kitlesine sahibiz. Bu kitle 2015 Haziran seçimlerinde başka, 16 Nisan referandumunda başka türde de olsa büyüyerek bugüne geldi. Bu kitle dinamizminin yeniden kendini göstereceği ortadadır. Yani politik ve direngen bir halka sahibiz. Andığımız kesitte sosyalistler çeşitli anlamlı roller oynadılarsa da, bu potansiyeli politik iktidar kavgasına sıçratamadılar. Bu tabloya bakarak ne yapmalı ve neler yapabiliriz sorusunun yanıtı aranmalıdır.
Bu seçim 16 Nisan referandumundan farklı olarak muhalefet sadece “hayır” diyerek itiraz etmekle sınırlı kalmayacak, çeşitli aktörler “kazanmak” için kendilerine oy da isteyeceklerdir. Verilen oyların Erdoğan’a kaybettirmek motivasyonu olacaktır ancak kimse kendisini Erdoğan karşıtlığı ile sınırlamayacaktır, politik kimlikler ve hedefler de ortaya konacak ve kitleler bunları da gözeterek tutum belirleyecektir.[2] Etkili bir siyaset izlenmediğinde düzen içi ana aktörlerin gölgesinde kalmaktan kaçınılabilir mi? Sosyalistler politik kimlik ve hedefler konusunda ne söyleyebilir, nasıl söyleyebilir?
AKP-MHP ittifakı karşısında, üç ana politik odak etrafında kümelenme oluşacağı görünmektedir.[3] CHP etrafında, İyi Parti-SP etrafında ve HDP etrafında. Birinci turda bu üç odak (referanduma benzer şekilde) birbirleri ile rekabetten kaçınarak Erdoğan’a karşı çalışacaklardır. Kürtler (HDP) ikinci turun tartışılmaz anahtarı olduğundan Erdoğan cephesinden saldırıya uğradıkça, karşı cephede savunulmak zorunluluğu da ortaya çıkacaktır. (Kürt illerinde oy çalınması, sandık korunması meselesi diğer odakları da ilgilendirecektir vb.) Erdoğan’ın birinci turda kazanamamasının yolu da bu üç odağın oylarını maksimize etmesinden geçecektir. Birinci turda Erdoğan’ın kazanamaması, bu üçlünün yüzde ellinin üzerinde olduğu anlamına gelir. Bu aşamada bu üç odağın açık ittifakı kaçınılmaz olur. CHP ve Akşener, HDP ile bir tür mutabakat kurmaya mecburdur. Aksi takdirde yüzde on oy alınamaz ve ikinci devre başlamadan maç Erdoğan’a teslim edilmiş olur. Diğer muhalefet partilerinin HDP ile kurmak zorunda oldukları mutabakat doğası gereği bir yönetme programı etrafında değil, Erdoğan’ı durdurma “demokrasiyi getirme” vaadinde bulunan, ara bir dönemle sınırlı bir mutabakat programı etrafında kurulacaktır. İkinci turda iddianın korunması, oy istenmeye devam edilebilmesi yani kazanarak kaybettirme, ancak bu koşul sağlanarak mümkün kılınabilir. Benzer başkaca taktikler bulunur devreye sokulur, on beş gün boyunca bunları izleyip, tartışacağız (ve uygun aralıklarda müdahale edeceğiz).
Sosyalistler nasıl bir rol benimsemeli? Tali bir rol mü benimsenecek, etkili olabilmek için inisiyatif aralıkları mı bulunacak? Hangi inisiyatif biçimleri ve hangi roller seçim sonrasına daha güçlü bir cephenin temellerini atmış olur? Yanıtlar verilirken bu ülkede sosyalistlerin politik olarak oldukça etkili olduğu akıldan çıkartılmamalıdır.[4]
Şimdilik kısa bir girişle yetinmiş olalım…
Dipnotlar:
[1] 2015 Haziranı aynı kategori değil, özetle “başkan yaptırmama” ittifakıdır.
[2] Kimse “Erdoğan başkan seçildikten sonra neyleyim milletvekilliğini, belediye başkanlığını” demeyecektir.
[3] Üç odağın 1. turda tek odağa/ittifaka dönüşmesi zor görünüyor.
[4] Bir teşhir-talep programı, kampanya örgütleri ve yöntemleri, sandıkların korunması, seçim ertesi tutum gibi konular üzerinde ayrıca durulmalıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.