Binali Yıldırım “çözüm mözüm yok” dedikten bir hafta sonra YPG bir tür anlaşma ile Afrin’i boşaltıp TSK’ye bıraktı
Binali Yıldırım “çözüm mözüm yok” dedikten bir hafta sonra YPG bir tür anlaşma ile Afrin’i boşaltıp TSK’ye bıraktı. Sonra da PKK Şengal’den çıktığını açıkladı. Newroz’da Öcalan ile yeniden müzakerelerin başlatılması çağrısı öne çıkarılırken, devletin halihazırda İmralı’ya heyet gönderdiği açığa çıktı
Çok alametler belirdi. AKP iktidarı ile Kürt hareketi arasında uzun süredir koparılan müzakere kanallarının yeniden kurulması yönündeki çabalar sıklaştı. Elbette şu aşamada AKP’nin savaş siyasetinden vazgeçip barışa ya da çatışmasızlığa dönmesi olasılığından söz etmiyoruz. Ancak iki siyasi güç, bir yandan çatışırken bir yandan da iki yıldır bütünüyle koparılan diyalog kanallarını yeniden devreye sokmaya, bazı meseleleri de diyalogla çözmeye yönelmiş görünüyor.
Henüz resmi bir açıklama yok ancak peş peşe gelen şaşırtıcı gelişmeler, diyalog çağrıları ve hükümetin “çözüm süreci yok” şeklinde açıklama yapma zorunluluğu hissetmesi yeni bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Diyalog kapılarının aralandığını gösteren gelişmeler sınırın Suriye ve Irak tarafında yaşanırken, bunların Türkiye sınırları içine yansıyıp yansımayacağı, yansırsa nasıl yansıyacağı tartışmalı. Çünkü HDP diyalog çağrısını yeniden yükseltse de, AKP kaderini MHP ile ittifaka ve Kürtlere karşı sertlik politikasına bağlamış durumda.
Binali Yıldırım, 9 Mart’ta AKP Siyaset Akademisi’nde “Bazen çözüm süreci diyorlar, çözüm mözüm yok” deme ihtiyacı duydu. Hayırdır? HDP’li siyasetçileri bire kadar kırmaya niyetli görünen, rabiayla bozkurtu harmanlayıp Afrin’i fethe çıkan, İran sınırına kadar gitmekten söz eden AKP’den “çözüm” beklediğini söyleyen mi oldu? 2019’da en az yüzde 51 oy alma hedefine sahip olan iktidar partisinin en yetkili ikinci ismi, Kürtlere seslenmiyor olsa gerek. Kürtlerden bu sözlerle oy alamaz.
Yeni bir “çözüm süreci” olasılığı, AKP’ye, bel bağladığı yerden oy kaybettirecek bir muhalefet argümanı olarak milliyetçi çevrelerce dile getiriliyor: “Bakmayın AKP’nin şimdi böyle yaptığına, köprüyü geçince yarın yine Kürtlerle çözüm süreci başlatacak.” İyi Parti’den CHP’nin ulusalcılarına geniş bir çevrede alıcısı olan bu sağ muhalefet argümanı, ancak bu sözlere dayanak olarak sunulabilecek gelişmeler olursa, milliyetçi tabanı ve ortakları teskin edecek şekilde yanıt vermeyi gerektirir. Mart ayının ikinci yarısında açığa çıkan gelişmeler tam da bu yönde.
Önce Afrin’de herkesi şaşırtan bir gelişme oldu. YPG-YPJ daha önceki iddialı söylemlerinin aksine kent merkezini neredeyse hiç direniş göstermeden boşalttı. AKP’li yetkililer Afrin operasyonunun Mayıs’a kadar süreceğinden söz ediyordu. Biri hariç! Erdoğan 16 Mart akşamı Afrin’in düşmek üzere olduğunu söyledi. (Erdoğan 14 Mart’ta “Afrin akşama kadar düşmüş olur”, 16 Mart’ta da “Afrin’de sona gelindi” dedi.) Aslında YPG, o arada kenti yüz binlerce siville birlikte büyük ölçüde tahliye etmiş, bu tahliyede de sorunla karşılaşmamıştı. Ama TSK birliklerinin kente girmesi için, daha iyi propaganda malzemesi olur diye düşünülmüş olacak, Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü olan 18 Mart beklendi. Bir hafta içinde bu kez de PKK, TSK’nin hedefe koyduğu Irak’ın Şengal bölgesinden çekildiğini açıkladı.
ABD eski Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un Şubat ortasındaki Türkiye ziyareti sırasında tercüman dahi alınmayan, Tayyip Erdoğan ve Mevlüt Çavuşoğlu ile görüştüğü, içeriği sır toplantıda bunlar da konuşulmuş muydu? Muhtemeldir. Ancak tek esrarengiz görüşme bu değilmiş. PKK liderlerinden Murat Karayılan 26 Mart’ta basına yansıyan açıklamalarında şunları söyledi: “Türkiye ve Rusya arasında stratejik bir ittifak yapılmıştır. Afrin’deki direnişi durdurmak için bir heyet olarak İmralı’ya gitmişler ve Önderliğimiz üzerinde baskı kurup, bu talepte bulunmuşlar. Bu talep Önder Apo tarafından reddedilmiştir.” Görüşmenin içeriğine dair her şeyi aktarmadığını Karayılan’ın kendisi de söylüyor. Ama biliyoruz ki Öcalan ile görüşüldü ve Afrin konusu da dahil olmak üzere ciddi meseleler müzakere edildi.
Newroz öncesi gelişmeler de şaşırtıcıydı. Afrin’deki savaşın nasıl sonuçlanacağı henüz netleşmemiş ve ağır bir yıkım olasılığından söz edilirken Kürt hareketi Türkiye içinde savaş karşıtı bir seferberlik örgütlemeye girişmedi. Bilinçli bir tercih olarak Newroz miting ve kutlamalarına odaklandı. Yasaklama olmayan Newroz büyük çaplı bir saldırıya da uğramadı. Kürt hareketi de sloganlardan, şarkılara kadar devletin çizdiği sınırları zorlamadı. Bir tür mutabakat havası söz konusuydu. Ağır saldırılar ve baskılarla geçen bir sürece karşın, Newroz kutlamaları kitlesellik anlamında önceki yılların çok gerisinde değildi. Kürt halkı her şeye rağmen siyasi iradesine sahip çıktığını gösterdi.
Öte yandan kürsünün mesajı düşündürücüydü. Newroz’un iki odak noktası vardı: Afrin ve Öcalan. Diyarbakır’daki Newroz mitinginde sık sık 2013 Newroz’uyla başlatılan müzakere sürecine gönderme yapan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, sürecin yeniden başlatılması çağrısında bulundu:
“Bu ülkeyi savaşla yönetemezsiniz. Bu ülkeyi inkârla yönetemezsiniz. Bu ülkeyi gözaltılar ve tutuklamalarla yönetemezsiniz. Yapacağınız tek şey vardır; barış politikalarını yükseltmek ve 2013 Newrozu’nda okunan Sayın Öcalan’ın mektubunu esas alarak onunla görüşmeleri acilen başlatmanız gerekmektedir.
“O kapıyı açarak İmralı kapısını açarak Sayın Öcalan’la yapacağınız görüşmeler sadece Türkiye için değil tüm Ortadoğu halkları için barışın ve özgürlüklerin kapısını açacaktır. Geç kalınmadı. Elbette ki bunu yolu var. Elbette ki bunları yapmak için zaman var.”
Buldan kendi kendine mi konuşuyordu? Pek öyle değil gibi…
Avrupa İşkence ve Kötü Muameleyi Önleme Komitesi (CPT), Nisan 2016’da İmralı’ya yaptığı ziyaretin raporunu tam iki yıl aradan sonra açıkladı.
CPT, raporun Ankara’nın talebi üzerine kamuoyuna duyurulduğunu bildirdi. Söz konusu raporda, PKK lideri Öcalan’ın yıllardır görüştürülmediği avukatları ve ailesiyle görüştürülmesi gerektiği belirtiliyor.
Ne tesadüf, tam da bu esnada Abdullah Öcalan’ın kardeşi Osman Öcalan “PKK, Apo’nun sözünü dinlese böyle olmaz” mealinde açıklamalarla sahne aldı. Katıldığı bir televizyon programında, “PKK, şu an dünya güçlerinden aldığı desteği Apo’yu satmasına borçlu” deyiverdi.
Müzakere, salt çatışmaya dayalı siyasetin sınırlarına dayanıldığında gündeme geliyor. AKP bu siyasetin sınırlarına dayandı mı, henüz net bir şey söylemek güç. ABD ve Rusya’nın Suriye ve Irak sahasında çekeceği sınır da, milliyetçi Türk oylarını toplayayım derken muhafazakâr Kürt oylarını kaybetme aşamasında açığa çıkan sınır da belirleyici olacak.
AKP’nin seçime MHP ile ittifak içinde gitmeyi tercih ettiği ve çatışma siyaseti sayesinde ülkeyi zapturapt altında tutabildiği dikkate alınırsa, 2013-2015 dönemine benzer, “çözüm” iddiasına yaslanan bir çatışmasızlık süreci beklemek zor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.