Anadolu’da “bacılık” diye bir şey var, aralarında kan bağı olmayan iki kadının ömür boyu birbirlerine sahip çıkmaya söz verdikleri bir tür sözlü anlaşma. Bu hep böyle oldu zaten, bizim evdeki adam içip içip evi dağıtıp gittikten sonra ya da sizin evdeki adam tespihi kayıp diye sofrayı dağıtıp gittikten sonra annelerimiz usulca çaldılar birbirlerinin kapılarını. Onlar […]
Anadolu’da “bacılık” diye bir şey var, aralarında kan bağı olmayan iki kadının ömür boyu birbirlerine sahip çıkmaya söz verdikleri bir tür sözlü anlaşma.
Bu hep böyle oldu zaten, bizim evdeki adam içip içip evi dağıtıp gittikten sonra ya da sizin evdeki adam tespihi kayıp diye sofrayı dağıtıp gittikten sonra annelerimiz usulca çaldılar birbirlerinin kapılarını. Onlar içerde ağlaşırken biz oyun oynardık sessizce.
Bizim evdeki adam ehliyeti almasına rağmen arabayı anneme vermediğinde birlikte kaçırdılar arabayı. Bir tur atıp döndüler en fazla ama geldiklerinde ne kadar da mutluydular hatırla o kahkahaları. Sizin evdeki adam açık lise kayıtlarını şaka olarak anlayınca! gizli kayıt yaptırıp arkasından gizli okulu bizim eve kurdular. Hatırla biz de öğretmencilik oynardık.
Zor günler için biriktirilen gizli paralar vardı hep marketten ya da pazardan artan, adamların haberi olmadan paylaşılan… Bir keresinde annen doktora gitmişti o parayla, sen bizde kalmıştın. Şimdi biliyorum kürtaj olmuştu; gizli kürtaj parası.
Biz büyüdük. Ama büyürken bir sürü gizli olay oldu sen bana ben sana diyemedim… Kimselere diyemedik belki de. Bakkal amcalar, doktor amcalar, hocaefendiler, memur beyler, dayılar, dedeler. Bunu hatırlama unut gitsin!
Ama sonuçta aşık olduk benim sevgilim, senin kocan ya da tam tersi. Annemizden bir kaç adım önde olduk. Ama gerçekten mutlu ve özgür olmaktan çok adım geride. Çünkü şöyle bir şey duydum; eşitlik yoksa aşk da yok diyorlar ve bence doğru. Bunu sonra konuşuruz.
Ve hayat aktı, yirmi yıla yakın oldu. Kocaman kadınlar olduk. Üniversitede, işte, otobüste, yurtta, mahallede, siyasette kocaman kadınlar. Annelerimiz kadar birbirimize “bacılık” edemedik biliyorsun, çok şey değişti ülkemizde. Toplumsal saflaşma diyorlar ya işte her neyse…
Ama biliyor musun, lambası olmayan karanlık caddelerde köşe başındaki adamların önünden geçerken senin topuklu ayakkabının çıkardığı sesi seviyorum, o sese güveniyorum. Otobüste arkama yapışmış adamı dürttüğün dirseğini seviyorum ya da inerken “Buyrun siz buraya oturun” deyişini. İş yerindeki adam seni azarladığında arkasından küfretmeyi seviyorum. Kız çocukları tecavüzcüsüyle evlendirilebilir diyen adamlara karşı birlikte bağırmayı seviyorum. Adamların haberinin olmadığı paraları biriktirmeyi seviyorum ve senin kasanda da benim zor günüm için para olduğunu bilmek beni mutlu ediyor.
Demem o ki bu hep böyle oldu ve biz de hep bir biçimde bacılık ettik aslında birbirimize.
Şimdi bacım; durum vahim. Sen beni anlarsın; ben Aladağ’da yanmış viran olmuş bir kız yurdunun önünde kalakaldım aylardır. Gücüm yok ki geri getireyim onları, cesaretim yok ki tutup yakasına yapışayım kapıyı kilitleyen adamların. Bak o olayı iyi düşün. Sen benden daha iyi biliyorsun aslında orada ne oldugunu. Şimdi bu adamlar tutturmuş memleketin başına “sadece adam yönetimi”ni geçirmek istiyorlar. Yurdun kapısına vurulan kilit ellerinde, bize bakıyorlar ve kızlarımıza!
Olmaz bacım sen de biliyorsun izin veremeyiz!
Bu hep böyle oldu hayatımız boyunca; fazla söze gerek yok.
En olmadık anda “hayır” demeni seviyorum ve seninle birlikte “hayır” demeyi.
Gözlerinden öper, sarılırım.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.