Saray kendi iktidarını korumak için kaderini bir cihatçı katiller topluluğu ile işbirliğine bağlayarak ülkeyi adım adım ateşe sürüklüyor
ÖSO adı altında TSK’nin koluna takılan IŞİD’den farksız cihatçı gruplar Hatay-Kilis sınır hattında ve “Fırat Kalkanı” bölgelerinde konuşlanmış durumda. Saray kendi iktidarını korumak için kaderini bir cihatçı katiller topluluğu ile işbirliğine bağlayarak ülkeyi adım adım ateşe sürüklüyor
AKP içinde bile “cihatçı ideolojik vesayet”[1] şeklinde eleştirilere konu olan dış politika yaklaşımı, Afrin’de bile isteye tekrarlanıyor. AKP, bölgede ve uluslararası alanda dillendirilen açık/örtülü uyarılara kulak asmadan cihatçı grupları temel müttefik kabul ettiği bir operasyonla TSK’yi bir kez daha Suriye savaşı batağına sürdü.
Cihatçılara dayalı Suriye politikasının iflasının faturası, istifa ettirilen Ahmet Davutoğlu’na kesilmişti. Ancak 15 Temmuz darbe girişimi sonrası siyasi krizini ötelemek isteyen Saray, iflas eden bu politikayı “Fırat Kalkanı” operasyonuyla apar topar yeniden devreye sokmuştu. IŞİD’e karşı yürütüldüğü için zımni bir onayla yürütülen Fırat Kalkanı’nın ardından, AKP şimdi bölge halkının ve Suriye devletinin “işgal” saydığı, uluslararası güçlerin de güven vermeyen bir “anlayışla” sessiz kaldığı Afrin operasyonunu 20 Ocak’ta başlattı.
Eğer hata tekrarlanmak isteniyorsa başarısızlığın baş mimarına da iade-i itibar gerekiyordu. Doğalında Erdoğan tarafından kızağa çekilen Davutoğlu yine Erdoğan’ın talebiyle boy gösterdi. ÖSO çatısı altında hareket eden cihatçı katiller yeni bir ambalajla “Suriye Ulusal Ordusu” adı altında sahaya sürüldü.
Ne yazık ki iki yanlış bir doğru etmiyor. Afrin operasyonunun ilk 18 gününde (6 Şubat) yaşananlar, medyada sunulduğunun aksine bir başarı öyküsü olmaktan uzak. AKP’nin cihatçıları canhıraş savunup TSK’nin koluna takması ise büyük felaketlere davetiye çıkarıyor.
Erdoğan, savaşa destek veren CHP dahil bütün muhalefeti “hain” ilan edip hakaretler yağdırırken, Afrin operasyonuna TSK ile birlikte katılan cihatçı çeteleri “ÖSO milli bir yapıdır. ÖSO, tıpkı Kuva-yı Milliye güçleri gibi sivil bir oluşumdur” diye savunuyor. Peki kim bu ÖSO, sicillerinde ne yazıyor?
Afrin’e yönelik askeri müdahalede TSK’ye 43 silahlı grup eşlik ediyor. Bunlardan pek çoğu El-Kaide’nin ya türevi ya da müttefiki. Aralarında sivillere yönelik katliamlara imza atan Sultan Murat Tugayı ve Semerkand Tugayı; Suriye El-Kaide’si Nusra’nın müttefikleri Feylak’uş Şam ve Ahrar’uş Şam ile propaganda niyetine çocukların kafasını kestikleri video görüntülerini yayımlayan Nureddin Zengi Tugayı da var. Alevi ve Şii düşmanlığı hepsinin ortak özelliği; laikleri ve Hristiyanları da hedef alıyor, Afrin’deki Kürtleri “laik” oldukları için “katli vacip” görüyorlar.
Bu grupların pek çoğu “Fırat Kalkanı” operasyonuna da katılmış ve tarihi başarısızlıklara imza atmışlardı. Erdoğan’ın “direniş ordusu” dediği, kişi başı 200 dolar aylıkla savaşan ÖSO militanlarının dara düşünce “IŞİD’e silah ve mühimmat sattığı” 13 Ocak 2017’de basına yansımıştı.
Kim para verirse onun için çalışan bu çetelerin zoru görünce savaşmaktan kaçınması sonucu TSK daha fazla devreye girmek zorunda kalmış ve ağır kayıplar vermişti. Örneğin 21 Aralık’taki IŞİD saldırısında 16 asker hayatını kaybedip 31 asker yaralanırken yalnızca 5 ÖSO mensubu hayatını kaybetmişti.
ÖSO’nun çatışmayı bırakıp kaçması sonucunda Fırat Kalkanı’nda 218 günde 71 kayıp ve yüzlerce yaralı veren TSK ancak IŞİD’le anlaşma sonucu operasyonları sonlandırabildi. Afrin’e yönelik askeri müdahalenin ilk 18 gününün gösterdikleri de geçmişten pek farklı değil.
Türkiye sınırları içerisinde eğitilen cihatçılar 19 Ocak günü otobüslerle Afrin sınırına sevk edildi. Tayyip Erdoğan’ın “Afrin operasyonu fiilen başlamıştır” sözlerinden kısa süre sonra 20 Ocak cumartesi günü 17.00 sularında Anadolu Ajansı (AA), savaş uçaklarının sınırı geçerek Afrin’i vurmaya başladığını duyurdu.
AA’nın operasyon öncesi yoğun dezenformasyonu ve savaşın ilk günlerinde gerçekleşenler AKP’nin sahadaki gerçek bir askeri mücadeleden çok bir propaganda savaşına hazırlandığını gösterdi. Rusya’nın izni ile gerçekleşen hava saldırısında ilk gün 72 jetin aynı anda havalandığı açıklandı. TSK’nin açıklamasına göre ilk gün kara atışları dahil 153 hedef, ikinci gün ise 32 uçakla 45 hedef imha edildi. Toplamda 400 savaş uçağı bulunan TSK’nin daracık bir bölge için filonun neredeyse 5’te birini harekete geçirmesi ve her bir hedef için bir uçak kaldırması askeri değeri tartışılır, ama iç kamuoyunun gözünü boyamaya yönelik propaganda değeri yüksek bir hamleydi.
İkinci günün bir diğer gelişmesi ise Başbakanlık konutunda medya patronları ve medya kuruluşu temsilcileri ile gerçekleşen görüşme. Görüşmede Afrin savaşı ile ilgili yapılacak haberlerde TSK’nin kayıplarının ve asker ölümlerinin öne çıkarılmaması, bölgede sivillerin zarar gördüğü yönündeki iddiaların ciddiye alınmaması, resmi açıklamalar dışındaki bağımsız kaynaklardan haber aktarılmaması istendi. Hükümet gerçeklerin açığa çıkmasını istemediğini gizlemiyordu.
Medyanın AKP’nin yanında hizalanması ile propaganda savaşları değişik bir boyut aldı. Devletin resmi ajansı AA dahil ajanslar, bilgisayar oyunlarındaki görüntüleri, Rusya’nın geçmişteki tatbikat görüntülerini vs. büyük bir heyecanla haber merkezlerine pompaladı. Ancak Afrin savaşında yolunda gitmeyen bir şeyler olacak ki Suriyeli muhaliflere yakın kaynaklar olmak üzere savaş sahasında kimin nereleri kontrol ettiğini gösteren İnteraktif Suriye Haritası’na erişim BTK tarafından engellendi. İşin aslı TSK ve cihatçı gruplar sınır hattında çok az sayıda bölgeye girebilmiş, bu bölgelerin bir kısmında da YPG’nin karşı koyması üzerine geri çekilmişti. Twitter’da “Zeytin Dalı Harekatı” adı altında açılan “resmi” hesap sahaya dair tek akredite kaynak olarak gösterildi. Anlatacak başarı öyküsü bulamayan kanallar bir köyün ele geçirilişini sanki yeni bir gelişme imiş gibi her gün tekrar tekrar duyurmaya başladı.
Erdoğan ve TSK her skor açıklar gibi “yüzlerce terörist öldürüldü ve yüzlerce hedef imha edildi” derken çatışmalardan ölen Türk askerlerinden bazılarının naaşlarının halen YPG’nin elinde olduğu gerçeği pek dile getirilmedi. Kendi askerinin cenazesini alamayan bir iktidarın karşı tarafın ölülerini nasıl bu netlikte ve iddiayla sayabildiği de izleyenlerin takdirine…
TSK destekli cihatçı gruplar 8 ayrı noktadan Afrin’e saldırıya geçti. Sayılarının 20 bini aştığı ifade edilen cihatçılar 3 kolordu altında harekete geçirildi. Ancak bir arpa boyu yol gidilemedi. Tek kayda değer gelişme Azez yakınında bulunan ve stratejik öneme sahip Burseya dağı ve çevresinin alınması oldu. Bu cephe aynı zamanda TSK’nin aktif olarak savaşa dahil olduğu ve en kapsamlı yığınağın yapıldığı cephe. ÖSO adı altında hareket eden cihatçıların hava ve topçu desteği ile ilerlemeye çalıştığı diğer bölgelerde ise sınır köyleri aşılamadı. Cihatçıların iki cephedeki girişimleri pek çok kez başarısız oldu ve geri püskürtüldüler. TSK’nin açıklamalarına göre operasyon kapsamında 15 asker hayatını kaybetti. İdlip ve Kilis’te gerçekleşen saldırılarda da resmi açıklamalara göre en az 2 asker hayatını kaybetti.
Erdoğan “Afrin’le yetinmeyeceğiz, İdlip’e de gireceğiz” dedikten birkaç gün sonra TSK yine cihatçılar eşliğinde bu kez İdlip’e adım attı ama ne adım!
Soçi’de taahhüt edilen çatışmasızlık için gözlem noktaları oluşturmak üzere hareket ettiğini söyleyen TSK, 29 Ocak gecesi İdlip üzerinden Halep’in güneyine yöneldi ve ilk kez Suriye ordusu ile karşı karşıya geldi. Şam’ın Fethi Cephesi’nin (eski adıyla Nusra) ana gövdesini oluşturduğu cihatçı çatı örgütü Heyet-i Tahrir’uş Şam (HTŞ) ile birlikte ilerleyen TSK konvoyunun önü, Rus savaş uçaklarının bombardımanı ve Suriye topçusunun ateşi ile kesildi. TSK konvoyu, geri çekilip bir müddet bekledikten sonra 30 Ocak’ta yeniden bölgeye gitmeye çalıştı ancak bu kez de bombalı araç saldırısına uğradı. Patlamada en az iki askeri araç tahrip olurken, bir DSİ görevlisi yaşamını yitirdi, biri asker iki kişi de yaralandı. Bunun üzerine TSK konvoyu geri döndü.
TSK açıklamasında “bölücü terör” örgütü ifadesi ile saldırının Kürtler tarafından gerçekleştirildiğini iddia etti. Bu izahat gerektiren bir açıklama çünkü patlamanın yaşandığı bölge uluslararası alanda “terör örgütü” sayılan Nusra ve diğer HTŞ bileşenlerinin kontrolünde ve Suriye ordusu ile müttefikleri tarafından hedef alınıyor.
HTŞ’nin eski “şeri lideri” Suudi cihatçı Abdullah el-Muhaysini, saldırıya ilişkin açıklamasında TSK-HTŞ arasındaki anlaşmayı açık etti ve saldırıyı “muhalif” gruplardan birinin gerçekleştirmiş olma olasılığını gündeme getirdi.
Kürt kaynaklarda çelişkili haberlerin yer alması dikkat çekti. ANF, saldırının Demokratik Suriye Güçleri (QSD) tarafından düzenlendiğini duyururken, ANHA ise “Kimi haber sitelerinde, patlamanın Suriye rejimi tarafından gerçekleştirildiği belirtiliyor” ifadelerini kullandı.
29 Ocak ve 30 Ocak’taki başarısız girişimlerin ardından 5 Şubat’ta bir kez daha Halep’in güneyine giden TSK konvoyu, gözlem noktası kurmak üzere mevzilendiği El-Ays kasabası eteğinde Suriye ordusu ve müttefiklerinin top atışına hedef oldu.
Şam yönetimine yakın Al Masdar News’in haberine göre TSK birlikleri Suriye ordusu ve müttefiklerinin kontrolündeki bölgelerden gerçekleştirilen top atışlarıyla vuruldu. TSK’den yapılan açıklamada 1 askerin yaşamını yitirdiği 5 asker ve 1 sivil görevlinin de yaralandığı bildirilirken, top atışının “terör örgütleri” tarafından gerçekleştirildiği savunuldu. Öte yandan top atışı İranlı milislerin ve Suriye birliklerinin kontrolündeki noktalardan gerçekleşti.
El-Ays bölgesinde bunlar yaşanırken, Suriye ordusu ve müttefiklerinin İdlip operasyonu sırasında bir Rus savaş uçağı HTŞ tarafından omuzdan atılan uçaksavar füzesi (MANPADS) ile vuruldu. Uçaktan paraşütle atlayan Rus pilot ise cihatçılarla çatışarak hayatını kaybetti. Kuşkusuz bu, İdlip bölgesinde HTŞ’yle iş tutanlar için pek de hayırlı bir gelişme olmadı. Nusra ve müttefikleriyle anlaşarak bölgeye intikal edebilen TSK için sıkıntılı günler kapıda. Dolayısıyla TSK’nin, Afrin-İdlip hattında birden fazla aktörle karşı karşıya gelmesi muhtemel. Ayrıca “İdlip savunması” konusunda güç kaybı yaşayan HTŞ de başta Afrin operasyonuna katılanlar olmak üzere diğer cihatçı grupları da hedef alabilir.
Başbakanlık tarafından açıklanan Afrin’e yönelik aşamalı planın ilk safhasında sınır boyunca güvenli hat çizilmesi ve buraya cihatçıların yerleştirilmesi hedefleniyordu. Ama AKP destekli cihatçı gruplar bu ilk hedefin bile oldukça uzağında. Erdoğan’ın bir araya getirdiği bu mezhepçi paralı askerlerin ilk safhayı dahi başarması güç görünüyor. Ne olursa olsun Türkiye’nin böyle bir “başarı”ya ihtiyacı yok. Afrin savaşının ve cihatçıların desteklenmesinin Türkiye’yi savunmakla ilgisi yok. Türkiye-Suriye sınırında ülkemizi tehdit eden saldırılar 7 yıllık savaş boyunca YPG-YPJ kontrolündeki bölgelerden değil, AKP destekli cihatçıların kontrolündeki bölgelerden geldi. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın “[Suriye tarafına] 4 adam yollar, Türkiye’ye 8 füze attırırım, savaş gerekçesi üretirim” sözü ise hala akıllarda!
Afrin’de IŞİD’in de hedef alındığı iddiası ise apaçık bir yalan. Bu bölgede IŞİD değil, IŞİD’i sınırdan temizlemiş yerel halkın savunma güçleri var.
Saray’ın Afrin savaşı ile ana hedefi Türkiye’yi teslim almak, bastırmak, susturmak. Saray’ın kendini korumak için gerçekleştirdiği bu hamle Türkiye’yi büyük bir ateşe atıyor. Operasyon öncesinde çatışmasız olan sınır hattı şimdi yangın yerine dönmüş, sınır kentlerimize Suriye tarafından roketler düşüyor, çok sayıda sivil kayıp var. Afrin’deki bombardımanlarda ölen siviller de uluslararası alanda “Türkiye’nin işlediği suçlar” olarak kayda geçiriliyor. ÖSO adı altında TSK’nin koluna takılan IŞİD’den farksız cihatçı gruplar Hatay-Kilis sınır hattında ve Fırat Kalkanı bölgelerinde konuşlanmış durumda. Bu işbirliği Türkiye’yi uluslararası alanda “terörizme destek” ile suçlanma riskiyle karşı karşıya bırakıyor. İdlip’teki on binlercesi da dahil olmak üzere ne Rusya’nın ne Şam’ın ne de Kürtlerin kabul ettiği bu gruplar Türkiye’ye doğru sürülüyor.
Saray kendi iktidarını korumak için kaderini bir cihatçı katiller topluluğu ile işbirliğine bağlayarak ülkeyi adım adım ateşe sürüklüyor.
[1] “Cihatçı ideolojik vesayet” eleştirisini Suriye’deki başarısızlık sonrası, Habertürk ekranında AKP kalemşoru Cem Küçük dillendirmişti.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.