Correa iktidarı, petrol ve madenden gelen gelirler sayesinde mülkiyeti yeniden bölüştürmeye yönelik bir zorlama hissetmeksizin sosyal harcamaları finanse edebildi
Correa iktidarı, petrol ve madenden gelen gelirler sayesinde mülkiyeti yeniden bölüştürmeye yönelik bir zorlama hissetmeksizin sosyal harcamaları finanse edebildi. Hükümetle toplumsal hareketler arasında ilişki kimi zaman OHAL ilanına varacak kadar gerginleşirken, egemen sınıf gücünü korudu
Latin Amerika solu üzerine iki bölümlük tartışmamızın birinci bölümü (orijinal başlığıyla, Latin Amerika’da solun hali: Pembe Gelgit’in ardından Ekvador ve Bolivya) olan bu yazı; ilk olarak Sol Forum’da NACLA ve Jacobin Dergisi sponsorluğunda 2 Haziran 2017 tarihinde New York’ta gerçekleştirilen bir panelde sunulmuştur.
Arjantin ve Brezilya’da sağcı hükümetler iktidara gelirken, bölgenin geri kalanında Ekvador’da solcu Ülke İttifakı (Alianza País, AP), Bolivya’da Sosyalizme Doğru Hareket (Movimiento al Socialismo, MAS) iktidarda kalmayı başardılar.
Her iki ülkedeki sol da, yoksulluğun azalması ve toplumsal hareketliliğin sağlanması gibi erken kazanımlarına karşın, halk kitlelerine yönelik sosyal harcamalarda ve hizmette düşüşe yol açacak şekilde ihraç mallarındaki yüksek fiyatların sona ermesi ve bir ekonomik çöküş nedeniyle son yıllarda gücünü kaybetti. Bu esnada maden çıkarmaya dayalı sanayinin bir güvence olarak görülmesi, yerli hareketleriyle ve toplumsal hareketlerle, onların kendi hareketlerinden giderek daha bağımsız olarak gördüğü devlet vizyonunu sürdürmek için uluslararası sermaye ve megaprojelerle kendini finanse eden hükümetleri arasında bir çatlak oluşturdu.
Ekvador’da bir zamanlar Rafael Correa’nın Başkan Yardımcısı olan Başkan Lenín Moreno, partisi Correa hükümetinin bastırdığı toplumsal hareketlerle içine düştüğü çelişki ve çatışmalarla uğraşırken, bahardaki seçimlerden güç bela galip çıktı. Bolivya’da ise bir dönem çok geniş kitlelerin desteğini alan, ülkenin ilk yerli başkanı Evo Morales de maden çıkarmaya dayılı sanayiyi benimsedi ve kendisini iktidara taşıyan toplumsal tabanın desteğini kaybetmeye başladı.
Bu paneldeki tartışmada, Providence Koleji’nden Siyaset Bilimci ProfesörThea Riofrancos ve Bolivya üzerine bağımsız araştırmalar yapan Linda Farthing, Andların bu iki ülkesinde iktidarda olan solun durumunu tartışacak.
Thea Riofrancos, Ekvador üzerine konuşuyor:
Lenin Moreno’nun seçim kampanyasında başarıya ulaşmasına rağmen onun Sol partisi ve eski başkan Rafael Correa’nın partisi Alianza Pais (AP), artık yasamada çoğunluğa sahip değil ve belediye ve taşra seçimlerinde kritik birkaç seçimi kaybettiler.
Sonuç olarak, partinin yönetme kapasitesi azaldı. Elbette bunun pek çok sebebi var. Fakat en önemli nedenlerinden bir tanesi 2014’te petrol fiyatlarının uçurum gibi düşmesiyle gelen ekonomik durgunluk ve sebep olduğu bütçe kesintileri. Bizzat ekonomi bakanına göre, bu bir “kemer sıkma bütçesi”. Dolayısıyla Ekvador’daki kamu politikasında büyük bir değişim.
Ekvador konjonktürünün üç özelliğine odaklanacağım: toplumsal hareketler ve devlet arasındaki gergin ilişki, sürekli bir sorun olarak sol parti inşası sorunu ve iki ucu keskin bıçak olan emtia bağımlılığı. Bu özelliklerin her biri Sol’un durumunu ve dahası bu “yirmibirinci yüzyıl sosyalizmi” vaadini neden gerçekleştiremediğini ve hatta neden bu yönde hareket edemediğini açıklamaya yardımcı olacak.
İlk dikkate değer özellik, toplumsal hareketler ve solcu hükümet arasındaki oldukça kutuplaşmış ilişki. Kıtanın dört bir yanında, Sola Dönüş (Pembe Gelgit) ve Sol’un iktidara gelmesi ile, seçilmiş solcu hükümetler ve neoliberalizme ve emperyalizme karşı uzun süredir mücadele veren toplumsal hareketler ve halk örgütler arasında kurulan ilişkiler oldukça çeşitli.
Sol bir kez seçildikten sonra, solu iktidara getiren bu hareketlerle gerçekten nasıl bir ilişki kurulacağı sorusu en önemli soru haline geldi. Ekvador’da bu ilişki inanılmaz bir biçimde kutuplaştı, muhtemelen bölgedeki en çok anlaşmazlık yaratan örnek de bu. Ekvador Yerli Uluslar Konfederasyonu (CONAIE) gibi on yıllardır neoliberal politikalara direnen ve ayrıca sömürgecilikten çıkmak ve devletin demokratikleşmesi için mücadele veren gruplar kendilerini baştan Correa hükümetinin karşıtı olarak ilan etti. Ve o zamandan beri diğer gruplarla birlikte Correa’nın politikalarını protesto ediyorlar.
Yerli federasyonunun yanı sıra müttefikleri köylüler ve çevreci gruplarla hükümeti karşı karşıya getiren mevzu da maden çıkarmaya dayalı sanayi ile gelişme modeli. Bu modelin uygulanma tarihi Correa yönetimininden öncesine dayanıyor ancak, onlar Correa yönetiminin bu modeli yeniden ürettiğini düşünüyor. Doğal kaynakların açgözlü bir şekilde maden sanayii için çıkarılmasıyla gerçekleşen bu kalkınma modeli, yerlilerin topraklarının bölünmesine ve çevresel yıkıma neden oluyor. Hareketler ve devlet arasındaki mücadelenin temel başlıkları da bunlar.
Buna cevaben Correa ve bakanları ise haklı olarak, artan petrol ve (yakında artacak) maden gelirlerinin hükümetin toplumsal harcamaları arttırmasına ve yoksulluğu azaltmasına yaradığını belirtiyorlar. Fakat Correa yönetimi aynı zamanda ihtilafı gereksiz bir biçimde kutuplaştırıyor, yüzlerce yerliyi ve köylü aktivisti petrol ve maden politikalarına karşı gerçekleştirdikleri barışçıl eylemlerden ötürü tutukluyor.
Bu olaylar hükümetin, madencilik konusundaki ihtilafa bağlı büyük şiddet olaylarının yaşandığı Amazon’un Morona Santiago bölgesinde, maden projesi ile toprakları çakışan Shuar yerlilerini asker ve polis zoruyla yerlerinden çıkarıp mallarından ederek Aralık ayından Şubata kadar olağanüstü hal ilan etmesiyle doruk noktasına ulaştı.
Çatışma, aktivistlerin tarafından bakınca oldukça militandı ve devletin cevabı da çok daha şiddetli oldu. Bu tarz hamleler aşırı güvensizlik besliyor ve hareketler ve devlet arasında kutuplaşma yaratıyor. Öte yandan, bu süreçte yerliler, köylüler ve çevreci hareketler, 90’ların ve 2000’lerin anti-neoliberal ayaklanmalarının boyut ve ölçülerinde veya politik kapasitesinde kitle hareketleri oluşturmayı da başaramıyor.
Bu yüzden mevcut konjonktürde bir yandan hükümet kitle hareketi desteğinden mahrumken bir yandan da hareketler Ülke İttifakı’na (Alianza Pais) karşı uygun bir sol alternatif yaratamıyor.
İkinci faktör, bir sol parti inşa etme konusundaki güçlük. Oligarşik güçlerle yüzleşirken zorlu görevleri üstlenebilecek bir politik partinin eksikliği solun politik gücünü azaltıyor. Sadece var olan oligarşi değil aynı zamanda oligarşik güçlerin kaçınılmaz mevzilenişi, kapitalizmden uzaklaşma veya sosyalizme geçiş aşamalarında her zaman ortaya çıkacaktır.
İdeal olan, böyle bir partinin kitle seferberliği, kadro ve liderlik oluşumunda bir araç olarak işlevlenmesidir. Bu parti, karar verici role sahip halk örgütleriyle birlikte kendi üyeleri tarafından demokratik bir biçimde kontrol edilebilir, aynı zamanda halk meclisleri ve kongreleri üzerinden programatik birlik geliştirilebilmelidir.
Ülke İttifakı (Alianza Pais) ise tüm bu özelliklerden mahrum. Bundan ziyade, Correa’nın ilk başkanlık kampanyasında onu seçtirmek için bir seçim aracı olarak tasarlandı. Adayları belirlemek için demokratik bir mekanizmaya sahip değil, oldukça az sayıda kişiden oluşan bir lider kadrosu tarafından yönetiliyor ve halk örgütlerine hesap verme zorunluluğu yok.
Buna ek olarak Ülke İttifakı (Alianza Pais; AP), daha sonrasında programatik uyumluluğun etkisi azaltan birtakım tartışmalı yerel ittifaklar kurdu. Sonuç olarak AP, halkın birliğini inşa edecek politik güç olarak hizmet etmektense kendi merkezileşmiş liderliğini yeniden üretti.
Halk kesimlerinin örgütlerini temel alan, hareketli, militan ve politik olarak örgütlenmiş bir Sol, muhafazakar tepkilerle savaşmanın tek yolu. Fakat kaynakların çıkarılması ve yerli haklarıyla ilgili sol içi çekişmeler, uygun bir Sol partinin yokluğunda Ekvador’da bu görevi imkansız kılıyor. Moreno’nun başkanlık zaferine rağmen Sol’un kurumsal yapısının zayıflığı gelecek seçimler veya daha da önemlisi sosyalizme geçiş için iyiye delalet değil.
Üçüncüsü ise emtia bağımlılığı ve bunun Ekvador ve Latin Amerika’nın herhangi bir yerinde iktidarda olan Sol açısından iki ucu keskin bıçak olduğunun kanıtlanması.
Bölgenin bütününden ziyade özellikle Güney Amerika’daki sol hükümetler, 2000 yılında başlayıp 2011’e dek süren küresel emtia patlaması döneminde yönetimdeydi. Petrol, maden, soya fasulyesi ve diğer ürünlerin tarihindeki en yüksek fiyatlara ulaşması iktidardaki Sol’a mali manevra alanı yaratıp, gerçekten Sol’dan yönetme imkanı verdi. Uzun vadede ise bu birincil mal ihracına dayalı birikim modeli, yirmibirinci yüzyıl sosyalizmine ulaşmanın önünde engel oluşturdu.
Sol hükümetler, maden çıkarmaya dayalı sanayi ve temel ürünlerin ithalatından gelen gelirleri toplumsal harcamalara ve altyapı yatırımına aktardı ve böylelikle yoksulluğun yanı sıra gelir eşitsizliği azalttı, sağlık ve eğitim hizmetleri büyük ölçüde yoluna kondu, temiz suya ulaşım sağlandı,- kısacası bizlerin önemsediği kalkınmaya ilişkin göstergelerin her çeşidinde ilerleme kaydedildi.
Bu, politik açıdan bakıldığında da oldukça önemli. Sol, bir kez seçildiğinde, kampanya vaatlerini gerçekleştirme imkanı vardı. Bu, seçilmek ve “toplumsal borçları temizleyeceğiz” demek için bir şeydi fakat daha sonra kendisini kemer sıkma zamanında iktidarda buldu ve sözlerini gerçekleştiremedi. 1980’ler ve 1990’ların başında iktidara gelen sol hükümetlerin kaderi buydu; mali manevralar yapabilecekleri bir alan yoktu.
Bu vaatleri gerçekleştirmek için gerçekten de kullanımda kaynağının olması başka bir şey. Bu büyük bir farklılık yaratıyor ve Sol’un olabildiğince fazla ülkede seçim galibiyeti kazanmasının olanaklı olmasının nedenlerinden birisi de bu.
Fakat bu refahın diğer bir ucunda, yani bıçağın diğer keskin ucunda, Sol hükümetlerin fetih, özellikle de bağımsızlık döneminden bu yana hüküm süren, egemen sınıfın gücünü yeniden sağlamlaştıran bu birikim modeline bel bağlaması var.
Bu model, emtia patlaması yıllarında Ekvador’da sosyal harcamalar için kritik gelirler oluşturdu. Fakat Ekvador’unki gibi oligopolitistik (az sayıda satıcının belirleyici olduğu) piyasa hakimiyetindeki bir ekonomide, bu gelirlerin büyük bir kısmı özel sektör kârına dönüştürüldü.
Halk için para harcadılar, fakat bunu özel sektörün kontrol ettiği pazarda yaptırdılar. Aslında sosyal harcamalarının semeresini gören özel sektördü.
Eğer yeraltından maden çıkartmaya dayalı faaliyetlerden gelen paranız varsa varlıklı insanlardan bir şeyler almanıza gerek yoktur.
Buna ek olarak iktidardaki Sol için bu kaynakların sınıf ilişkilerinde daha derin bir dönüşüm ihtiyacının kendini dayatmasını önleyecek şekilde toplumsal ihtiyaçlara çözüm sunması da söz konusudur. Petrol ve madenden gelen gelirler, toplumsal refaha yönelik harcamaları, mülkiyetin büyük yeniden-bölüşümü olmaksızın finanse edebilir.
Bu, benim “hidrokarbon-yakıtlı (petrol ve doğalgaz gelirleri ile beslenen; ç.n.) sosyal demokrat anlaşma” olarak adlandırdığım durumla sonuçlandı. Yoksulların geliri, zenginlerin varlıkları kamulaştırılmaksızın yükseldi. Ekvador’daki durum aşağı yukarı böyle oldu. Kamulaştırmanın biraz daha fazla olduğu diğer yerlerde durumun biraz daha farklı olduğunun farkındayım, fakat Ekvador’da net aktiflerin yeniden bölüşüm miktarı neredeyse sıfıra yakındı.
Bu, şu anlama geliyor; yoksulların gelir artışında, doğrudan kamulaştırmanın payı çok azdı. Örneğin toprak sahipliği konusunda eşitsizlikler aynen devam ediyor. Kentin dışına ve petrol kaynaklarından uzağa giderseniz Ekvador’un birçok açıdan bir tarım ülkesi olduğunu görürsünüz. Arazi kirası ve köylülerin suya erişimi rezalet ve toprak sahipliği hala çok eşitsiz bir konu olmaya devam ediyor.
Buna ek olarak petrol gelirlerinin ekonomideki dağıtım biçimi yüzünden sermaye artan biçimde birkaç sektörde yoğunlaşıyor.
Bu üç özellik, toplumsal hareketler ve devlet arasındaki gergin ilişki, bir sol parti inşasındaki güçlükler ve emtia bağımlılığının çelişik gerçekliği birbiriyle yakından ilgili. Maden sanayine dayalı birikim modelinden ve esas itibariyle kapitalizmden, hükümetin vaat ettiği halkçı ve dayanışmacı bir ekonomiye gidecek şekilde bir dönüşüm yaşanması devletle müttefik fakat onun iradesinden bağımsız olmakla birlikte oligarşiye karşı durma isteği ve kabiliyetine sahip militan kitle örgütleri gerektiriyor.
Yani Ekvador’da egemen sınıfın ekonomik gücünün direnci, halk kitlelerinin politik gücünün zayıflığıyla mümkün olabilir.
Linda Farthing’in Bolivya sunumuyla devam edecek…
[Nacla’daki İngilizce orijinalinden Deniz Özge Gürsu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.