“Evet” sonucu gayri meşrudur. Halkın da “galeyana gelip” direnme hakkı vardır
“Evet” sonucu gayri meşrudur. Halkın da “galeyana gelip” direnme hakkı vardır. Gözdağı operasyonları ne hakikati ortadan kaldırabilir ne de halkın umulmadık zamanlarda isyan etme huyunu
20 Nisan sabaha karşı Sendika.Org bürosuna gelen polisler tarafından “Evet sonucunu gayri meşru göstererek halkı galeyana getirmek” suçlamasıyla gözaltına alındım. 5 buçuk gün gözaltında tutulduktan sonra, 25 Nisan öğleden sonra da savcılıkta ifademizin alınmasına dahi gerek duyulmadan ve neden bu kadar uzun süre bekletildiğimize dair makul bir açıklama yapılmadan serbest bırakıldım.
Yüzünü göremediğim savcıya bir ifade borcum var yine de. Ödemezsem ayıp olur. Ama ondan önce, gözaltında tutulduğum süre boyunca ilgisini esirgemeyen yurtiçinden ve yurtdışından gazeteci dostlara, gazetecilik örgütlerine, kitle örgütlerine, CHP’li ve HDP’li milletvekillerine, avukatlarıma ve Sendika.Org’u engellenemez bir direniş medyası olarak var eden editör, yazar, çevirmen, muhabir, hem gazeteci hem direnişçi bütün gönüllü emektarlarına ve okurlarına teşekkür etmeliyim. Sadece yalnız hissettirmedikleri için değil, bu gözdağı operasyonları ile gizlenmek istenen hakikatin daha yüksek sesle dile getirilmesini sağladıkları için.
Şimdi gelelim savcıya olan ifade borcumun ödenmesine.
“Evet” sonucu, ülkedeki bütün hukukçuların bağlı olduğu Türkiye Barolar Birliği’nin 16 Nisan referandumuna ilişkin 13 maddelik açıklamasında ve Yüksek Seçim Kurulu üyesi Cengiz Topaktaş’ın referandumun iptali talebine verilen ret kararına düştüğü muhalefet şerhinde belirtildiği üzere hile tespitini imkansız kılan ve mutlak bir şekilde şaibeye yol açan bir YSK kararı sonucu açığa çıkmıştır.
YSK kararı ile yasalara aykırı bir şekilde geçerli sayılan milyonlarca mühürsüz oy pusulasından başka, oy verme noktalarında poz veren silahlı “Evet”çiler, engellenen “Hayır”cı sandık görevlileri, silahların gölgesinde silme “Evet” çıkan sandıklar, bizzat iktidar tarafından çağrılmasına rağmen inceleme yapması engellenen uluslararası gözlemciler söz konusudur.
Ana muhalefet partisi CHP’nin lideri, sözünün gerektirdiği aktif direnişi sergilemese bile, “Referandum sonuçlarını tanımıyoruz, tanımayacağız” demiştir. TBMM’deki en büyük üçüncü parti HDP, eş başkanları dahil 10’un üzerinde vekili, onlarca belediye başkanı ve binlerce üyesi hapiste iken, olağanüstü baskı altında katıldığı referanduma ilişkin “Bizim sonuçlarımızla YSK sonuçları arasında açık fark var” demiştir.
Türkiye’nin de üye olduğu Avrupa Konseyi’nin anayasal konulardaki uzmanlık organı olan Venedik Komisyonu, Anayasa değişikliği teklifinin hazırlık ve TBMM’deki oylama aşamasının usulen sorunlu, esastan da anti-demokratik olduğunu kaydetmiştir. AGİT, Demokrasi İçin Birlik ve Hayır ve Ötesi tarafından yayımlanan raporlar da “Evet” sonucunun gayri meşruluğuna işaret etmektedir.
Biz biliyoruz ki kazanan “Hayır”dır. Ancak adaletsiz bir seçim kampanyasının ardından, şaibeli ve hileli bir sayımla “Evet”in kazandığı iddia edilmektedir. Türkiye’nin demokrasiye ilişkin kazanımlarını tehdit eden “Evet” sonucu, bizim istek ve irademizden bağımsız olarak hukuksuz ve gayri meşrudur. Bir gazeteci olarak görevim bu hakikati dile getirmektir. Kim bilir, belki de şu anda bir başka operasyonla sanık konumuna düşmüş polis memurlarının eline tutuşturduğunuz yakalama emrinde yazan “Evet sonucunu gayri meşru göstererek…” ifadesi, “Evet sonucunun gayri meşruluğunu göstererek…” olsa idi bir itirazımız olmazdı. “Evet sonucunun gayri meşruluğunu göstermek”, yani hakikati göstermek bir gazeteciye görevdir çünkü. Bir yurttaş olarak da kalbi sokakla atan milyonlarca yurttaş gibi demokrasi ve laikliğe dair kazanımlarımızı yok etmeyi hedefleyen gayri meşru bir iktidara karşı hukukun bittiği yerde direnme hakkımızı kullanmak ve bu hakkı hatırlatmak bir görevdir.
Ezcümle, “Evet” sonucu gayri meşrudur. Halkın da “galeyana gelip” direnme hakkı vardır.
Savcıyı göremedik. 5 gün boyunca “Evet sonucunu gayri meşru göstererek halkı galeyana getirmek” suçlamasının neyden hareketle yöneltildiğini de merak edip durduk. Sendika.Org hakkında 3 Nisan’dan itibaren haftasonları hariç her gün düzenli olarak erişim engeli kararları çıkarılmaya başlamıştı; ancak Sendika.Org’un inadı onlarınkinden eksik değildi ve yayınımız engellenememişti. Gezi’den bu yana Sendika.Org’u ve kardeş sitelerini sık sık hedef gösteren iktidar medyası yine harekete geçmiş, Star gazetesi Sendika.Org’u örgüt ilan edip 16 Nisan sonrası sokak eylemlerini kışkırtmakla suçlamıştı. Tetikçi yazarlar ve Ak-troller Hayır TV’yi hedef gösteriyor ve bir kampanya halinde Emniyet Genel Müdürlüğü’ne şikayet edip duruyordu. Suçlama dikkate alındığında, gözaltına alınmadan önce yayımlanan yazım da bir gerekçe olarak fena durmuyordu. 5. günün akşamı gözaltı sürerken ifademize başvuran polis, suçlamaya dayanak olarak birkaç Twitter mesajı gösterdiğinde, suçlamanın içeriği gibi gözaltı sürecinin de bir saçmalıklar silsilesinden ibaret olduğunu gördük.
Getirilen suçlamanın ve gözaltı sürecinin saçmalığı bir yana, bu operasyon, kamuoyunun gözaltına alınmamın gerekçesi olarak bildiği “Kazanmakla kaybetmek arasında: Güvence sokakta” başlıklı yazıdaki tespitlerin sağlaması olarak epey iş gördü. 16 Nisan referandumundan hile ve zorla çıkarılan “evet” sonucu, yaygın bir kitle hareketinin itirazıyla karşılaşmış, bu da içeride-dışarıda ciddi sorgulamalarla yüz yüze olan Erdoğan iktidarını tedirgin eden bir manzara açığa çıkarmıştı. Hile iddialarının geri plana itilip etkisini yitirmesi, böylece “Hayır” yelpazesinin referandum sürecinde oluşmuş ortak paydadan mahrum kalarak kolayca parçalanabilir hale gelmesi ve ana muhalefet partisi ile uluslararası kurumların yarım ağız itirazları bir kenara bırakıp hileli sonuçlara razı gelmesi için evvela bu kitle hareketinin sönümlenmesi gerekiyordu. 19 Nisan’dan itibaren İstanbul, İzmir, Muğla, Edirne ve Çorum’da gerçekleşen ev baskınları ve gözaltılar, sokaktaki demokratik tepkileri sönümlendirmeye yönelik gözdağı operasyonları olarak gerçekleşti.
İktidar cenahı, kitleselliği düşen sokak eylemlerine, ana muhalefetin zararsız itirazlarına ve Avrupa’dan gelen ılımlı açıklamalara bakarak bu badireyi de atlattığını, atı alıp Üsküdar’ı geçtiğini düşünüyor olabilir. Ancak hakikat orta yerde duruyor. Türkiye halkının en demokratik ve sonuç alıcı siyaset tarzı olarak deneyimlediği “sokak” da, egemen siyaset kurgularına uymayan, iç ve dış mihrakları şaşırtan doğası ile sol yanımızdaki yerinde duruyor.
Biz hakikati dile getirmeye devam edelim. Tahrir’den Gezi’ye kendini ispatlamış bir gerçekliktir; diktatörlüğe karşı isyanın randevusu yok. Asıl biz, bir gece ansızın gelebiliriz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.