“Kuzey Irak yerel yönetimiyle ilgili yapılan açıklama bizi derinden üzmüştür. Böyle bir reform arayışına girmek Irak’ın toprak bütünlüğüne tehdittir ve yanlış bir adımdır.”
“Kuzey Irak yerel yönetimiyle ilgili yapılan açıklama bizi derinden üzmüştür. Böyle bir reform arayışına girmek Irak’ın toprak bütünlüğüne tehdittir ve yanlış bir adımdır”
AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, bu cümleyi sarf ettiği sırada grup toplantısında bulunanlardan kaç tanesi, “T.C.’nin yeni bir tarih sayfasının açıldığına” tanıklık ettiklerinin farkındadır acaba? “Irak’ın toprak bütünlüğü” lafını geçin, o bilindik nakarat kısmı. Asıl “devrim”, “reform”da.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin yani Barzani’nin, bağımsızlığın oylanması için aldığı referandum kararına ilişkin Tayyip Erdoğan’ın siyasal tespiti “reform çabası” şeklindedir. Bu tespitin deklarasyonu sıradan bir sohbette değil, AKP grup toplantısında yapılmıştır. Bir sinirlilik halinin doğaçlama konuşması değil, önceden hazırlanmış bir metnin prompter’dan okunmasıdır. Artık açıktır ki AKP Devleti, bağımsız bir Kürdistan kurulmasını desteklemektedir. Ama kim tarafından kurulmasını? Elbette en gericisi tarafından yani Mesud Barzani tarafından.
AKP Devleti’nin başında olan AKP Genel Başkanı’nı bu noktaya getiren nedir? Hiç kuşkusuz, iktidarda kalma hırsı, kirli pazarlıklar ve bizi de birlikte soktuğu Ortadoğu bataklığıdır. Daha somut ifadeyle, ilk olarak, 16 Nisan referandumunda Barzani ile yapılan anlaşmanın kefareti ödenmektedir. Ülkenin neredeyse tamamında “Evet”in arkasındaki siyasal partilerin toplam oyu yüzde 10 azalırken Kürt illerinde yüzde 10 artmıştır.[1] İkinci olarak, Suriye’de ipler tamamen elden kaçırılmıştır. YPG’nin Suriye’de elde ettiği siyasal güç ve kontrol ettiği toprak parçaları, ağır silahların elde edilmesiyle hiç olmadığı kadar “korunaklı” hale gelmiş durumda. YPG’nin Suriye’de kurduğu ittifaklarla elde ettiği bu konumun, zaten sahip olduğu fiili özerkliği yasal hale getireceği yani bağımsız bir Kürdistan bölgesinin ilanı olacağı aşikar.
Tüm bunların üzerine bir de Katar sorunu eklendi. AKP Devleti’nin bölgede kalan tek “kanka”sı da siyasi haritadan silinme tehdidiyle yüz yüze. AKP Genel Başkanı’nın bırakın stratejik ortağını müttefiki ve hatta sıfır sorunlu ilişkisi kalmamış durumda. Şimdi eski düşmanları yeni dost yapma zamanı!
Yarın Barzani’yi satar mı bilinmez, ancak Ortadoğu masasından kalkmayı düşünmeyen Tayyip Erdoğan yeni bir maceraya karar vermiş durumda.
Yeni bir tarih sayfası değil, yeni bir tarih defteri yazılmaya başlanıyor. Yani yazacak yer de yazacak zaman da fazlasıyla olacak. Ancak eskisi kapanırken “birilerinin” siyasal sonuç çıkarması kaçınılmaz.
Elbette ilk olarak; Kürt siyasi hareketi yapmalı, sonuç çıkarmayı. Bir dönüm noktası varsa o da Rojava’dır. Rojava’nın elde edilmesiyle Kürt siyasi hareketi, bütün önceliklerini Suriye üzerinden belirlemiş ve Türkiye siyaseti bir kenara bırakılmış ve hatta Türkiye topraklarındaki siyaset, bölge siyasetine tabi hale getirilmiştir. Bu tercihin zirve yaptığı yer “hendekler” olmuştur. Üstelik Türkiye siyasetinden vazgeçildiği dönem de Türkiye’deki demokrasi mücadelesinin en kritik dönemlerinden biri iken. Yani Haziran İsyanı’nın ateşi sönmemişken ve 7 Haziran seçimlerinde elde edilen başarının ardından. Yani Türk ve Kürt halklarının en ilerici kesimlerinin tarihsel olarak en yakın olduğu dönemde.
Türkiye siyasetinin tali hale getirilmesi hâlâ devam ediyor. Hatta bir Türkiye siyasetinin olup olmadığı bile belirsiz. Göstergeler ortada. Kürt siyasetinin en başarılı (hadi ikinci diyelim) şahsiyetlerinden biri 7 aydır cezaevinde ve siyasetçiden edebiyatçıya dönüşme yolunda. Ve bu durumu değiştirmek için bir şey yapılmıyor. Bölgedeki referandum çalışması ve sonuçları ortada.[2] Ayrıca referandum sonuçları üzerinden çıkarılan ders ve konulan hedef de bir başka gariplik[3] vs. vs.
Bu tercihin daha doğrusu tercih değişikliğinin sonucu sadece Türkiye’de yaşanmıyor, bölgeye etkisi de bu tercihler üzerinden beliriyor. Erdoğan’ın siyasetinin başarılı olması Kürdün Kürde kırdırılması sonucunu yaratacaktır. Bu gidişle Kürt siyasetçilere, bir süre sonra iki ayrı Kürt devletinin ne tür sorunlar yaşayacağını şimdiden öngörmek kalıyor.
Siyasal sonuç çıkarması gereken ikinci kesim ise neredeyse tüm siyasal faaliyetini Kürt siyasi hareketine karşı oluş üzerinden temellendiren ve kişisel siyasi kimliklerini de Türk olmak üzerinden tanımlayanlar. Yani bilumum ulusalcısından CHP’lisine[4] hatta kendini sosyalist/komünist diye adlandıran sosyal-şoven siyaset yapıcılar. Hadi buyurun siyaset sahnesine!
İşin kolayına kaçılabilir elbette. Söylem basit; “Bu Kürtlerin hepsi aynı zaten, YPG’si, YPJ’si, PKK’si, KCK’sı, KDP’si, KYP’si, HDK’sı, HDP’si. Hepsi Türk düşmanı, hepsi emperyalizm işbirlikçisi.” Ama farkında mısınız, bunların içinde birileri Ortadoğu’nun tek laik siyasi hareketi, kadın-erkek eşitliğini (üstelik en komünistinin bile yapamadığı kadar) kurumsal ve hukuki olarak gerçekleştirmiş hareketi. Ve hepsinden önemlisi aynı yaşam alanını paylaştığımız, yani aynı mahallede büyüdüğümüz aynı üniversiteye gittiğimiz üstelik ikinci dil olarak Türkçe konuşan hareketi.
Tayyip Erdoğan kiminle ittifak kuracağı tercihini yaptı, Ortadoğu’nun en gerici aşiretlerinden birini daha seçti. Pekiyi, AKP Devleti’nin, AKP Genel Başkanı’nın karşısında duranlar? Onların bir yol haritası var mı?
Dipnotlar:
[1] Kürt siyasetçilerin “neredeyse” tamamı tutuklanmış, “neredeyse” tamamına siyaset yasağı konmuşken, bu süreçte Barzani ağırlanmış ve “ne hikmetse” Leyla Zana gibilere hiç dokunulmamıştır.
[2] Tüm bu süreç gözaltılarla, tutuklamalarla, baskılarla elbette gerekçelendirilebilir. Ancak tam anlamıyla yeterli olur mu? Kürt siyasi hareketi bundan çok daha baskıcı dönemlerde özellikle bölgede çok etkili çalışmalar yapmış ve siyasal başarılar kazanmış bir halk hareketidir.
[3] Selahattin Demirtaş, Hayır bloğunu yeterli görmeyip, Evetçileri dışlamayan hatta onları da kapsayan bir siyasal faaliyeti işaret ediyor. Bu atmosferde Hayır diyenleri bile bir arada tutmak çok büyük bir emek ve siyaset gerektirirken (ki bu yapıldığında Erdoğan’ı yenilgiye uğratmak için yeterli olacakken) bir de neye Evet dediğini çok iyi bilenlerle uğraşmak ne kadar doğru. Dönüştürülecek Evetçiler sadece Kürt illerinde mevcut. Yani bu bölgelerdeki siyasetçiler için bir hedef olabilir de tüm demokratların, sosyalistlerin önüne asıl hedef olarak bu tercih konabilir mi?
[4] “Aman AKP’nin eline koz vermeyelim” diyerek dokunulmazlıkların kaldırılmasını sağlayan CHP, bu siyasetin ürününü referandumda “çok başarılı” olarak hasat etti.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.