Clinton’un kampanya yöneticisi John Podesta’nın sızdırılmış e-postaları, Clinton ile IŞİD’in kuruluşu ve finansmanı arasında doğrudan bağlantı olduğunu ortaya koyuyordu
Clinton’un kampanya yöneticisi John Podesta’nın sızdırılmış e-postaları, Clinton ile IŞİD’in kuruluşu ve finansmanı arasında doğrudan bağlantı olduğunu ortaya koyuyordu. Clinton şimdi, hakikati ayaklar altına alan Avustralya kanalının yardımıyla bu sızıntıların intikamını almak için gerçek dışı suçlamalarla Assange’ı hedef alıyor
Avustralya Yayın Şirketi (ABC), 16 Ekim’de Hillary Clinton ile yapılan bir röportaj yayınladı: Röportajın büyük kısmı, Amerika Birleşik Devletleri Başkanlığı’na neden seçilmediğine dair hesaplaşmalar olan kitabını tanıtmak içindi.
Zorla bitirdiğim Clinton kitabı, What Happened (Ne Oldu), tatsız bir deneyim, karın ağrısı gibi. İftiralar ve gözyaşları. Tehditler ve düşmanlar. “Onlar”ın (seçmenlerin) beyinleri, Rusya denen karanlıklardan gönderilen günahkâr Slavlarla işbirliği içinde olan ve Avustralyalı “nihilist” Julian Assange’ın desteğini alan iğrenç Donald Trump tarafından, Clinton’a karşı yıkanmış ve koyun gibi güdülmüşlerdi.
New York Times gazetesinde, Clinton ile röportaj yaparak onu teselli eden kadın muhabirin çarpıcı bir fotoğrafı vardı. Kaybeden lider, her şeyden önemlisi “kesinlikle bir feminist”ti. Ama bu “feminist”in hükümetteyken -Libya, Suriye, Honduras’ta- yok ettiği binlerce kadının hayatıyla hiçbir ilgisi yoktu.
New York dergisinde ise Rebecca Trainster, Clinton’un nihayet “haklı bir öfkeyi ifade ettiğini” yazdı. Onun için gülümsemek bile çok zordu: “o kadar zordu ki yüzündeki kaslar ağrıyor”du. Elbette, “Kadınların öfkesine, erkeklerin kinine müsaade ettiğimiz gibi izin verirsek, Amerika’nın tüm bu öfkeli kadınların haklı olabileceği gerçeğini hesaba katmak zorunda kalacağı” sonucuna vardı.
Kadın mücadelesini çarpıtan bunun gibi saçmalıklar, Hillary Clinton’ın medyada bir azize olarak gösterilme çabasından başka bir şey değildir. Siyasi aşırılıkçılığı ve savaş suçluluğunun zerre kadar önemi yoktur. Trainster onun sorununun, “e-posta hikayesine -bir başka deyişle hakikatine- zararlı bir düşkünlük” olduğunu yazdı.
Clinton’un kampanya yöneticisi John Podesta’nın sızdırılmış e-postaları, Clinton ile Irak Şam İslam Devleti’ndeki (IŞİD) örgütlü cihat hareketinin kuruluşu ve finansmanı arasında doğrudan bağlantı olduğunu ortaya koydu. Yine, İslami terörizmin en büyük kaynağı olan Suudi Arabistan, Clinton’un kariyerinin merkezinde yer aldı.
ABD Dışişleri Bakanlığı görevinden istifa ettikten hemen sonra Podesta’ya Clinton tarafından gönderilen 2014 tarihli e-postada, İslam Devleti’nin Suudi Arabistan ve Katar hükümetleri tarafından finanse edildiği açıklandı. Clinton, Clinton Vakfı için her iki hükümetin de büyük bağışlarını kabul etmişti.
Dışişleri Bakanıyken, Suudi Arabistan’daki bağışçılarına yapılacak 80 milyar doların üstündeki, dünyanın en büyük silah satışını onayladı. Onun sayesinde, ABD’nin Yemen gibi felakete uğramış ülkelerde kullanılmak üzere yaptığı silah satışları iki katına çıktı.
Bu WikiLeaks tarafından açığa çıkarıldı ve New York Times tarafından yayımlandı. Kimse e-postaların gerçekliğinden şüphe etmiyor. WikiLeaks’i ve baş editörü Julian Assange’ı “Rusya ajanları” olarak karalama kampanyası, “Russiagate” olarak bilinen muhteşem bir fanteziye dönüştü. Bu “Komplo”nun Vladimir Putin’in kendisi tarafından imzalanmış olduğu söyleniyor fakat en ufak bir delil bile yok.
ABC Avustralya’nın Clinton’la yaptığı röportaj, karalama ve gerçekleri çarpıtarak sansürlemenin mükemmel bir örneğidir. Bunun bir sansür modeli olduğunu söyleyebilirim.
Muhabir Sarah Ferguson, Clinton’a “Hiç kimse, o anda (Trump’ın göreve başladığı zaman) yüzünüzde görülen acıya kayıtsız kalamaz. Bunun sizi ne kadar derinden etkilediğini hatırlıyor musunuz?”
Ferguson, Clinton’un derin acısını saptadıktan sonra “Rusya’nın rolü” hakkında bir soru soruyor.
Clinton: Bence Rusya, milyonlarca seçmenin algısını ve görüşlerini etkiledi; artık biliyoruz. Bence, Putin’in başlıca niyeti bana zarar vermek ve Trump’a yardım etmekti.
Ferguson: Sizce bunun ne kadarı Vladimir Putin’in size karşı kişisel davasıydı?
Clinton: Yani, Putin demokrasiyi istikrarsızlaştırmak istiyor. Amerika’yı baltalamak istiyor, Atlantik İttifakı’nın üstüne gitmek istiyor ve biz Avustralya’yı da bu ittifakın bir uzantısı olarak görüyoruz.
…
Gerçek ise bunun tam tersi. Bu da 100 yıl önceki Rus Devrimi’nden beri ilk kez Rusya sınırlarında toplanan Batı orduları.
Ferguson: Julian Assange size kişisel olarak ne kadar zarar verdi?
Clinton: Evet, onunla çok şey yaşadım, çünkü WikiLeaks Dışişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı’ndan çok hassas bilgiler yayımladığında ben Dışişleri Bakanı’ydım.
Clinton’ın söylemediği ve muhabirin kendisine hatırlatamadığı şey; WikiLeaks’in, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın 2010’da, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon ve Çin, Rusya, Fransa ve İngiltere’den Güvenlik Konseyi temsilcilerinin de içinde bulunduğu Birleşmiş Milletler liderlerini hedef alan gizli bir istihbarat kampanyası emri verdiğini açığa çıkarmasıydı.
Temmuz 2009’da, ABD’li diplomatlara Clinton tarafından imzalanmış gizli bir yönetmelik çıkarılarak özel ve ticari ağlarda kullanılan şifreler ve kişisel şifreleme anahtarları da dahil olmak üzere üst düzey BM yetkililerinin kullandığı iletişim sistemleri hakkında adli teknik ayrıntılar talep edildi.
Bu, Cablegate olarak bilinen yasadışı bir casusluktu.
Clinton: O [Assange] çok net bir şekilde Rus istihbaratının bir aracıdır ve emirleri yerine getirmiştir.
Ne Clinton bu ciddi suçlamayı destekleyen herhangi bir kanıt sundu ne de Ferguson onu buna zorladı.
Clinton: WikiLeaks’te Kremlin’e zarar verecek olumsuz bilgilere rastlamıyorsunuz. Yayımlananların hiçbirinde bunu görmediniz.
Bu doğru değil. WikiLeaks, Rusya ile ilgili de çok sayıda belge yayımladı – 800.000’den fazla, bunların çoğu eleştiri niteliğinde ve birçoğu kitaplarda ve mahkeme davalarında kanıt olarak kullanılıyor.
Clinton: Yani bence Assange, bir diktatörün emirlerini yerine getiren nihilist bir fırsatçı haline geldi.
Ferguson: Avustralya’dakiler de dâhil olmak üzere birçok insan, Assange’ın konuşma ve bilgi edinme özgürlüğü kurbanı olduğunu düşünüyor. Siz onu nasıl tanımlarsınız? Gerçi, şimdi onu bir nihilist olarak tanımladınız.
Clinton: Evet, nihilist ve ayrıca bir maşa. Demek istediğim, Rus istihbaratının bir maşası. Ve eğer o böyleyse, yani konuşma özgürlüğü kurbanıysa, neden WikiLeaks Rusya ile ilgili hiçbir şeyi yayımlamadı?
Ferguson ona karşı çıkmak ya da yanlışını düzeltmek için yine hiçbir şey söylemedi.
Clinton: Wikileaks ve Rusya ile büyük olasılıkla Amerika Birleşik Devletleri’ndeki birkaç şahıs arasında, bu bilgileri silah olarak kullanarak Trump’a yardım edecek saçma sapan hikâyeler uydurmak için planlanmış bir operasyon vardı.
Ferguson: Bu tuhaf hikâyelerin yanı sıra, Clinton Vakfı ile ilgili ortaya atılan ve en azından bazı seçmenlerin kafasında sizinle ilişkilendirdiği…
Clinton: Evet ama bu doğru değildi!
Ferguson: …bilgiler
Clinton: Bu doğru değildi! Tamamen yanlıştı!
Ferguson: Clinton Vakfı tarafından toplanan para miktarının, ayrıca danışmanlık adı altında Bill Clinton’un topladığı paranın, aldığı hediyelerin, seyahatlerin ve diğer şeylerin, hatta kızı Chelsea’nin bile bunlarla ilgili olmasının bazı seçmenlerce anlaşılmasının ne kadar zor olduğunu anlıyor musunuz?
Clinton: Evet, üzgünüm Sarah, gerçeklerin farkındayım…
ABC muhabiri Clinton’u “sizin kuşağınızın ikonu” diyerek övdü. Wall Street’ten aldığı muazzam miktardaki tutarlarla ilgili hiçbir şey sormadı, mesela 2008 krizinin merkezindeki bankalardan Goldman Sachs’ta yaptığı bir konuşmadan aldığı 675,000 doları bile. Clinton’un açgözlülüğü, “acınacak haldeler” diyerek suiistimal ettiği seçmenlerini derinden üzdü.
Avustralya basınında açık bir şekilde bayağı bir manşet arayan Ferguson, kendisine Trump’ın “Avustralya için açık ve mevcut bir tehlike” olup olmadığını sordu ve tahmin edilebilecek bir yanıt aldı.
Bu üst düzey gazeteci, Clinton’un daha önce “tamamen yok etmek” ile tehdit ettiği İran toplumuna açık ve net bir şekilde halen tehlike arz etmesinden ve Clinton’un şefliğinde gerçekleşen, 40 bin Libyalının öldüğü 2011 Libya saldırısından hiç bahsetmedi. Bu heyecan dolu Dışişleri Bakanı, Libya lideri Albay Kaddafi’nin öldürüldüğü korkunç cinayeti sevinçle karşılamıştı.
Julian Assange bana geçen sene yaptığımız bir röportajda; “Libya, Hillary Clinton’un savaşıydı” dedi. “Barack Obama buna ilk başta karşı çıktı. Bunu savunan kimdi? Hillary Clinton. Bu, Clinton’un e-postalarında belgelenmiştir. Yayımladığımız Hilary Clinton’a ait 33 bin e-postanın 17 binden fazlası sadece Libya ile ilgiliydi. Olay sadece Libya’da ucuz petrol olması değil. Kaddafi’nin ortadan kaldırılmasını ve Libya devletinin devrilmesini, Başkanlık seçimlerinde kullanacağı bir şey olarak gördü.”
2011’in sonlarında “Tik Tak Libya” adı verilen ve Hillary Clinton için hazırlanan bir belge var. Bu belge, Libya’da yaklaşık 40 bin kişinin ölümüne yol açan, cihatçıların IŞİD’e katılmasına ve böylece Avrupa mülteci ve göçmen krizine yol açacak olayda, yani Libya devletinin yıkılmasında nasıl merkezi bir figür olduğunu kronolojik olarak açıklıyor.
“Olay sadece insanların Libya’dan kaçması, Suriye’den kaçması, silah ticaretiyle diğer Afrika ülkelerinin istikrarsızlaştırılması değil, Libya devletinin kendisinin de artık halk hareketlerini kontrol edemeyecek halde olmasıydı.”
Olay, Clinton’un Trump’a karşı kaybettiği için duyduğu “derin” acı ya da ABC röportajında kendi kendine yaydığı diğer söylentiler değil. Clinton binlerce kadının, erkeğin ve çocuğun ölümüne, acı çekmesine ve kaçmasına sebep olan, Ortadoğu’nun çok ağır biçimde istikrarsızlaştırılmasının sorumluluğuna ortak olmuştur.
Ferguson buna dair tek kelime bile etmedi. Kendi ülkesinin devlet kanalı tarafından ne savunulan ne de cevap hakkı tanınan Assange’a defalarca iftira atıldı.
Assange Londra’dan attığı bir Tweet’inde, ABC’nin kendi Meslek İlkeleri’nden alıntı yaparak “Bir kişi veya kuruluş hakkında iddialarda bulunulduğunda, o anki koşullar altında adil bir cevap hakkı fırsatı sunmak için makul bir çaba harcayın” demişti.
ABC yayınından hemen sonra, Ferguson’un Baş Yapımcısı Sally Neighbour şu tweeti retweetledi: “Assange Putin’in orospusu. Bunu hepimiz biliyoruz!”
Bu hakaret silindikten sonra bile, “Assange Putin’in o*******. Bunu hepimiz biliyoruz!” cümleleriyle ABC röportajının sayfasını açan bir başlık olarak kullanıldı.
Julian Assange’ı tanıdığım yıllarda, onu ve WikiLeaks’i durdurmaya çalışan, ağzı bozuk kişisel bir kampanya izlemiştim. Kampanya, şimdi sürekli hükümetler ve kurumsal internet denetleyicilerinin saldırısı altındaki muhbirlik, konuşma özgürlüğü ve medya özgürlüğü cephesine yapılmış bir saldırıydı.
Assange’a yapılan ilk ciddi saldırılar, -reddedilmiş aşığı gibi- etrafı sarılmış eski kaynağına saldıran ve WikiLeaks açıklamalarından büyük fayda sağlayan Guardian’dan geldi. Bir Guardian kitabı, Assange’a ya da WikiLeaks’e bir kuruş bile gitmeden, Hollywood’da kârlı bir film anlaşmasına yol açtı. Assange filmde “taş kalpli” ve “bozuk kişilikli” olarak tasvir edildi.
Sanki hızla yükselen bir kıskançlık, onun dikkate değer başarılarının “ana akım” medyadaki aleyhtarlarıyla belirgin bir karşıtlık içinde olduğunu kabul edemiyor gibiydi. Hangi devirde olursa olsun statükoyu koruyanları izlemek, gerçek muhalefeti susturmaya uğraşmak ve yeni ve umut veren şeylerin ortaya çıkmasını önlemeye çalışmak gibi.
Bugün Assange, Donald Trump’ın bir karikatürü, Hillary Clinton’ın ise ta kendisi olduğu savaşçı karanlık bir devletin siyasi mültecisi olarak kaldı. Onun direnci ve cesareti hayret verici. Aksine ona eziyet edenlerse birer korkak.
[TeleSur’daki İngilizcesinden Gamze Boztepe tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.