Emperyalistlerin kuklalarıyla olan çatışmalarından demokrasi de çıktığı vaki değil, bağımsız-halkçı bir iktidarın çıktığı da. Emperyalistler kuklalarıyla kavgaya tutuştuklarında üzerinde kavgaya tutuştukları ülkede yangın çıkıyor genellikle
Emperyalist merkezlerle Erdoğan rejimi arasındaki çatışma sertleşiyor. Bu çatışmanın arkasındaki asıl konunun “cihadizme destek”, “basın üzerindeki baskılar” veya “Erdoğan rejiminin gayri meşru karakteri” olduğunu düşünmek oldukça güç. Bu konular uzun zamandır var. ABD de Almanya da Erdoğan’ın (ultra neoliberalizmi ve emperyalizmle işbirliği yeteneğinin) seçeneksizliği karşısında bu “kusurları” sineye çekecek gibi görünüyorlardı. Ama Erdoğan bu avantajların kullanıp büyükleri ile arasını düzeltemedi. Süreç Erdoğan’ı “müttefik defterinden silinmesi” noktasına getirmiş gibi görünüyor.
Emperyalistler ile Erdoğan arasındaki çatışmanın “emperyalist merkez ile milli burjuvazi arasındaki” bir çatışma olmadığı açık. Bu, emperyalist merkezle gerici kuklası arasındaki bir çatışma. Daha önce de emperyalistlerin kucağında büyütüp başlarına bela ettiği kuklaları oldu. Saddam, Taliban, Mübarek en bilinenleri. Emperyalistlerin kuklalarıyla olan çatışmalarından demokrasi de çıktığı vaki değil, bağımsız-halkçı bir iktidarın çıktığı da. Emperyalistler kuklalarıyla kavgaya tutuştuklarında üzerinde kavgaya tutuştukları ülkede yangın çıkıyor genellikle.
Türkiye’yi emperyalistlerin ve gericilerin yangın yerine çevirmemek, ülkemizi, halkımızı bu krizden en az zarar ve en çok kazançla çıkarmak için ne yapmalı? Bugünün önemli sorularından biri de bu.
Düzenin hazır alternatifleri yok
Öncelikle şu belirlemeyi yapmalıyız: Kriz yeni sömürgecilik sisteminin krizidir, sömürge faşizminin krizidir. Ne emperyalistlerin ne de oligarşinin bu krizi aşacak hazır bir alternatifleri, başı sonu belirli bir stratejileri vardır. Çünkü dinbaz neoliberalleri iktidara getirebilmek için karşısındaki ve karşısına çıkabilecek bütün düzen içi politik merkezleri (TSK’yı, merkez sağı, CHP’yi, geleneksel bürokrasiyi) 2007-2011 arasında düzenledikleri operasyonlarla aşırı zayıflattılar.
Şimdi emperyalistler Erdoğan’ın arkasındaki politik ve ekonomik desteklerini çekerek siyasi alanda bir arayışın, kullanabilecekleri yeni siyasi güçlerin ortaya çıkmasını beklemek zorundalar. Emperyalistlerin “yatırım yapacağı” sürecin doğal akışı, önce Erdoğan iktidarının kendi ağırlığı altında çökmeye başlaması; bu sırada gidişattan hoşnutsuz halk kesimleriyle diyalog kuran yeni iktidar alternatiflerinin doğması; sonra da emperyalist merkezin Türkiye’nin yeni iktidar alternatifleri arasından kendisine en uygun kombinasyonu imal edip iktidarının önünü açmasıdır.
Erdoğan iktidarının kendi ağırlığı altında çökmeye başlaması mümkün ve yüksek olasılıktır. Bu çöküş, Erdoğan imparatorluğunun çeteleşmesi (ki bu süreç 15 Temmuz sonrasında görünür bir ivme kazandı) ve çeteler arasındaki çıkar çatışmalarının derinleşmesiyle somutlaşacak gibi görünüyor.
Temiz bir süreç olabilir mi?
Akşener üzerinden merkez sağda yeni bir oluşumun yolu da yapılıyor.
CHP de sokağa çıkarak gidişattan endişe duyan kitlelerle etkili bir diyalog kurmaya başladı.
Ancak bu fazlasıyla “temiz” bir süreç tasarımıdır.
Erdoğan’ın merkez sağda yeni bir oluşumun gelişmesini izlemekle yetinmesi, CHP’nin muhalefetin merkezini sokağa taşımasından doğan umut ve enerjiyi barış içinde büyümeye bırakması ve yargının tamamını ele geçirdikten sonra az çok adil bir seçim yapılmasına izin vermesi ham bir hayaldir.
Diğer yandan Erdoğan’ın dayandığı güçlerin büyüyen ekonomik kriz ve uluslararası baskı ortamında nasıl bir devlet ve iktidar içi kriz tablosu yaratacaklarını tahmin etmek kolay değildir. İktidarın çeteleşmesi olgusunun bugünkü belirtileri (Sakarya Valisi karşılaması, Peker şaklabanlıkları) çok da uzak olmayan bir gelecekte birbirlerinin boğazına sarılacak iktidar çetelerinin mide bulandırıcı tablosu hakkında bir fikir vermektedir.
Asıl önemlisi emperyalist merkezle Erdoğan rejimi arasında derinleşmekte olan krizin, emperyalizmin gizli işgalinin temel mekanizması olan ordu, polis ve istihbarat örgütüne nasıl yansıyacağıdır. Şu anda görünen tablo, emperyalist merkezin ordu ve polisteki nüfuzunun kendisine doğrudan bağlı bir “yönetim ekibi” çıkaracak kalitede olmadığıdır. Ancak TSK, polis ve istihbarat örgütü altyapısı itibariyle bir yandan NATO, CIA, MOSSAD’a diğer yandan sınai ve teknolojik bakımdan emperyalist merkeze aşırı bir bağımlılık içerisindedir. “Yerli silah sanayii”, “bir marka gider öbür marka gelir” dayılanmaları tümüyle palavradır. “Bağımsız istihbarat” yoktur. Bu kurumlar kendi başlarına kadro bile yetiştiremeyecek ölçüde emperyalizme bağımlıdır. Erdoğan bu kurumlara orta vadede hakim olma yeteneğinde değildir.
Faşizm krizdeyse…
Emperyalizm ile Erdoğan rejimi arasındaki çatışmanın en olası sonucu sömürge faşizminin ırkçı-gerici iktidarı, devletçi muhalefeti, şiddet kurumları ile birlikte çöküşüdür. Bu çöküşün somut olarak nasıl yaşanacağını şimdiden söylemek güçtür. Ancak genel bir bakış açısı olarak faşizm krizdeyse halkın (demokrasinin, eşitliğin, özgürlüğün) şansı vardır. Halk bu şansını kullanamazsa emperyalistler ve oligarşi yeni bir başlangıç şansı yakalayabilir. Mesele bu tabloyu yaratan güçlere (emperyalistlere, büyük sermayeye, dinbaz-ırkçı gericiliğe) bu şansı tanımayacak güçlü bir demokratik halk hareketinin sürece damgasını vurmasını sağlamaktır. Demokratik muhalefetin merkezinin sokağa kayması bu çöküş sürecinin (şimdilik tek ve) en pozitif unsurudur. Bu çöküş anında Türkiye halkının demokrasinin, bağımsızlığın, toplumsal eşitliğin yolunu bulabilmesi için sokaktaki demokratik muhalefetin bağımsız bir siyasi irade merkezi oluşturmaya yöneltilmesi gerekir. Bunun ilk adımı da her sokak hareketi dalgasını bir “meclisleşme” hamlesinin izlemesi olacaktır.