Antik Yunanistan’da tapınakların giderleri, başlıca gelirleri olan bağışlar aracılığıyla karşılanıyordu. Bu bağışlar, opisthodomos ismi verilen bir hazine dairesinde toplanıyordu
Bu anlatının sonunda yolsuzluğun diğer faillerinin kötülenmesi de muhtemeldir. Bununla amaçlanan fail etiketinden mümkün olduğunca kurtulmaktır. Bu durum tanrılara duyulan minnet ve diğer dini referanslar aracılığıyla da pekiştirilebilir. Fakat Antik Yunan’daki gelişmeler tersi yönde sonuçlandı
Yolsuzluk, bireyin elindeki siyasi veyahut idari gücü, düzenin meşru olarak andığı sınırlar dışında, kendisi veya başkası adına özel çıkarlar uyarınca kullanmasını içerir. Birçok yaygın görüşün aksine, yolsuzluk, meta bağımlı toplum ilişkilerine aykırı değildir. Aksine, düzenin kendi ilkeleri bakımından işlemediği ya da daha işler kılınabileceği uğraklarda kullanılan bir ek aparat, eşdeyişle düzenin yapısıyla uyumlu bir fiildir. Ne var ki, yolsuzluğun hacmi ve etkisi, düzenin işlerliğini engelleyen ya da aksatan bir eşiğe de ulaşabilir. Bu durumda düzenden yolsuzluğu tırpanlaması ve makul bir eşiğe çekmesi beklenir. Kaynağı özel mülkiyet olan ve düzenin zaman zaman ihtiyaç duyduğu yolsuzluğun meta bağımlı toplumlar dâhilinde büsbütün engellenmesi ise kuşkusuz mümkün değildir.
Birbirinden farklı ya da benzer, sayısız yolsuzluk örneği üstüne düşünülebilir. Örneğin ilgi çekici tarihsel bir vaka olan tapınak yolsuzluğu burada anılabilir.
Antik Yunanistan’da tapınakların giderleri, başlıca gelirleri olan bağışlar aracılığıyla karşılanıyordu. Bu bağışlar, opisthodomos ismi verilen bir hazine dairesinde toplanıyordu. Opisthodomosa sadece yetkili birkaç kimse girebilirdi. Bu kimselerden bireysel isteklerinden, arzu ve tutkularından arınmış ve kendilerini bütünüyle tanrılara adamış olmaları bekleniyordu. Hazinecilerin seçimi büyük bir titizlik içerisinde yapılıyordu. Buna karşın antik dönem tarih kitaplarında, hazinecilerin dâhil olduğu birçok önemli yolsuzluğun anlatıldığına rastlanmaktadır.
Bu yolsuzluk örnekleri içinden bir kısmı, opisthodomosta bulunan altınların bankacılar ve tefeciler tarafından kullanılmasına hazinecilerce olanak sağlanması koşuluna dayanmaktadır.[1] Bunun sağlanması için bankacılar ve tefeciler, anlaşma yaptıkları hazinecilere belirli bir aracı rüşveti ya da altınların faizini sunuyorlardı. Bu ödeme, hazinenin bir kısmının belirli bir süre kullanımına erişim için opisthodomosun kapısını açan başlıca anahtardı.
Hazineciler altınların tapınaktan çıkışını resmi kayıtlara işlemiyorlardı. Bir zaman sonra tapınaktan çıkan meblağı yerine koyuyor ve kendi hesaplarına düşen altınları da ceplerine indiriyorlardı. Bu noktada hiç ya da uzun süre fark edilmeyen örnekler gibi, kullanılan meblağların zamanında ya da hiç yerine koyulamadığı ve böylece yolsuzluğun bir skandal biçiminde ortaya çıktığı örnekler de tespit edilebilir.[2] Bu sonuncu açısından M.Ö. 4. yüzyılın sonlarında Atina’da vuku bulmuş bir olay burada anılabilir.[3]
Bu örneğin ilk verisi olarak, bir seri etken sonrası Atinalı bir bankanın ödeme sıkıntısı içerisine girmiş olması düşünülebilir.[4] Bu bankanın bir tapınaktan emaneten yüklü meblağda altın temin ettiği bilinmektedir. Fakat içerisinde olduğu ödeme sıkıntısından ötürü, zamanı gelmesine rağmen altınları hazinecilere geri verememiştir. Bu sırada tapınağın bütçesi ise hâlihazırda altınların mevcut olduğu bilgisiyle hazırlanmıştır. Ne var ki söz konusu meblağ ödemeler için gerektiğinde, altınların namevcut olduğu görülmüştür. Böylece hazineciler zor duruma düşmüş ve bankayla aralarındaki ilişkinin sonucu olan yolsuzluk su yüzüne çıkmıştır.
Atina’daki yolsuzluğun sonuçları birçok farklı açıdan değerlendirilebilir. Örneğin, öncelikle, değişim ilişkileri dâhilinde belirli bir işlerliğin bozulmasından bahsedilebilir. Tapınak, ödemelerini yapamamış ve ödemelerini alamamış kimseler üstünden zincirleme bir hareket başlatmıştır. Bu sırada banka emanet meblağı tapınağın dışında kullanmış, ancak yerine koyamamış ve altınların akıbeti belirsizleşmiştir. Bu belirsizlik insanlarda bir güvensizlik oluşturmuş ve tapınağa yapılan bağışlarda önemli bir düşüş meydana gelmiştir. Kaldı ki söz konusu meblağının bağış olduğu düşünüldüğünde, duyulan tepkinin ölçüsü anlaşılabilirdir.
Kendilerini tanrılara adamış (!) hazinecilerin böylesi ya da benzeri bir örnek için olası savunmasının ne olabileceği üstüne düşünülebilir. Hazinecilerin yolsuzluğun sonuçlarını gözeterek, belirli bir gönül alma çabasına girişebileceği beklenebilir. Örneğin hazinecilerin yolsuzluk denilen fiilin esasen tapınağa daha fazla gelir sağlamak için yapıldığını söylemeleri mümkündür. Bu durumda hazinecilerin teamüllere ve yasalara rağmen inisiyatif aldıkları ve tapınağa ek gelir sağladıkları hikâyesine inanmamız istenir. Buna yasak kapsamında olduğu için hazinecilerin elde edilen geliri doğrudan tapınağa getiremedikleri, emaneten kendilerinde bulunduğu ifadeleri eklenebilir. Hatta burada var ise çeşitli “hayır işleri”ni de kanıt olarak sunabilirler. Netice olarak hazineciler tüm bunları tapınak için yaptıklarını ve altınları din ve tanrılar için kullandıklarını anlatabilir ve bütün bunlara inanmamızı bekleyebilirler.
Bu anlatının sonunda yolsuzluğun diğer faillerinin kötülenmesi de muhtemeldir. Bununla amaçlanan fail etiketinden mümkün olduğunca kurtulmaktır. Bu durum tanrılara duyulan minnet ve diğer dini referanslar aracılığıyla da pekiştirilebilir. Böylece kalabalıkların tepkisi azaltılabilir ve skandaldan kurtulmak için bir olarak belirebilir. Bunun için hazinecilerin kendilerinden daha güçlü kimselere belirli bir pay karşılığında sığınması ve onlar eliyle yolsuzluğun üstünün olduğu kadarıyla örtülmesini sağlamaları beklenebilir.
Bütün bunlar belki Atina için de konu edilebilirdi. Fakat Atina’daki gelişmeler, hazinecilerin aleyhine sonuçlanmıştır…
Önce olanların üstünün örtülmesi için opisthodomos ateşe verilmiş; ardından hazineciler tutuklanmış ve en ağır cezalarla yüzleştirilmişlerdir. Böylece yolsuzluk birkaç kişi ve kuruma yüklenmiş ve kısa süre sonra, hemen her şeyin kaldığı yerden devam etmesi sağlanmıştır.
Dipnotlar:
[1] Bu noktaya dair ayrıntılı bir çalışma için bkz. Edward E. Cohen, Athenian Economy and Society, Princeton: Princeton University Press, 1997, s. 114.
[2] Burada elbette paylaşım sorunları, hazinecinin maddi koşullarındaki belirgin değişimler ve diğer nedenlerden kaynaklanan teşhir halleri de söz konusu edilebilir.
[3] Bu örneğe dair ayrıntılı bir değerlendirme için bkz. Edward E. Cohen, Athenian Economy and Society, ss. 221-224.
[4] Burada başlıca tanıklardan biri Demosthenes idi. Bu bağlamda vakaya işaret eden kimi ipuçları için örneğin bkz. Demosthenes, Speeches 27-38, çev. Douglas M. MacDowell, Austin: University of Texas Press, 2004, s. 168 (36.50); Speeches 39-49, çev. Adele C. Scafuro, Austin: University of Texas Press, 2011, s. 259 (45.66).
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.