Direnmek, en başından itibaren kendi içinde kurucu bir inisiyatif iddiasını barındırmak zorundadır. Ve kuşkusuz siyasal bir özne olarak örgütlenmek ve öne çıkmak zorundadır
Direnmek, en başından itibaren kendi içinde kurucu bir inisiyatif iddiasını barındırmak zorundadır. Ve kuşkusuz siyasal bir özne olarak örgütlenmek ve öne çıkmak zorundadır
Çünkü, Tayyip Erdoğan sultasındaki AKP iktidarında bu ülkede her şey (siyasetten ekonomiye, ahlaki değerlerden hukuksal normlara…) geri dönülmez bir biçimde tahrip edilmiş, çarpıtılmış ve yozlaştırılmıştır. Artık bu ilişkiler, bu değerler onarılamaz, restore edilemez ve eski haline döndürülemez durumdadır.
Çünkü, AKP’den önceki siyasal ve toplumsal düzen de çözüm üretme kapasitesini kaybetmiş, sürekli kriz üreten, köhne ve yozlaşmış bir düzendi. O düzene dönme hedefi de geride kalmış, gerici bir hedeftir.
Çünkü, bireysel ve toplumsal mücadelelerin yenilediği/ilerlettiği kimlikler, teknolojik yeniliklerin farklılaştırdığı sosyal ilişkiler ve elbette toplumsal yaşamın kendiliğinden dinamizmi “yeni yaratımı” kaçınılmaz kılmaktadır.
Tayyip Erdoğan’ın diktatörlüğünü kurumsal ve hukuki bir garantiye alacağı başkanlık seçimini kaybettirmeyi hedeflemek elbette ki çok önemli bir siyasi hedeftir. Bundan daha da önemli olan diktatörlük uygulamalarına, müdahalelerine direnmektir elbette. Ancak Erdoğan’ın diktatörlüğünü engellemek, sistemin diğer tüm gerici, faşist iktidar sevdalılarını durdurmak anlamına gelmeyecek, hatta onların önünü açacaktır. Erdoğan gittiğinde alternatif Kılıçdaroğlu bile olmayacaktır. Gül, Feto, Akşener, Akar, hatta Haşim Kılıç rejimin alternatifleridir. Ve her biri sağın bir başka örgütünü ve kliğini temsil etmektedir. Dolayısıyla direnmek, en başından itibaren kendi içinde kurucu bir inisiyatif iddiasını barındırmak zorundadır. Ve kuşkusuz siyasal bir özne olarak örgütlenmek ve öne çıkmak zorundadır.
Eşitlik: artık bu ülkede eşitsizlikler kastlaştı, örgütlendi. Artık kimse birbiriyle sözde bile eşit değil. Ne evde ne sokakta ne okulda ne mahkeme salonunda ne işyerinde ne mecliste… AKP’li CHP’liyle, Yozgatlı İzmirliyle, Kürt Türk’le, Alevi Sünni’yle, kadın erkekle, çocuk yetişkinle, baş ayakla eşit değil. Ve eşitsizliğin tepesinde Tayyip Erdoğan oturuyor. Eşit olmamak mutlaklaştırıldı ve kutsandı.
Eşitsizlikler bir direnme nedeni, eşit olmak için verilen mücadele kurucu bir siyasal ilkedir.
Özgürlük: artık bu ülkede özgürlüğün kırıntılarından bile söz edilemez oldu. Basın özgür değil, üniversite, bilim özgür değil. Sendika, grev, toplu sözleşme özgür değil. Seçimler özgür değil, örgütlenmek özgür değil. İfade etmek özgür değil, eylem özgür değil, düşünmek bile özgür değil. İnsan hakları hiç özgür değil.
Özgürlük talebi bir direnme nedeni, özgürlüğü örgütlemek kurucu bir siyasal ilkedir.
Laiklik: anlaşılmıştır ki cumhuriyetin kuruluş ilkelerinden biri olan laiklik ilkesi, yıllarca devleti dinin gerici kurallarından korumak olarak anlaşılmış ve uygulanmaya çalışılmıştır. Bu yaklaşımın iflas ettiğini Feto kanıtlamıştır. Dinin gerici kurallarının ve örgüt modellerinin toplumsal ilişkilerden dışlanmasını sağlayacak önlemlerin alınamaması ise Tayyip Erdoğan’ın bunları kullanarak devleti ele geçirmesine zemin hazırlamıştır. Bu sonuçlar göstermiştir ki asıl olan, toplumun korunması, toplumsal ilişkilerin özgürce gelişmesi için laiklik ilkesinin savunulmasıdır.
Laikliğin savunulması devletin değil, yeni bir toplumun inşasının kurucu siyasal ilkesidir.
Yurtseverlik: devleti sevmek değildir. Hele hele egemenlerin kendi iktidarlarını korumak için geliştirdikleri sapkın ideolojileri sahiplenmek, bu ideolojilerin figürleriyle özdeşleşmek hiç değildir. Ve ayrıca yaşamadığın bir toprağa göz koymak, diğer halkların üzerinde bir egemenlik talebi de değildir.
Yurtseverlik, üzerinde yaşadığın toprağın her şeyine sahip çıkmaktır. Yer altı ve yerüstü varlıklarının değerini bilmek ve onların toplumun tamamının çıkarını amaçlayacak bir biçimde değerlendirmektir. Üzerinde yaşadığın toprağın tarihine sahip çıkmak olduğu kadar o tarihle hesaplaşmasını yapabilmek, özeleştirisini de vermek demektir. Üzerinde birlikte yaşadığın halklarla bu topraklarda kardeşlik ilişkisini kurabilme cüretini göstermektir. Bu topraklar üzerinde emperyalist emellere izin vermemek, onların taşeronu olmuş kontrgerilla cihazlarını tasfiye etmektir.
Bu prensiplerle donanmış bir yurtseverlik bilinci tüm sahtecilerin maskesini düşüreceği gibi yeni bir ülkenin ortak siyasal ilkesidir.
Barış: Kürtlerle savaş, Ortadoğu’da savaş. Neden ve kimin için? Bu savaşın Kürt ve Türk halklarına gözyaşı ve nefretten başka bir şey getirmediği hala kanıtlanmadı mı? Bu savaştan çıkar sağlayanlar sadece iktidarlarını bu savaş üzerinden tahkim etmeye çalışan iktidar sahipleri değil mi? Artık halkların kaderini, bu iktidar sahiplerinden ayırma vakti çoktan geldi ve geçiyor!
Barış talebi halkların birlikte direniş nedenidir, barış için mücadele ise halkların ortak bir ülke inşasının kurucu siyasal ilkesidir.
Bilinmektedir ki ülkemizde sosyal demokrasinin (siyasal örgütü CHP’nin) pasif desteği bile, toplam seçmen kitlesinin en fazla yüzde 30’una kadar genişleyebilmektedir. Dolayısıyla iki seçeneğin oylandığı her seçimde bu topluluğun kazanma olasılığı yoktur. 2019 Başkanlık Seçimi’nin de son turda iki aday arasında olacağı varsayıldığında CHP’nin, diktatörlüğe karşı bir blok yani Erdoğan’a yüzde 50+1 aldırtmama siyasetine yönelmesi gayet makul/anlaşılabilir bir tercihtir. Ancak bu tercih zorunlu olarak, zaten sağlam bir ideolojik ve politik hatta sahip olmayan sol kulvarı iyice boşaltacaktır.
Yine bilinmektedir ki solun ideolojik bayrağının dalgalanmadığı, toplumsal değerlerinin temsil edilmediği, egemenlerin karşısında örgütlü bir korku yaratmadığı her toplumun hayatında; gericiliğin, faşizmin ve emperyalizmin azgınlaştığı tarihsel kesitler yaratır. Bunu engellemek kuşkusuz ilk önce devrimcilerin sorumluluğu olduğu kadar solun değerlerine sahip çıkan tüm demokratların ödevidir.
Böyle bir seçeneğin gelişeceği, gerçekleşeceği kulvar, ne CHP’nin bu dönemki siyasal yöneliminin içerisinde ne CHP’nin kurumsal yapısının içinde oluşturulabilir. Sadece ona eklemlenme ve sönümlenme sonucunu yaratır. Tersten böyle bir seçenek yaratıldığında ise, bu durum CHP’nin izlediği siyasete alternatif değil tam tersine o çizginin sağ ideolojiler karşısında savrulmasını önleyen bir güvence/baskı oluşturacaktır. Tarih sahnesinden bakıldığında ise aynı amaca (kısmen) yönelmiş farklı yol ve yöntemler olarak değerlendirilecektir.
Ülkemizdeki ve yakın coğrafyamızdaki gelişmeler bir kez daha kanıtlamıştır ki örgütsüz halk yenilmeye mahkûmdur. Ne yazık ki Haziran İsyanı, isyanı kucaklayacak ve sürdürecek bir örgüt modeline sahip değildi. Ne yazık Tunus’ta, Mısır’da, Libya’da hatta Suriye ve son olarak İran’da sisteme/rejime karşı ayaklananlar devamını getiremedi. Kısacası yenilgilerden öğrendiğimiz için örgütlenmek gerek!
Gördük ki en gerici örgüt modelleri bile yani aşiret örgütleri, mezhep türedi örgütleri bile yeni düzenlerde siyaset aktörleri olabiliyor. Kısacası toplumun en gerici örgüt modellerine karşı durabilmek için örgütlenmek gerek!
Çocuklarımızın, “bu ülke batarken ya da bu ülke yeniden kurulurken sen ne yaptın” sorusunu rüyalarımızda görmeye başlamadan önce örgütlenmek gerek!
Elbette biliyoruz, solcu insan gelişkin bilince, gelişkin sağduyuya ve gelişkin bireysel tercihlere sahiptir. Ve örgüt bunları bastırmak için değil, bunları mutlak gerçekliğe dönüştürmek (tabii ki olumlu yönleri) için bir araçtır. Kısacası kendimizi gerçekleştirmek için örgütlenmek gerek!
Ve elbette yine biliyoruz ki solcu egosu şişkindir, zaaf barındırabilir, kişisel iktidar hırslarını gizleyebilir. Solcu örgüt de benbilirimcidir, kapalıdır. Ancak dönem bunlara sarılma, gerekçelendirme dönemi olmaktan çoktan çıktı. Kısacası yeni praksisler yaratmak, onun içinde değişmek için örgütlenmek gerek!
Ve en dipte saklanana, en uzağa kaçana, en geride kalana, en ileriye gidene ortak politik değerlerde (eşitlik, özgürlük, laiklik, yurtseverlik ve barış) ve ortak bir yürüyüş koluna /örgütlenmeye çağrı yapma zamanıdır. Yeni bir Türkiye’yi kurma zamanıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.