Başkanlık yolunda ilerleyen savaş ittifakını durdurabilecek potansiyeli, ülkenin barış ve demokrasi açısından tek umudunu sadece sol temsil ediyor
AKP ve MHP’nin savaş politikaları üzerinde yükselen ve 15 Temmuz sonrasında devlet içindeki ve sokaktaki güçleriyle daha derin dayanaklara sahip olduğu görülen ittifakı Erdoğan’a başkanlık yolunu açacak sancılı bir sürecin kapılarını araladı. Başkanlık yolunda ilerleyen savaş ittifakını durdurabilecek potansiyeli, ülkenin barış ve demokrasi açısından tek umudunu ise sadece sol temsil ediyor
Türkiye yine olağanüstü bir seçim sürecine ilk işareti MHP lideri Devlet Bahçeli’den alarak girmiş bulunuyor.[1] Bahçeli, 11 Ekim’deki grup toplantısında AKP’nin yıllardır beklediği pası verdi. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı makamında yarattığı fiili durum ile parlamenter sistem arasındaki çelişkiye işaret eden Bahçeli, AKP’nin bu sorunu çözmeye yönelik bir anayasa hazırlığı varsa TBMM’ye getirmesi çağrısında bulundu. Pası alan AKP de, başkanlık sistemi önerisini içeren Anayasa değişikliği paketini TBMM’ye getirmek için kolları sıvadı.
Başkanlık teklifi TBMM’ye geldiğinde, AKP’li vekillerin yanı sıra 14 milletvekili daha evet derse teklifi halk oylamasına sunmak için yeterli çoğunluk oluşuyor. CHP ve HDP’nin itirazı karşısında kilit parti konumundaki MHP’den gelecek 14 oy AKP için yeterli olacak. Zaten AKP de MHP de referanduma gitmekten söz ediyor.
AKP Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop, 2017 başında halk oylamasının mümkün olduğunu söyledi. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ise daha ileri giderek 2017 başlarında başkanlık sistemine geçileceğini duyurdu. Son olarak 19 Ekim günü bir TV programında konuşan AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı ise Ocak ayında teklifin mecliste görüşülebileceğini, Nisan’da referanduma gidilebileceğini söyledi.
AKP medyasında “Erdoğan Başkan” başlıklı “müjdeli” yazılar yayımlanmaya başladı. Erdoğan halihazırda seçim turlarına başlamış; mitingler, buluşmalar, esnaf gezmeleri tertiplenmiş; tüm ekranlar 7 gün 24 saat Erdoğan’a kilitlenmiş durumda.
Bahçeli “evet diyeceğiz” demiyor ama…
MHP lideri Devlet Bahçeli, 18 Ekim’deki Meclis grup toplantısında başkanlık teklifine “evet” mi “hayır” mı diyecekleri konusunda net bir açıklama yapmaktan imtina ederken söyle konuştu:
“Ya Cumhurbaşkanı fiili başkanlık zorlamasından vazgeçsin ki bizce en doğrusu budur ya da fili durumun hukuki boyut kazanabilmesinin süratle yolu aransın. Biz şartlar oluşursa egemenliğin sahibi aziz milletimize herhangi bir sorunun ve muammanın çözümü için müracaat etmekte en ufak bir tereddüt göstermeyiz.”
“MHP parlamenter sistemin revize edilip reforma tabi tutularak devamından yanadır. Ancak milletimize görüşünü sormanın, fiili çelişkiyi sona erdirmeyle ilgili müdahil olmasını istemenin hiçbir mahsurlu ve sakıncalı tarafını da görmeyecektir. AKP’nin Anayasa hazırlığını TBMM’ye getirmesi, ilke ve hassasiyetlerimizi gözetmesi halinde sağlıklı ve makul bir neticenin alınacağına yürekten inanıyorum.”
Bahçeli referanduma gidilmesinden yana tavır sergileyeceğinin işaretini veriyor ancak bunu “Şartlar oluşursa”, “MHP’nin ilke ve hassasiyetlerinin gözetilmesi halinde” yapacağını söyleyerek bazı şartları olduğunu ifade ediyor. Bahçeli’nin ne istediğini kamuoyu henüz bilmiyor ancak 17 Ekim’de Binali Yıldırım ile yaptığı özel görüşmede kendisine bazı “öneriler” ilettiği, iki partinin son bir yıldır özgün bir işbirliği içinde olduğu biliniyor.
AKP-MHP: Derin bir işbirliği
Kürt sorununda savaş politikasının öne çıkması, Suriye ve Irak’a yönelik “fetihçi” müdahalecilik konusunda AKP, MHP’nin tam desteğine sahip. Bahçeli hükümette olmasa bile ideolojik olarak iktidarda olduğunu düşünebileceği bir dönemden geçiyor.
Ancak iki parti, TBMM’de kritik oylamalarda yan yana gelmelerini sağlayan ideolojik birliğin çok ötesine geçen bir işbirliği içinde. AKP, Meral Akşener liderliğindeki MHP içi muhalefeti yargı eliyle bertaraf ederek Bahçeli’nin koltuğunu korudu. Bahçeli de 7 Haziran’dan bu yana AKP’nin iktidarını koruyor. Sadece seçim sürecinde değil 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında da MHP kritik rol oynadı. Darbe girişimini engelleyen ordu içi müdahalenin kritik ismi 1. Ordu Komutanı Ümit Dündar’ın, o gece Erdoğan’ı arayarak “Ben size bağlıyım, beni Devlet Bahçeli’den sorabilirsiniz” dediği söylenmişti. Dündar bunu 3 ay sonra reddetse de, MHP’nin hem ordu içindeki kadroları hem de sokak gücü ile hızla organize olup Erdoğan’dan yana tavır aldığı görülmüştü. Yani Bahçeli’nin Erdoğan’la ilişkisi daha derin ve devlet içi dayanaklara sahip.
Başkanlık tartışmalarına paralel olarak Bahçeli’nin sürekli PKK’yle savaşın sınır içinde ve ötesinde sonuna kadar sürdürülmesi ve Musul gündeminde de Kuzey Irak’a yönelik bir askeri müdahalede bulunulması yönündeki teşvik ve ısrarı, AKP-MHP işbirliğinin bir savaş ittifakı temelinde yükseldiğini ortaya koyuyor. Bu da hükümet içinde değilse bile devlet içinde, daha özel olarak da kontrgerilla içinde bir güç paylaşımının söz konusu olabileceğini düşündürüyor.
CHP ne yaptığını biliyor mu?
CHP de uzun süredir alttan alta bir seçim süreci hazırlığında. Son olarak İstanbul İl Başkanlığı, 2017 baharında yapılacak bir yerel seçime hazır olduklarını, AKP’nin FETÖ’cü belediye başkanlarının bu süreçte tasfiye olacağını, CHP’nin de FETÖ’cülerden boşalan ilçe belediyelerinin çoğunu AKP’den alabileceğini açıkladı. (Ekmeleddin Cumhurbaşkanı, Sarıgül İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olabilseydi, “Yenikapı mutabakatı” sürebilseydi, ya da bunlardan sadece biri gerçekleşmiş olabilseydi CHP’nin bu iddiaları da ciddiye alınabilirdi.)
Ama AKP, CHP’nin hayallerine uymak zorunda değil. Aksine CHP’nin de katkısıyla açılan iki kapı (dokunulmazlıkların kaldırılması ve Irak’a yönelik askeri müdahaleye onay veren tezkere) AKP’ye büyük fırsatlar sunmuş durumda. Abdurrahman Dilipak’ın, 17 Ekim’deki “Erdoğan Başkan” başlıklı yazısında; MHP’nin katkısıyla 2016 sonunda başkanlık referandumuna gidileceği, daha sonra HDP’li vekillerin vekilliklerinin düşürülmesi yoluyla 2017’nin ilk yarısında erken genel seçime gidileceği, daha sonra da yerel seçime gidilip AKP’li belediyeler içindeki FETÖ’cülerin temizleneceği söyleniyor. Bu, AKP açısından ideal bir senaryo. Bu senaryonun işlememesi, savaş politikalarının ve onun üzerinde yükselen (siyasal yansımasını AKP-MHP işbirliğinde gördüğümüz) devlet içi ittifakların sekteye uğramasına bağlı.
Tek umut solda
Kürt hareketinin askeri eylemlerini önleyemeyen, içerideki IŞİD tehdidini berataraf edemeyen, Suriye sınırında IŞİD’e karşı yürütülen görece sorunsuz harekatın ardından YPG ve Suriye ordusunun koruduğu sınırlara dayanan, Suriye’de daha fazla ilerlemesine ve Musul’da sahaya inmesine izin verilmeyen AKP’nin fetihçi-şoven savaş politikasını sorunsuz bir şekilde ilerletme şansı yok. Bu da sol muhalefetin, savaşa ve başkanlık projesine karşı etkili bir direniş sergilemesine olanak sunuyor. Böyle bir direniş olmazsa zaten faşist propaganda aygıtlarıyla uyuşturulan kitlelerin gerçek sorunların farkına varması mümkün olmayacak.
Hevesle seçime hazırlanan CHP bugüne kadar AKP-MHP ittifakını besleyen savaş politikalarına hizmet etti, HDP ve sosyalist hareket ise etkin bir karşı duruş sergileyemedi. HDP, PKK’nin Suriye odaklı hamlelerinin yarattığı zorluklar nedeniyle “Türkiye siyaseti” oluşturmakta zorlanırken, sosyalist hareket de tersten “Kürt sorunu” ve “savaş” meselelerine Batı’dan güncel yanıtlar üretebilecek bir siyaset ortaya koyamadı. Ancak bu aymazlıkların ve ataletin geride bırakılması artık kaçınılmaz bir görev. Çünkü bugün mesele AKP’nin kudretinden öte “Kürt savaşı” ekseninde dizayn edilen yeni devlet içi ittifak ve yine “Kürt savaşı” ekseninde dağıtılan, etkisizleştirilen muhalefet. Ve çünkü başkanlık yolunda ilerleyen savaş ittifakını durdurabilecek potansiyeli, ülkenin barış ve demokrasi açısından tek umudunu yine sol temsil ediyor.
Dipnot:
[1] Bahçeli’nin de iktidar ortağı olduğu DSP-MHP-ANAP koalisyonunu bütün bileşenleriyle meclis dışında bırakan ve AKP’yi iktidara getiren 3 Kasım 2002 erken seçimi, bizzat Bahçeli’nin çağrısıyla gerçekleşmişti. AKP’nin tek başına iktidarı yitirdiği 7 Haz.iran 2015 genel seçiminin sonuçları belli olduğunda daha o akşam erken seçim çağrısı yapan da Bahçeli’den başkası değildi. 1 Kasım seçimleri sonucunda MHP TBMM’deki 80 koltuğun yarısını yitirirken, AKP 317 milletvekilliği elde ederek yeniden tek başına iktidar oldu.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.