Ana akım medyanın çizdiği tablonun aksine, Ortadoğu her zaman dinci muhafazakarlığın pençesinde değildi. El Kaide gibi selefi cihatçı çetelere, bölgede rağbet edilmiyordu
Ana akım medyanın çizdiği tablonun aksine, Ortadoğu her zaman dinci muhafazakarlığın pençesinde değildi. El Kaide gibi selefi cihatçı çetelere, bölgede rağbet edilmiyordu
Ana akım medyanın çizdiği tablonun aksine, Ortadoğu her zaman dinci muhafazakarlığın pençesinde değildi. El Kaide gibi selefi cihatçı çetelere, bölgede rağbet edilmiyordu. Hala da edilmiyor. Büyük oranda ABD’nin bölgedeki jeopolitik amaçları doğrultusunda bu gerici dinci grupları destekleyen hamleleriyle, insanlara şiddetle dayatıldılar.
CIA daha 1950’lerde, laik Arap milliyetçiliğini ve komünizmi zayıflatmak için Müslüman Kardeşler ile işbirliği yaptı, bu politika daha sonra Suudi Arabistan tarafından da desteklendi. ABD ve İslamcıların yasak aşkının en ateşli olduğu dönem, ABD’nin Sovyetler Birliği’ni Afganistan’dan atmak için Mücahitleri silahlandırdığı 1980’lerdi. Bu ABD tarihindeki en geniş çaplı ve en uzun süreli gizli operasyondu. Gulbeddin Hikmetyar gibi Kabil Üniversitesi’nde kadın öğrencilerin yüzüne asit atmakla ünlenmiş Usame Bin Ladin ortakları, CIA fonlarının en gözde alıcılarıydı.
Sovyetler Birliği çöktükten sonra, Amerika tarafından silahlandırılmış Mücahitler, El Kaide ve Taliban’a dönüştü. New York’ta 3.000 kişiyi öldüren saldırıyı gerçekleştirdikten kısa bir zaman sonra El Kaide’nin varlığı, bitmek bilmeyen savaşı meşrulaştırdı ve sivillerin özgürlüğünü kısıtladı. (ABD’nin hala savaşta olduğu Afganistan, dünyanın en fazla mülteci veren ikinci ülkesi olmaya devam ediyor.)
ABD, benzer kirli bir oyunu da altı yılı aşkın süredir Suriye’de oynuyor. Suriye hükümetini zayıflatmak için El Kaide’ye bağlı isyancı grupları bilerek silahlandırarak ABD, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyanın en büyük mülteci krizini yarattı; ki bu da batıda aşırı sağın yeniden dirilmesini körükledi ve Trump’ın seçilmesine yardım etti. Alternet için yazdığım son makalede (ABD’nin Suriyeli asilere desteği, Trump’ın kendi menfaatine çevirdiği mülteci krizine nasıl dönüştü) bu konuya detayıyla değinmiştim.
Eylül ayında Dışişleri Bakanlığı’ndaki özel bir toplantıda ABD’nin, Suudi Arabistan’ın El-Kaide ve IŞİD gibi dünya genelindeki Selefi cihatçı gruplara ilham kaynağı olan zehirli Vahhabi ideolojisini yaymasına izin vermesine dair öfkemi dile getirmiştim. Ben sözümü bitiremeden yakın doğu ilişkilerinden sorumlu üst düzey bir yetkili, Suudileri savunmak için sözümü kesti.
“Suudi Arabistan terör değil, din ihraç ediyor; bizler bunun bekçiliğini yapamayız. Bu ifade özgürlüğüdür” dedi. “Suudiler oldukça önemli bir jeopolitik müttefik. Ve zaman içinde değişiyorlar. Ders kitaplarını reforme için fazlasıyla emek sarfettiler” diye de ekledi.
Daha sonra ABD tarafından basılıp 1980’lerde Pakistan’daki mülteci kamplarında Afgan okul çocuklarına dağıtılan cihatçı ders kitaplarından bahsetti. Ders kitapları, “imansız”lara, komünistlere ve Sovyetler Birliği’ne İslam adına şiddet uygulamaya teşvik ediyor ve bütün bir nesile bunu aşılamaya yardım ediyordu. ABD tarafından basılmış bu ders kitaplarını hala Taliban okullarında bulmak mümkün. Bu üst düzey bakanlık yetkilisi, sonuç olarak kitapları basmaya “değdiği” çünkü “Sovyetler Birliği’nden kurtuldukları” konusunda ısrar etti.
Yetkilinin bu cevabı, ABD’nin Afgan mücahitleri silahlandırma politikasının mimarlarından biri olan eski ABD Ulusal Güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski’yi hatırlattı. 1998’de kendisine İslamcı muhafazakarları desteklemekten pişman olup olmadığı sorulduğunda Brzezinski; “Dünya tarihinde daha önemli olan hangisi? Taliban mı yoksa Sovyet imparatorluğunun çöküşü mü? Birtakım heyecanlı Müslümanlar mı yoksa orta Avrupa’nın özgürleşmesi ve soğuk savaşın bitmesi mi?” diye cevap verdi.
Bu düşünce tarzı, her zamankinden daha felaket sonuçlarla bölgeye dair dış politikanın temelindeki bakış açısını yönlendirmeye devam ediyor.
[MROnline’da yayımlanan 7 Mart 2017 tarihli İngilizce orijinalinden Deniz Özge Gürsu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.