Erdoğan, sönümlenme emareleri gösteren Almanya krizine yeniden benzin döktü. Bunu yaparken ne düşündü bilmiyoruz ama Almanya’nın karşı adımlarının onu daha çok düşündüreceği kesin
“Bunlara oy vermeyin” çağrısı ve Doğan Akhanlı olayı ile Erdoğan, sönümlenme emareleri gösteren Almanya krizine yeniden benzin döktü. Bunu yaparken ne düşünüyordu bilmiyoruz ama Almanya’nın karşı adımlarının onu daha çok düşündüreceği kesin
AKP-Erdoğan iktidarı ile Almanya arasında Anayasa referandumu öncesinde başlayan gerilim, birçokları için basit bir seçim propagandası görünümündeydi. İsrail, ABD, Rusya örneklerinden bildiğimiz “Dünya liderlerine ayar veren ve milli çıkarları her şeyin üzerinde tutan Reis” imajının meyvesi sandıkta toplanacak, seçim sonrası durumu toparlayabilmek için hızla kulisler atılacak, bir dizi vaatte bulunulacak ve gereği yapılacaktı.
AKP bugün halen iktidardaysa AB’nin de desteğiyle değil miydi? AB emperyalizminin ve Almanya’nın Türkiye’de AKP’den başka bir şansı, bir alternatifi mi vardı? AB için, sermaye için Türkiye’nin demokratikleşmesi, insan haklarına saygılı olması mı dertti sanki? Senaryo anlaşılır, sorular haklıydı.
Referandum geçti, AKP cephesinin ifadeleri yumuşayıverdi, Brüksel’de kulisler atıldı ama gel gör ki Almanya ile gerilimin dozu düşmeden sürdü.
Alman vekillerin İncirlik’ten sonra Konya’daki NATO üssüne alınmaması üzerine ise gerilim krize dönüştü. Berlin, “Bu kadar sabır yeter” diyerek ekonomi sopasını gösterdi.
İkili ekonomik ilişkiler mercek altına alındı. İhracat kredi garantileri gözden geçirilmeye başlandı. Türkiye’ye seyahat uyarıları yapıldı. AB’ye mali yardımlarda kesinti yapılması için mektup yazıldı, Gümrük Birliği anlaşmasının devamlılığı riske girdi.
Bu ilk adımların etkisi de hızlı oldu. Erdoğan’ın talimatıyla, Alman şirketleriyle ilgili başlatılan soruşturma geri çekildi. Bekir Bozdağ durumu “iletişim kazası” olarak açıkladı. Binali Yıldırım makamında ağırladığı Alman şirketlerin temsilcilerine yeni yatırım olanakları sözü verdi. Türkiye’nin ilk Rüzgar Enerjisi Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA) ihalesi Alman Siemens-Türkerler-Kalyon konsorsiyumuna gitti.
Ankara’nın bu ilk adımlardan etkilendiği izlenimi ağır basmıştı. Tam sular duruluyor diye düşünülürken, Erdoğan 18 Ağustos’ta yine sahneye çıktı. Bu defa daha da ileri gitti, Hristiyan Demokratlar’ı, SPD’yi ve Yeşiller’i “Türkiye düşmanı” ilan ederek Türkiyeli seçmenlere “gerekli dersi verme” çağrısı yaptı. Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’e “Sen kimsin? Haddini bil. Senin siyasetteki geçmişin ne, kaç yaşındasın?” diye seslendi.
Yanıt tabii ki gecikmedi. Başbakan Angela Merkel, “Türkiye’den hiçbir müdahaleye müsamaha etmeyeceğiz” dedi. Gabriel, “Egemenliğimize eşi görülmemiş saldırı” nitelemesi yaptı. SPD Başkanı Martin Schulz, Erdoğan için “Boğaziçi’ndeki despot ölçüyü iyice kaçırdı” ifadesini kullandı.
Tepki açıklamaları peş peşe gelirken kriz bu defa İspanya’dan patlak verdi. Türkiye, Interpol’ü devreye sokarak, Granada’da tatil yapan Almanya vatandaşı, gazeteci, insan hakları savunucusu Doğan Akhanlı’yı gözaltına aldırdı ve Türkiye’ye iadesini istedi.
Almanya Dışişleri Bakanı Gabriel derhal devreye girerek mevkidaşını aradı. Birkaç saat içinde Akhanlı serbest bırakıldı.
Almanya hükümeti, muhalefeti, gazetecilik meslek örgütleri ve insan hakları kurumları Türkiye’yi kınayan açıklamalar yaptı. Muhalefetin açıklamalarında “Türkiye’ye yeterince sert davranılmadığı” vurgusu dikkat çekti.
“Türkiye’ye yeterince sert davranılmadığı” fikri Berlin hükümeti saflarında da karşılık bulmuş olsa gerek; yaptırımların ikinci ayağı için düğmeye basıldı.
Merkel önce Interpol kartını devreye soktu. Türkiye’yi Interpol’ü kötüye kullanmakla suçladı. Sadece birkaç saat sonra benzer bir uyarı AB Komisyonu’ndan geldi. Almanya’daki siyasetçiler ya Interpol ilkelerinde değişikliğe gidilmesi ya da Türkiye’den gelen taleplerin özenle incelenmesini sağlayacak bir denetim mekanizması kurulması çağrısı yaptı. Almanya Adalet Bakanı Heiko Maas da Türkiye emniyeti ile işbirliğini yeniden gözden geçireceklerini söyledi.
Ekonomide de yeni bir yaptırım adımı geldi. Yatırım projelerine kredi sunmakla görevli olan, Türkiye’ye bugüne dek 25,8 milyar avro destek sunan ve bu yönüyle AKP’li belediyeler için büyük önem taşıyan Avrupa Yatırım Bankası’nın kredileri mercek altına alındı. İkili ilişkilerde de yeni kısıtlamalar için bakanlıklara çalışma talimatı verildi. İlk etapta Türkiye’ye yapılan ihracat ve yatırımlara verilen Hermes kredi garantilerine üst sınır getirildi.
Hepsi tamam ama yanıtsız kalan bir soru var: Erdoğan-AKP iktidarı neden Almanya seçimlerine doğrudan müdahale etme ve Akhanlı’yı gözaltına aldırma gibi iki kışkırtıcı hamle yaptı? Üstelik Almanya’nın hem hükümet ortaklarını hem de muhalefetini karşısına alarak. Üstelik sert bir karşılık alacağını ve hatta bu karşılığın ekonomik ayağı olacağını bile bile. Üstelik “yatırım ortaklığı” gibi vurgularla mevcut krizde dinme emareleri görülürken.
“Racon siyasetinin ürünü” demek yanlış görünmese de gerçek durumu fazla hafife almak olur. “İç siyasete söylem üretme çabası” demek yanlış değil ama yetersiz olur. Haliyle Erdoğan’ın hamlesine daha ciddi ve somut bir gerekçe göstermek lazım ama o da gelişmelerin arka planına hakim olmayan büyük çoğunluk açısından oldukça zor. Kesin olan ise AB emperyalizmi ile Erdoğan-AKP iktidarı arasındaki çatışmanın gerçek olduğu ve her geçen gün büyüdüğü.
Son bir not:
Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, 21 Ağustos’taki açıklamasında Türkiye’nin “yarısından fazlasının” demokrasiden yana olduğunu ve Erdoğan’ı desteklemediğini, bu nedenle “Erdoğan ile aynı tarafta yer almayanlarla daha sıkı işbirliği yapılması gerektiğini” söyledi.
Kim bilir, Erdoğan’ı huzursuzlandıran belki de bu olasılıktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.