Yapılması gereken açıktır; Hayır’ın tek ortak hedefi olan tek adam yönetimine karşı çıkışı yüzde 50 için ortak hedef olarak tutmaya devam etmek, farklı adlarda “hayır” için bir araya gelenlerin oluşturduğu mücadele zeminlerini Tek Adam’a karşı demokrasi mücadelesinin en geniş zemini haline getirmek, diktatörlüğe karşı yeni bir direniş hattı yaratmak.Tek Adam’ın her türlü uygulamasına her karşı […]
Yapılması gereken açıktır; Hayır’ın tek ortak hedefi olan tek adam yönetimine karşı çıkışı yüzde 50 için ortak hedef olarak tutmaya devam etmek, farklı adlarda “hayır” için bir araya gelenlerin oluşturduğu mücadele zeminlerini Tek Adam’a karşı demokrasi mücadelesinin en geniş zemini haline getirmek, diktatörlüğe karşı yeni bir direniş hattı yaratmak.Tek Adam’ın her türlü uygulamasına her karşı çıkış adımını bu ülkenin yüzde 50’si adına ve yüzde 50’yi arkamıza alarak attığımızın bilincinde olacağız. Bu yüzde 50 korunduğu sürece “mızrak çuvala sığmaz”
Bu sonuç Tayyip Erdoğan için bir zafer değildir. Bu sonuçla ne yeni bir rejim kurulur ne de diktatörlüğe meşruluk kazandırılır.
Çünkü, adaletsiz, hukuksuz ve baskıcı bir referandum süreci zorla yaşatılmıştır. Tek parti devleti gerek zor aygıtlarını kullanarak gerek emrindeki bakanlıkları rüşvet dağıtan kurumlar haline dönüştürerek gerekse propaganda olanaklarını tek bir tarafın lehine kullandırarak adaletsizliği, hukuksuzluğu ve faşizmi örgütlemiştir.
Çünkü, referandum sonucunu “evet” lehine değiştirmek için YSK kullanılmış, geçersiz sayılması gereken milyonlarca oy, YSK tarafından kendi karar alma sınırları aşılarak sisteme dahil edilmiştir. Sadece bu durum bile YSK’nin topyekun istifa etmesini ve referandumun iptal edilmesini gerektirir. Kürt illerinde yaşanan durum da bundan daha az vahim değildir. Birçok yerde müşahitler dışarı çıkartılarak sayım yapılmıştır. Her şeyden öte “tek vatan, tek bayrak, tek millet” propagandası üzerine kurulu ve MHP ile ittifak eksenli bir “evet” cephesinin Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı illerde toplam oylarını (AKP+MHP) yüzde 10 artırması akla mantığa uymayan bir durumdur.
Çünkü, tüm bunlara rağmen “evet”in arkasında topladıkları oy oranı sadece yüzde 51. Evdeki hesap çarşıya uymadı, yani AKP ve MHP’nin toplam yüzde 61’lik oy hesabı yüzde 10 kaybetti. Ve bu durumun yarattığı en net sonuç, diktatörlüğe karşı direnişte toplumsal tabanın genişlemesidir. Bu kesimin tekrar Tayyip Erdoğan saflarına devşirilmesi kolay olmayacaktır.
Çünkü, İzmir bir yana, AKP ve Devlet Bahçeli cephesi asıl olarak biri başkent olmak üzere ülkenin en büyük iki kenti İstanbul ve Ankara’da yüzde 50’in altına düşmüştür. Bu ittifak, önceki seçimlerde yüzde 50’nin üzerinde olduğu Adana, Mersin, Antalya, Denizli ve Manisa’da da çoğunluğunu kaybetmiştir. Nüfusu bir milyonun üzerinde olan 20 ilin 13’ünde “hayır”lar yüzde 50’in üzerinde. En açık ifadesiyle Tayyip Erdoğan, bu illerin başkanı olarak kabul edilmemiştir.
Çünkü, bu sonuçlar ülkeyi fiili olarak bölmüştür. Ülkenin batısı Tayyip Erdoğan’ın başkanlığını kabul etmeyeceğini gösterdiği gibi bu konuda en ufak bir uzlaşma aralığı dahi bırakmamıştır. Kürt illerinde de farklı bir noktadan da olsa sonuçta benzer bir durum mevcuttur. Ne ev vaadi ne de iş vaadi, ulusal kimliğinin bilincini edinmiş Kürt halkının büyük çoğunluğunu ikna etmeye yetmeyecektir. Ayrıca Suriye ve Irak’ta Kürtleri hedef alan savaş çığırtkanlığı, ülke içinde bu sonuçla birleşince PKK’nin nasıl bir yönelime gireceğini tahmin etmek zor olmayacaktır.
Çünkü, şimdiye kadar izlenen dış politikayla tam olarak dışlanan ve itibarsızlaşan Tayyip Erdoğan rejimi, bu sonuçla çok daha büyük fiili ve hukuksal sonuçlarla karşı karşıya kalacaktır. Daha şimdiden yapılan açıklamalara en çarpıcı örnek Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri’den geldi: “Bu şartlar altında Türkiye’nin AB üyeliğinden bahsetmek komedi olacaktır.”
Tüm bunlar göstermektedir ki Tayyip Erdoğan için hayat kolaylaşmamış daha da zorlaşmıştır (Devlet Bahçeli ve Binali Yıldırım içinse siyasi hayat bitmiştir). Açıktır ki yüzde 51’le sağlanan bir anayasal değişiklik, üstelik böylesi bir köklü rejim değişikliği içeriyorsa meşruluğu genişletmek yerine, gayrimeşruluğu büyütecektir. Bu ülke, sadece Saray’dan ve sadece tek adamın emrine verilmiş kolluk kuvvetleriyle uzun süre yönetilemeyecek bir tarihsel birikime, bu tarihsel süreç içerisinde oluşmuş demokratik temayüllere ve her şeyden önce demokrasi mücadelesinin kazanımlarına sahiptir. Üstelik bu değişikliklerin tam olarak uygulanacağı tarihin 2019 olacağı düşünüldüğünde bu 2,5 yılın ekonomiden dış politikaya, demokratik muhalefetten Kürt halkının muhalefetine kadar bir dizi “sorun” başlığında Tayyip Erdoğan’ın yönetme krizinin derinleşeceği bir zaman dilimi olarak geçirileceği açıktır.
Ancak bu sonuçlar elbette kendiliğinden oluşmayacaktır. Ve diktatörlüğe karşı mücadelenin elbette ki en önünde devrimciler, sosyalistler olacaktır. Ancak kabul etmek gerekir ki diktatörlüğe karşı mücadelenin farklı özneleri, farklı toplumsal kesimleri mevcuttur ve bunlar da bu sürecin etkin aktörleri olmaya çalışacaklardır. Bu noktada yapılması gereken açıktır; “hayır”ın tek ortak hedefi olan Tek Adam yönetimine karşı çıkışı yüzde 50 için ortak hedef olarak tutmaya devam etmek, farklı adlarda “hayır” için bir araya gelenlerin oluşturduğu mücadele zeminlerini Tek Adam’a karşı demokrasi mücadelesinin en geniş zemini haline getirmek, diktatörlüğe karşı yeni bir direniş hattı yaratmak. Hem çok daha mümkün hem de bir zorunluluktur.
Tek Adam’ın her türlü uygulamasına her karşı çıkış adımını bu ülkenin yüzde 50’si adına ve yüzde 50’yi arkamıza alarak attığımızın bilincinde olacağız. Bu yüzde 50 korunduğu sürece “mızrak çuvala sığmaz”.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.