Devrimcilerin büyük küçük demeden, “hayır” kaygısı güden herkesi yakalayabilecek toplantılar, meclisler, komiteler organize etmesi gerekir
Devrimcilerin büyük küçük demeden, “hayır” kaygısı güden herkesi yakalayabilecek toplantılar, meclisler, komiteler organize etmesi gerekir
Çeşitli adlar altında “hayır” meclisleri kuruluyor, daha da yaygınlaştırılmalıdır. “Hayır” meclislerini tüm solun sahiplenmesi, yaygınlaştırması, bilinir hale getirmesi yurt çapındaki tüm çalışma ve etkinliklerin etkileşmesi ve moral yükseltmesi açısından anlamlıdır.
AKP, gece gündüz, kavga dövüş meclisi çalıştırarak meclisten geçirdiği Anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulmasını geciktirse de nisan ayı içerisinde yapmak zorunda.
Bağımsız anketlere bakılırsa “hayır” (%57) önde görünüyor. AKP’nin anketlerinde “evet” (%54) önde görünüyor. Bağımsız anketlerin sonuçları sokakla karşılaştırıldığında daha gerçekçi olmakla birlikte her iki tarafın verileri de kampanyanın başlamadığı durum için geçerli. Anketlerdeki kararsızların ve sandığa gitmeyeceklerin ezici ağırlığı AKP’nin ve MHP’nin seçmenleridir ve “evet”e daha yatkın oldukları unutulmamalıdır. Erdoğan-AKP-Bahçeli cephesi buna göre strateji kuracaklardır.
AKP, somut olarak “ekonomi ve terörle mücadele alanlarında” hamleler yaparak, soyut olarak da milliyetçilik ve dincilik kaşımasıyla kararsız ve sandığa gitmeme eğilimindeki kitleleri etkilemeye çalışacaktır. Ancak hem ekonomi hem de terör konusunda durumun parlak olmadığı da ortada. Dinci ve milliyetçi kaşımanın sadece soyut propaganda ile iş görmesini beklemeyeceklerinden birtakım somutluklar da devreye sokacaklardır.
Erdoğan sahaya indiğinde
Şu ana kadar “hayır”ın sahip olduğu hegemonyayı sürdürmek açısından Erdoğan sahaya indiğinde, ona etkili yanıtlar üretilmesi önemlidir. Sosyal medyadan, canlı propaganda ve etkinliklere kadar atak yöntemlerle Erdoğan’ın dengelenebildiğinin ilk andan itibaren gösterilebilmesi kitlelerin morallerini yükseltecektir.
AKP-Erdoğan cephesinin söylemleri “güç ve istikrar” etrafında dönecek. “Etrafımız düşmanlarla çevrili, faiz lobisi, dolar terörizmi, düşman terör örgütleri (malum bunların bir kısmı daha önce dost terör örgütleri idi), düşman devletler ve iç düşmanların saldırısı altındayız, iktidarı desteklememiz lazım” propagandası ve bunun etrafında operasyonlarla süreci yönetmeye çalışacaklar. İktidara geldiğinde, “Komşularla ‘sıfır sorun’ politikası izleyeceğiz” deyip tüm komşularla düşman haline getirdikleri “güçlü Türkiye’yi”, başkanlığa geçirdiklerinde dünyayla düşmanlaştırıp “süper güce” dönüştüreceklerini anlatırlar herhalde. Yan mahalle ile kavga çıkardığında kendi mahallesinden herkesin kendisini desteklemek zorunda sanan kabadayı anlayışıyla gürültü çıkarıyorlar. Yan mahalle zayıfsa destek bulabilir de çetin ceviz çıkarsa arkasında kaç kişi durur belli olmaz, istediği kadar “mahallenin namusu” naraları atsın, desteklemeyenleri “hain” ilan etsin.
Ekonomik istikrar söylemini işçiler, küçük esnaf ve işsizler üzerinde daha ne kadar etkili kullanabileceklerini göreceğiz. Mega projeler ve mantar gibi biten lüks konut inşaatları, hızla çoğalan teşvikler ve vergi indirimleri alırken buralarda iş cinayetleri daha ne kadar örtbas edilebilir, ödenmeyen maaşlara karşı baş gösteren direnişler ne kadar etkisiz kılınabilir, göreceğiz. 2016’da yüksek enflasyon karşısında ücretler erirken, ödenemeyen kredi kartı borçları tırmanırken toplumun kaymak tabakasının “istikrarın” keyfini sürdüğü görülüyor. Bankalardaki milyoner hesaplar 2016 Aralık’ta da şişmeye devam etti. Erdoğan istikrar propagandasında bunu da kullanır mı göreceğiz. Tabii AKP’nin “yoksullukla yönetme” konusunda şimdiye kadar eline su döken olmadığı da, şapkadan tavşan çıkarmak gibi maharetlere sahip olduğu da bir gerçek. Emeklilere, 3 yıl aynı banka ile çalışmak koşulu ile yılda bir 300 liralık promosyon verilmesini oylama öncesine denk getirip, bankanın verdiği promosyondan oy çıkarmaya çalışmakla başladılar işe. Aylığı 2800 liranın altında olan çalışan kadınların çocuklarına büyükannenin bakması karşılığında 450 lira aylık bağlanmasının denemesi (3-4 bin büyükanneyi kapsıyor) yine oylama öncesi uygulamaya başlanıp reklamı yapılacak.
Güçlü değil borçlu Türkiye
Referandumla denetimsiz tek adam rejimine geçildiği suçlamaları esnasında AKP’nin Varlık Fonu’na kimi kurumları ve mal varlıklarını tartışmalı şekilde devretmesi ekonomi alanında acil hamlelere ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Başka ülkelerin varlık fonları sahip oldukları zenginliklerden elde edilen gelir fazlalığını mali fonlarda işleterek, gelecek kuşaklara varlık transfer etme amacıyla kurulmuştur. Türkiye’de ise bir bütçe fazlası olmamasına rağmen Varlık Fonu kurulması, gelecek kuşaklara varlık transferi değil, borç transferinin amaçlandığını gösteriyor. Görünen o ki Varlık Fonu’na devredilen menkul ve gayrı menkuller teminat gösterilerek kısa vadede yeni borçlar alınması planlanıyor, çünkü 400 milyar doları aşan dış borç miktarı dışardan sıcak para girişini ürkütüyor, yeni güvencelere ihtiyaç duyuyor. Muhtemelen başka ülkelerin varlık fonlarından faizle borç alınacak, borç alınan ülkeler gelecek kuşaklara varlık devrederken Türkiye borç devredecek. Hazine garantili mega projelerin, yolcu garantili köprüler, tüneller, otoyollar, havaalanları ve hasta garantili şehir hastanelerinin geleceğe devrettiği borçlarla birlikte düşünüldüğünde, Osmanlıdaki Düyun-u Umumiye’yi aşacak bir batağa girildiği eleştirileri hiç de haksız sayılmaz. AKP’ye bir slogan da bizden: “Güçlü Türkiye için borçlu Türkiye!”
Başkanlık yolunun önemli setlerinden biri de Kürtler. Erdoğan, 2015 seçimlerinde başkanlık hayallerinin suya düşmesine neden olan HDP’den intikam almak bir yana bir daha aynı hezimeti yaşamamak için muhalefet edemez hale getirme operasyonlarına başvurdu. Tüm hukuksuz operasyonlara, tutuklamalara, kayyum atamalarına rağmen HDP’nin “Demokratik cumhuriyet, ortak vatan için hayır” sloganı milliyetçi demagojilere iyi bir yanıt olacak. Bununla birlikte Kürt kitleler üzerinde etkili olacak slogan ve söylemlere de ihtiyaç olduğu açık. Tutuklu eş başkanların, vekillerin ve belediye başkanlarının yani iradelerinin serbest kalmasının “hayır”dan geçtiği iyi anlatılabilmeli. “Seçilmiş Kürt temsilcilerinin tutuklanmasına, kayyum atanmasına hayır”, “Özgürlük için hayır”, “Demirtaş irademizdir, tutuklanmasına hayır” benzeri söylemler Kürtleri sandığa çekmek açısından da önemli.
Güç yoksunluğundan yapamadıkları
Bu kadar “güç” isteyen Erdoğan şimdiye kadar güç yoksunu muydu? 15 yılda güç yoksunluğu nedeniyle neleri yapamadı ki gücü elde edince yapsın?
ABD askerlerinin Türkiye’de konuşlanarak, Irak’ı işgal etmesine dönük savaş tezkeresini 1 Mart 2003’te TBMM’den geçiremedi. Yani artık istediği ülke askerlerine topraklarımızı açacak, işgallere, haksız savaşlara ortak olacak.
İşçiler için aynı zamanda bir işten atılmama güvencesi olan kıdem tazminatını, işçi örgütlerinin tepkisi nedeniyle fona devredemedi, başkan olursa devredecek. Taşerona kadro verme sözlerini yerine getirmemek bir yana, kadrolu kamu çalışanlarına iş güvencesi anlamına gelen 657 sayılı yasayı kaldırıp, tüm kamu çalışanlarını güvencesizleştirecek düzenlemeyi geçirecek.
Kamu görevlilerini haksız yere sürgün ettiğinde mahkeme kararları ile geri dönüyorlardı, artık istediğini sürecek veya işten atacak.
AKP il, ilçe örgütlerinde Erdoğan’ın istemediği kişiler aday olup seçildiğinde görevden azletmek sıkıntı yaratıyordu, artık parti içi seçimler canını sıkamayacak.
En önemli sorunu ise kadınların yarattıkları! Kürtajı yasaklamaya kalkıştı, kadınlar ayaklanıp geri adım atmak zorunda bıraktı. Çocuk yaştaki kızların tecavüzcü ile evlendirilmesini yasallaştırmak istedi yine kadınlar geri adım attırdı. Oysa bunlar AKP İslamcılığının zihniyetinde yapılması gereken yasalardır, ileride tekrar gündeme getirilecektir. Ayrıca kadınların, sosyal hayatta, iş hayatında, eğitim alanında ve birçok alanda erkeklerle eşit haklara sahip olmasıyla da sorunları var ve yetki elde ettiklerinde zihniyetlerini yasa haline getireceklerinden kimsenin kuşkusu olmasın.
Bazı zaman halk direnişlerince, bazen de mahkemelerce durdurulan HES, maden, orman talan projeleri, tarihi dokuya zarar veren projeler de başkanın gücü ile hiçbir engelle karşılaşmayacak. Taksim Meydanı’na topçu kışlası görünümlü AVM, cami görünümlü AVM başkanın imzasıyla yapılacak.
Hayır Meclisleri’nin önemi
Solun referandum gündeminde etkili olmak açısından tüm baskılara rağmen küçümsenemeyecek bir giriş yaptığını söyleyebiliriz. Çeşitli adlar altında “hayır” meclisleri kuruluyor, daha da yaygınlaştırılmalıdır. “Hayır” meclislerini tüm solun sahiplenmesi, yaygınlaştırması, bilinir hale getirmesi yurt çapındaki tüm çalışma ve etkinliklerin etkileşmesi ve moral yükseltmesi açısından anlamlıdır. Hayır çalışmasının dört ana koldan yürüyeceği görülmektedir: Sosyalistler, CHP, HDP ve MHP muhalifleri; bunlardan başka da bağımsız aydınlar. Bunları ortaklaştırmaya çalışmanın ne gereği ne koşulu ne de faydası vardır. Dört “hayır” kendi özgünlükleriyle çalışmalı. Sosyalistler hegemonya kurmayı da ihmal etmemelidirler ve unutulmamalı ki hegemonya lafla değil gençlere, kadınlara ve diğer emekçi kitlelere ulaştırılan/benimsetilen sözle kurulabilir.[1]
Sosyalistlerin meclis tarzında yaygın irili ufaklı halk örgütleri kurması bu sürecin asıl taşıyıcısı olacaktır.2[2] Bir gelenek olarak önce ilerici örgüt ve kurumlarla bir araya gelinmesi iyi bir şey olsa da oldukça yetersiz ve bu süreç açısından ayrıca oyalayıcı bir faktör haline gelme riski fazlasıyla vardır.[3] Devrimcilerin büyük küçük demeden mahallelerde, sokaklarda, evlerde “hayır” kaygısı güden herkesi yakalayabilecek toplantılar, meclisler, komiteler organize etmesi gerekir. Bu organizasyonlar oldukça seri hareket edebilecek, kendisini toplantı periyotlarına sıkıştırmayacak, her biri aynı zamanda bağımsız çalışabilecek şekilde kurgulanmalıdır. Üst organizasyonlar ise bunlar arasında bilgi, materyal akışı sağlama ve zaman zaman ortak kitlesel etkinlikler düzenleme işi yapmalıdır. Ancak asıl etkili olacak olan şey, çok sayıda hayır komitesi kurulması ve bu komitelerin daha fazla sayıda komiteler kurmaları, meclislerin ve komitelerin ve her bireyin hedefinin ise “evet”çi ve kararsız insanlarla temas kurmalarıdır. Başarı da bu sayılara göre ölçülmelidir.[4]
Dipnotlar:
[1] Bu referandum süreci aynı zamanda faşizme karşı mücadelenin özel bir dönemi ve özel bir biçimidir. Başta sağ partilere oy verenler olmak üzere kitleler üzerindeki faşist propagandanın etkisini kırma çalışmaları bu kısa dönemin özgünlüğüdür. Elbette ki faşizme karşı mücadele ideolojik mücadeleye indirgenemez, esas yönü direniştir, referandum sonrası da vardır.
[2] Referandum sonrasını konuşabilmek için “hayır” meclislerini kurmuş olmak gerekir.
[3] “Hayır” meclislerinden söz ediyorsak, sadece sol örgütlerle bir araya gelmekten değil (en az ondan) esas olarak gerçek mahallelerden, sokaklardan, işyerlerinden, okullardan, kişilerden söz ediyor olmamız gerekir.
[4] “Hayır” meclisleri, referandum sürecinde ve sonrasında AKP’nin manevraları, provokasyonları, operasyonları karşısında ne yapacağız sorusuna vereceğimiz kitlesel cevapların da başlangıcıdır. Daha fazla hayır meclisleri kurmalıyız.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.