Adalet Mitingi’nde buluşanlar, AKP ve Erdoğan mitinglerindeki gibi devlet imkanlarını arkalarına alarak değil, aksine iktidarın aleyhteki bütün çabalarını karşılarına alarak başardı bunu. Haklılığına inanan, sokakta mücadele etmekten başka şansı olmadığını gören, özgüven kazanmış milyonlar evlerine dönerken “Bu daha başlangıç” sözü hâlâ kulaklarındaydı – “Nasıl hissediyorsun ablacım?” – “Umut oldu vallahi. Biz ne kalabalıkmışız!” Kemal Kılıçdaroğlu’nun […]
Adalet Mitingi’nde buluşanlar, AKP ve Erdoğan mitinglerindeki gibi devlet imkanlarını arkalarına alarak değil, aksine iktidarın aleyhteki bütün çabalarını karşılarına alarak başardı bunu. Haklılığına inanan, sokakta mücadele etmekten başka şansı olmadığını gören, özgüven kazanmış milyonlar evlerine dönerken “Bu daha başlangıç” sözü hâlâ kulaklarındaydı
– “Nasıl hissediyorsun ablacım?”
– “Umut oldu vallahi. Biz ne kalabalıkmışız!”
Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Adalet için tek başına yürüyeceğim” demesiyle ilan edilen, Ankara Güvenpark’ta binlerle başlayan, günler ilerledikçe onbinlere ulaşan, İstanbul’a yüzbini aşkın kişiyle giren Adalet Yürüyüşü’nün Maltepe’de milyonu aşması bekleniyordu elbet.
Sendika.Org’dan kalabalık bir ekiple takip ettiğimiz miting programının başlangıç saati 4’tü ama Maltepe’deki dolgu alan ve çevresine erken saatlerden itibaren bir insan akışı başladı. Bir önceki günü Dragos’ta noktalayan Adalet Yürüyüşçüleri geldi önce. Gözü yürüyüşçülerde olan Maltepe ve Kartal’ın ilerici insanları izledi onları. Kentlerden gelenler otobüslerinden inerek alana doğru hareketlendi. Miting alanının yanındaki Turgut Özal Bulvarı, ardındaki Sahil Park, metro istasyonuna uzanan Atatürk Caddesi yavaş yavaş insanlarla dolmaya başladı.
CHP’nin nispeten zayıf teşkilatçılık özelliğinin yürüyüş boyunca önemli gelişimler kaydettiğini gözlemlemiştik. Yıllardır parti içi iktidar kavgalarına boğulmuş bir klikler topluluğundan ibaret olan CHP, bu yürüyüş boyunca sahici bir iktidar ufku ve pratik bir mücadele süreci ekseninde örgütünü yenileme şansı yakaladı.
Kılıçdaroğlu bu yürüyüşle Türkiye’nin en etkili ikinci siyasi figürü haline geldi. Yıllardır alternatifsizliğin konforunu süren Erdoğan karşısında bir alternatif olduğunu ortaya koydu. Parti örgütü de iç iktidar mücadelelerinin değil, AKP karşıtı pratik bir mücadelenin, sokağın gereğine göre örgütlenme sürecine adım atmıştı. Bu, miting organizasyonuna da yansıdı.
İstanbul içinde bini aşkın araç kaldırıldı. Denizyolu için tekneler kiralandı. Metrodan çıkanları, miting alanına yönlendiren görevliler karşıladı. Yürüyemeyecek olanlar için git-gel yapan servisler ayarlıydı. Tüm bunlar yetti mi? Elbette yetmedi; ancak bu yetmezlik CHP’nin organizasyonsuzluğundan çok, olanakların sınırı ve ilginin büyüklüğü ile açıklanabilirdi.
Miting alanı ve çevresinde her polis noktasında birden fazla parti görevlisi konuşlandırıldı. Ses sisteminin kuleleri, elektrik dağılım noktaları gibi güvenlik riski olan yerlerde ilave önlemler alındı. Fenalaşanlara hızla tıbbi müdahale yapılabilecek koşullar yaratıldı.
Basın ve protokol tribünleri ev sahipliğinin nimetlerinden epey faydalandı. Basın emekçilerinin aksaklık yaşamaması için masalar kuruldu, elektrik hatları çekildi, internet ağları oluşturuldu. İkramlardan “Eh yeter” dediğimiz bile oldu. Alandakilere de olanaklar el verdiği ölçüde su dağıtıldı.
Eksiklik yok muydu? Elbette vardı. Görevliler arasında disiplinsizlik ve iletişimsizlik örnekleri görüldü. Yine de hakkını vermeli; CHP, daha önce benzerini yapmadığı bir miting için hayli başarılıydı.
Gelelim katılımcı profiline. Bu defa olumsuzu öne alarak başlamak gerekirse; yürüyüş boyunca gördüğümüz yaş ortalamasının yüksekliği, mitinge de yansıdı. Gençliğin yürüyüşe olduğu gibi mitinge katılımı da hayli sınırlıydı.
“Adalet Mersin”, “Adalet Avcılar”, “Adalet Kozyatağı” gibi bazı il-ilçe-mahalle örgütleri kendi pankartlarıyla alana geldi. Ne var ki miting alanı doldukça ve alan girişinde yığılma arttıkça kortejli gelişler de yerini insan akışı haline bıraktı.
Erdoğan’ın/AKP’nin Yenikapı mitinglerinde insanların “Erdoğan”, “Reis” vb. bağırışlar eşliğinde alana girme çabasına birden fazla kez şahit olmuştuk. Adalet Mitingi’nde ise durum biraz daha farklıydı. Miting alanı dolduktan sonra kitlenin önemli bir kısmı ağaçların gölgesine ya da cadde gerisinde televizyonlarında Halk TV’yi açmış mekanlara sığınmayı tercih etti. “Kılıçdar’ı görsem ne olacak evladım, bugün burayı böyle gördüm ya, o yeter bana” diye özetliyordu bir abimiz bu durumu.
Bu, bugüne kadar bir lider, hatta bir siyasetçi olamamakla çokça eleştirilen Kılıçdaroğlu’na duyulan güvensizlikten değildi. Aksine Kılıçdaroğlu, bu yürüyüşle CHP tabanında gerçek bir lider haline gelmiş ve kitleler temkinli bir biçimde de olsa Kılıçdaroğlu’na saygı ifade etmeye başlamış durumda. Daha önemlisi, Maltepe’de toplananlar bir muktedir ve kişi kültü olarak Erdoğan’a tapınan yığınların aksine, kendilerini bir mücadelenin özneleri olarak görüyorlardı. Güven verici olan, Kılıçdaroğlu’nun ötesinde meydanda toplanan milyonlardı.
Miting programı 16.30’da konserlerle başladı. Onur Akın çıktı ilk sahneye. “Bekle bizi İstanbul”, “Güzel günler göreceğiz”, “Bir ıslık da sen çal” tam da mitingin ruhuna denk düştü. Meydanın sesi, belki kürsüden bile yüksek çıkıyordu. Melike Demirağ mitinge katılan sanatçılarla birlikte “Arkadaş”ı söyledi, “Nuriye ve Semih için” diyerek. Zülfü Livaneli, Yaşar Kemal’in “Merhaba”sı ile selamladığı yüzbinlere “Ey özgürlük” şarkısını “Ey adalet” diye söyletti.
Pek çok sosyalist örgüt Adalet Mitingi’ne örgütlü katılım sağladı. Halkevleri ve Birleşik Haziran Hareketi kitleselliği ve coşkusu ile öne çıktı. Maltepe Köprüsü yönünden ilerleyen Halkevleri yürüyüş kolunu turuncuya boyarken, Turuncu Kuvvetler Gündoğdu Marşı ve alkışlar eşliğinde alana girdi. Birleşik Haziran Hareketi renkli flamaları ve bandosuyla yürüyüş güzergahında coşkuyu artırdı. TÖPG “demokratik cumhuriyet” sözünü alana taşırken, Kaldıraç/Aka-Der de adalet taleplerinin yazılı olduğu dövizlerle mitinge katıldı.
Sosyalist örgütlerin yanı sıra Hayır Meclisleri’nden Cerattepe direnişçilerine, taşeron işçilerden hayvan hakları savunucularına, ihraç edilen kamu emekçilerinden kent-doğa-yaşam savunucularına kadar toplumsal muhalefetin farklı kesimleri de kendilerine has adalet talepleriyle alandaydı.
Sosyalistler CHP ile farklarına rağmen ne yürüyüşte ne de mitingde ayrıksı ve yadırganan bir konumdaydı. Alandaki kitle ile yakınlık ve pozitif etkileşim olanakları sosyalistlerin sürecin devamında da etkin rol alabileceğine işaret ediyor.
Saatler 18’i gösterirken ise Kılıçdaroğlu, Dragos’tan başlattığı yürüyüşü miting alanında sonlandırdı. Kılıçdaroğlu’nun alana geldiği an coşku doruğa çıkarken, basın tribününden bir gazeteci, yürüyüşle birlikte başlayan bir tartışmayı da nihayete erdiriyordu: “Evet, lider oldu!”
“Kimse bu yürüyüşün bir son olduğunu düşünmesin, bu bizim ilk adımımızdır” diyerek konuşmasına başladı Kılıçdaroğlu. Konuşması hem pozitif hem meydan okuyan, hem kapsayıcı hem sol yanı ağır basan, mücadelenin daha ileri unsurları tarafından daha da geliştirilebilir bir içerikteydi.
Yürüyüşe destek verenler kadar protesto edenlere de teşekkür etti. İktidarın adını andıkça miting alanından yükselen yuhalamaları “Yuhalamayın, herkese saygılı olacağız. Herkes düşüncesini ifade edecek” diyerek kesti. Hapisteki vekiller, gazeteciler, ihraç edilen akademisyenler, kamu emekçileri, taşeron işçiler için, adaleti sağlamak için, Tek Adam rejimine karşı yürüdüğünü söyledi. Mücadelenin adresini “Eğer bir ülkede büyük adaletsizlikler varsa adalet arayışının tek yeri sokaktır!” sözleriyle gösterdi. “Gün, temelinde adalet olan yeni bir toplumsal sözleşme yapma günüdür” diyerek de 10 acil talep sıraladı.
Tayyip Erdoğan’ın Selahattin Demirtaş için “terörist” demesinin ertesi gününde “tutuklu tüm milletvekillerine özgürlük” ve “Meclis’te siyaset” vurguları yapması kitleden alkışlarla destek gördü. “Saray”, “OHAL” ve “gayri meşru” dediği anlarda alandan tepki yükseldi. “Basın özgürlüğü” ve “tutuklu gazeteciler” sözlerine basın tribününden alkışlarla destek geldi.
10 acil talebi içinde ise en çok işsizlikten, yoksulluktan, insanca yaşam ücretinin yoksunluğundan, kadına karşı ayrımcılıktan, toplumsal yaşamın her alanındaki adaletsizlikten söz ettiği maddenin alkış alması, çatışmanın gerçek adreslerine dair ipuçları sunuyordu.
Kılıçdaroğlu’nun konuşması sonrası yeniden alandayız. İnsanların günün sonunda kendilerini nasıl hissettiklerini merak ediyoruz.
Genç bir kadına soruyoruz, “Artık daha özgüvenliyiz, daha özgürüz” yanıtı veriyor.
“Taşeron işçisine adalet” pankartını toplayan genç arkadaşımıza yöneltiyoruz aynı soruyu. “Kazanmış hissediyorum” deyip ekliyor: “Bu kent bizim. Önce ‘Hayır’ ile kazandık. Şimdi de ‘Adalet’ ile. Daha fazlasını da kazanacağız. İşte şimdi gerçekten ‘Bu daha başlangıç!’”
Dönüş yolunda kendimizi insan dalgasına bırakarak metroya geliyoruz. Turnikelerin girişinde yığılma var. Bir genç “Bu yolları, metroları bizim vergilerimizle yapıyorlar” diye haykırıyor. Alkışlar… “Atlayın turnikelerden” önerisi geliyor arkadan. Alkışlar… “Hak, hukuk, adalet” sloganları başlıyor. Alkışlar… Ve hak arayışı, bir anda ulaşım hakkında vücut buluyor.
Metrodan Marmaray’a geçiyoruz. 60’lı 70’li yaşlarında dört abimiz hangi ilçe teşkilatının kaç otobüs geldiğini sıralayarak İstanbul’daki örgütlü katılımı hesap etmeye çalışıyor. Oradan mitingin toplam sayısına geliyorlar. “Bir buçuk milyon vardı kesin” diyor biri. Öteki kızıyor, “Ne bir buçuğu, iki milyon ikiiii” diye artırıyor.
Hemen yanlarında muhtemelen pazar günü de çalışmış olmanın yorgunluğu yüzüne vurmuş bir ablamız şaşkınlıkla dinliyor konuşmayı. Dayanamıyor, “Bir buçuk milyon mu?” diye soruyor. Onay alıyor. Aklından geçen diline vuruyor: “Vay vay vay… Bu kadar kişi arkasından gidiyorsa bir bildikleri vardır.”
Özetle; özgüven duygusu, kazanmışlık havası, güç olma durumu…
Erdoğan, liderliği, kitlelere verdiği özgüven, tabanını büyük bir toplumsal güç olduğuna ikna etmesi sayesinde iktidarını tahkim edebilmiş, büyük mitingleri bu tahkimat için kullanmıştı. “Kendine güveniyorsan git o meydanlarda yap mitingini” diye bağırmıştı Kılıçdaroğlu şahsında muhalefete. Bu bağırış, “Yapamazsınız” iddiasını da içeriyordu. Ama işte Maltepe ile yapıldı.
Üstelik Adalet Mitingi’nde buluşanlar, AKP ve Erdoğan mitinglerindeki gibi devlet imkanlarını arkalarına alarak değil, aksine iktidarın aleyhteki bütün çabalarını karşılarına alarak başardı bunu. Haklılığına inanan, sokakta mücadele etmekten başka şansı olmadığını gören, özgüven kazanmış milyonlar evlerine dönerken “Bu daha başlangıç” sözü hâlâ kulaklarındaydı.
O nedenle sayı tartışmalarına takılmaya gerek yok; Maltepe’deki nicelik sayılardan ibaret değil, nitelikli bir nicelik. Hem de Erdoğan’a iktidarını kaybetme korkusunu olanca ciddiyetiyle yaşatan bir nicelik…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.