Belli ki Fransa’nın genç ve hırslı lideri ABD emperyalizminin hakimiyet krizinin derinleştiği ve Avrupa’daki tek rakibi Almanya’nın siyasi istikrarsızlıktan mustarip olduğu koşullarda, Fransız emperyalizminin küresel etkinliğini artırmanın yollarını arıyor
Fransa’nın genç ve hırslı lideri Emmanuel Macron ABD emperyalizminin hakimiyet krizinin derinleştiği ve Avrupa’daki tek rakibi Almanya’nın siyasi istikrarsızlıktan mustarip olduğu koşullarda, Fransız emperyalizminin küresel etkinliğini artırmanın yollarını arıyor
En Marche! (Yürüyüş) hareketinin lideri Emmanuel Macron, faşist Marine Le Pen’i cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda geride bırakarak 14 Mayıs 2017 tarihinde göreve gelmişti. Merkez sağ ve solun büyük başarısızlığına sahne olan seçimlerde Macron kendisini ve partisini “ne sağ, ne sol” olarak nitelendirmişti. Ancak görece kısa olan siyasi hayatına atılmadan önce bir banker olan 40 yaşındaki genç cumhurbaşkanı, selefi François Hollande döneminde yürüttüğü ekonomi bakanlığı görevinde, bugün izleyeceği neoliberal politikaların fragmanını sundu. “Macron yasası” olarak da anılan yeni iş yasası 2016 yılında sendikaları ve muhalefeti sokaklara dökmüş, “Gece Ayakta” eylemleri, -cumhurbaşkanlığına aday olacağı iddialarıyla beraber- Macron’un istifasını getirmişti.
İşte tüm bu kırılganlıklarla Fransa Cumhurbaşkanı seçilen Macron’un göreve başlamasıyla Fransa sokaklarındaki hareketlilik de arttı. Çalışma Yasası Reformu’nu tekrardan gündeme getiren Macron, sendikaların ve muhalefetin yaygın ve kitlesel eylemlerine rağmen tasarıyı özel yetki kullanarak parlamentoda oylatmaksızın yasalaştırdı. Macron’un bu hamlesi, bir seferberlik yaratmada başarısız olan solun yenilgisiyle sonuçlandı. İçeride karizmayı nispeten toplayan Macron, Almanya seçimlerinin ardından bir türlü kurulamayan koalisyonun yarattığı boşlukta “Fransa’yı Avrupa’nın kalbine döndürmek üzere” harekete geçti. Time dergisi bu durumu “Avrupa’nın yeni lideri, eğer Fransa’yı yönetebilirse” sözleriyle imalı bir şekilde kapağına taşıdı.
G20 zirvesinde bir numaralı müttefiki Almanya Başbakanı Angela Merkel ile birlikte ABD Başkanı Donald Trump’a dünyanın tek kutuplu olmadığı göndermeleriyle kafa tutan AB lideri, ABD emperyalizminin hegemonya krizinin sürdüğü Ortadoğu’da “arabuluculuk” rolüne soyundu. Macron, 25 Eylül 2017’de yapılan IKYB bağımsızlık referandumunun ardından Irak Başbakanı Haydar el-İbadi’ye Irak’ın birlik ve bütünlüğünün korunması için bölgesel gerilimi tırmandıracak faaliyetlerden uzak durması çağrısında bulundu. “Kürtlerin durumundan endişeliyiz” diyen Macron, Fransa’nın gerekirse arabulucu rolü oynamaya hazır olduğunu ifade etti.
Aynı Macron, 1 Ekim 2017 Katalonya Bağımsızlık Referandumu’nun ardından ise AB’nin Katalonya krizinde arabulucu rol oynamaması gerektiğini belirterek “Avrupa bağımsız devletlerden oluşmaktadır. Eğer ben Katalan sorununa karışırsam bu İspanya’nın iç işlerine karışmak olur” diyerek Rajoy’a desteğini bildirdi.
Trump’ın İran ile imzalanan nükleer anlaşmayı devam ettirmeyeceğini açıklaması üzerine de Macron, İran Cumhurbaşkanı Ruhani ile görüşerek “ABD’nin kararı ile İran Nükleer Anlaşması sonlandırılamaz” çıkışında bulundu.
Macron, Fransa mandasından çıktıktan sonra ABD’nin siyasi etkisi altına giren Lübnan’daki krizden de istifade ediyor. Suudi Arabistan’da alıkonulup istifaya zorlanan Lübnan Başbakanı Saad Hariri ve ailesini 15 Kasım’da Fransa’ya davet etti. Macron davetin siyasi bir sürgün olmadığının altını çizerek, Hariri’nin Suudi Arabistan’da gözaltında olduğu iddiasıyla Lübnan’da yükselen tansiyonu düşürme amacı taşıdığını belirtti. Hariri’nin, Paris ziyaretini tamamlayıp istifa kararından vazgeçerek Lübnan’ın başkenti Beyrut’a geri dönmesi konusunda Hizbullah’ın Lübnan Meclisi’ndeki siyasi kanadı “olumlu” yorumunda bulundu. Hariri, Hizbullah’ın faaliyetlerinden duyduğu rahatsızlığı dile getirse de başbakanlık görevini sürdürmek istediğini açıkladı ve şunları söyledi: “Macron Lübnan’ı korudu.”
Macron, kasım ayı sonunda “Sömürgeci nesilden gelmiyorum” diyerek gerçekleştirdiği Batı Afrika turunda ise tam anlamıyla çuvalladı. Burkina Faso lideri ile yaptığı basın açıklamasında üniversite öğrencilerinin kendisine “Fransa’nın Afrika’daki askeri varlığının yoğunluğu” hakkında soru yöneltmesi üzerine Macron’un “ özgürlükçülüğü” yerini pişkinliğe bıraktı. Macron, öğrencilere “Fransız askerini alkışlamalısınız” dedi ve sözlerine tepki göstererek salonu terk eden Burkina Faso liderinin ardından ise alaycı bir şekilde “Klimayı tamir ettirmeye gitti” dedi. Macron bu sözleri hakkında makul bir açıklamada bulunmaksızın durumu “şaka” olarak geçiştirdi.
Ilımlı “arabuluculuk” rolünü Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasının ardından baş gösteren krizde de gösteren Macron, Filistin lideri Abbas’ı Paris’e davet ederek ABD’nin bu kararla kendisini marjinalleştirdiğini söyledi, ancak Fransa’nın Filistin devletini yakın zamanda tanıyamayacağını da sözlerine ekledi.
ABD’nin hasımlar listesinin başında gelen Çin ve Rusya ile de arasını iyi tutan Macron, Rusya ve İran’ı Suriye’de sahada kazanmış kabul ettiği konuşmasında çözüme daha çok müdahil olacaklarını belirterek “Suriye’deki durumu Rusya’sız düzeltmek imkansız”dedi.
Macron Ocak başında gerçekleştirdiği Çin ziyaretinden de milyarlarca dolarlık anlaşma ile döndü ve Trump’ın aksine Çin’e dünya ekonomisi oluşturma ve küresel yönetişimi düzeltme, küresel sorunlarla birlikte başa çıkma çağrısında bulundu.
Belli ki Fransa’nın genç ve hırslı lideri ABD emperyalizminin hakimiyet krizinin derinleştiği ve Avrupa’daki tek rakibi Almanya’nın siyasi istikrarsızlıktan mustarip olduğu koşullarda, Fransız emperyalizminin küresel etkinliğini artırmanın yollarını arıyor. Ancak Macron’un iktidarı Fransa’da da kendi gücüne değil rakiplerinin güçsüzlüğüne yaslanıyor. Güçlü bir rakibin açığa çıkması bütün denklemi değiştirebilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.