Daha önce de söylediğimiz gibi koruma tarımı toprağı koruyarak belirli bir süre sonra verimlilik artışına neden olur ve elde edilen ürün daha sağlıklıdır. Biyolojik tarımla birlikte yapılması daha çok yarar getirir. Tarla sınırlarında bitki ve ağaç dikilmesi gerekir ki maalesef bu ülkemizde “gölge yapma başka ihsan istemem” mantığıyla yapılmamaktadır. Yazının başlığına bakıp hemen güncel olaylara […]
Daha önce de söylediğimiz gibi koruma tarımı toprağı koruyarak belirli bir süre sonra verimlilik artışına neden olur ve elde edilen ürün daha sağlıklıdır. Biyolojik tarımla birlikte yapılması daha çok yarar getirir. Tarla sınırlarında bitki ve ağaç dikilmesi gerekir ki maalesef bu ülkemizde “gölge yapma başka ihsan istemem” mantığıyla yapılmamaktadır.
Yazının başlığına bakıp hemen güncel olaylara dalıp gitmeyin ve benim gibi sizin de aklınıza gelen düşünceye kapılmayın. Biz tarım sektöründen söz edeceğiz, siyasetten değil. Toplayıcılık ve avcılıkla geçinen insanoğlu, yerleşik düzene geçip tarımla uğraşmaya başlayalı tam 11.000 yıl olmuş. O günden bu yana tarımın başına çok şeyler gelmiş: Mekanikleşmeden “yeşil devrime”, geçim tarımından piyasa tarımına, çok bitki (ekim) tarımından piyasanın isteklerine uygun tek tür bitki tarımına, genetik oynamalardan uydu yoluyla ekim yapmaya kadar aşamalardan geçmiş. Son yüzyılda ise başı iklim değişikliğiyle dertte (Hayır, hayır. Bu değişikliğin nedeni son günlerin modasıyla o ünlü F grubu değil ama sistem ve piyasaları). İklim değişikliğinin ise hem sorumlusu hemde kurbanı tarım. Sorun bu ikilemden tarımın kurtarılması.
İklim değişikliği üzerinde çalışan grubun (GİEC) yaptığı çalışmalara göre dünya genelinde tarım, hayvancılık ve ormancılık sera gazı salımlarının %24’den sorumludur. Sadece hayvancılığın katkısı %14,5’dir. Enerji sektörü %25’lik oranla ikinci sırada yer alır. Sonra %21’lik oranla sanayi gelir. Ulaşımın payı ise %14’dür. Sera gazı salımıyla ön planda olan tarım bu gazların sonucu ortaya çıkan iklim değişikliğiyle bu kez kurban durumuna düşer: Sıcaklığın artması, deniz ve okyanus seviyelerinin yükselmesi, okyanuslarda asitliğin artması, buzulların erimesi, seller, baskınlar, uzun kuraklık dönemleri, biyoçeşitliliğin azalması, erozyon, toprağın organik özelliğinin bozulması, tuzlanma, yangınların artması vb. olaylar tarımı ve verimliliğini etkiler. Hasat geç ya da erken yapılır, hayvanlar ve bitkiler göç etmeye başlar, yeni parazitler ortaya çıkar, çiçek açma ve tozlaşma dönemleri etkilenir. Zaten çözüme ulaşmamış olan yetersiz beslenme ve açlık artan şekilde sürüp gider. İklim değişikliğindeki tarımın payının azaltılması için çözümlerde ortaya atılır. Sera gazı salımında önemli payı hayvancılıkta hayvan yemleri üzerinde çalışılır, dışkıların daha az metan üretmesini önlemek için önlemler alınmaya başlanır. Ekim teknikleri üzerinde kafa yorulur. Önce kısaca tarım sektöründe son yüzyılda ortaya çıkan gelişmelere kısaca göz atalım.
Tarımda gelişmeler
2050 yılında tarım sektörü yaklaşık 9 milyar insanı beslemek zorunda. İnsanların %70’i de yine kentlerde yaşayacak. Kentli nüfusun beslenmesi gerek. Bir yönde çöpe atılan gıdalar, piyasa oyunlarıyla tüketiciye ulaşmadan tarlada kaybolan gıdalar, diğer yönde açlıktan ölen ve yeterince beslenemeyen insanlar, geçim tarımını öldüren kapitalist sistem.
Sanayileşmeyle birlikte tarım işgücünü kaybeder, kentlere yollar. Buhar, motor, elektrik tarım sektörünü de girer ve ilk büyük değişimini tarım makineleşmede yaşar. Kırsal kesim kimi zor işlerden kurtulurken verimliliğini de artırır. Küreselleşmeye kadar gidecek ve gittikçe de tek düze olmaya başlayan tarım hep batılı üretken modelin etkisinde kalır. Pulluk ve hayvan gücünden kurtulan tarım kendini başka bir dünyada bulur.
Makineleşme verimi artırdıktan sonra gelişmeler devam eder. Orta Çağ’dan kalan nadas terk edilir. Toprak boş kalmaz ve yem bitkileri dikilerek kökleri derine iner ve gerekli mineralleri (azot,fosfor, potasyum) alır ve akıntı ve yağmura karşı bunları sabitler. Hayvancılık da kazançlı çıkar. Sömürgeci ülkeler sömürgelerinde geleneksel ve geçim tarımını devreden çıkarır ve tek bitki tarımına zorlar (kahve, kakao, muz, soya, palmiye). Köylü piyasaların kaprisini anlamakta zorluk çeker ama kaybeden hep üretendir. Arkasından kimya sektörü devreye girerek yine köylünün gelirine göz koyar. Böcek, kötü ot, asalaklara karşı ilaçlar piyasaya dolar. Çevre ve insana vereceği zararlar yıllar sonra fark edilir (ünlü DDT) ama “yeşil devrim” verimliliği artırmıştır. Görünmeyen elin uluslararası ticaretiyle çok uluslu firmaların tarım ilaçları dünyanın tüm topraklarına saçılır. Arkasından genlerle oynamaya başlanır. Hem bitkilerle (GDO) hemde hayvanlarla (kopyalama ve ünlü Molly) işi yürüten yine aynı firmalardır. Yerli tohumu bulamazsınız, elinizden alınmıştır.
Bilişim ve teknolojilerinin gelişmesinden tarım da etkilenir. Parseliniz uydu tarafından izlenir ve size ne zaman ne tür ekim yapacağınızı, ne zaman hasat yapacağınızı söyler. Hava tahminlerine göre tarlanız makinelerle otomatik olarak işlenir. Ama teknolojiyi almak zorunda kalırsınız, kendiniz üretmezseniz toprağınız sizin söylediklerinizi dinlemez.
Çevre ve insan sağlığı giderek tehdit altına alınınca yeni almaşık tarım yolları araştırılır. Organik ya da biyolojik tarım denemeleri sağlıklı ürünler yetiştirmeye yöneliktir. Yine son zamanlarda koruma tarımı adı altında ya da ekim nöbeti altında yeni uygulamalar çıkar ve gelişir. Kimyasallarla yıllarca yürütülen tarım organik maddesini, biyoçeşitliliğini kaybetmeye başlar. Erozyon alır başını gider. İklim değişikliğinin etkileri de eklenince tarım bunalıma girer. İnsanların beslenmesini sağlamak ve devam ettirebilmek için bu üretken ve toprağa ve insana zarar veren tarımdan kurtulmak gerekir. Bu uygulamalardan biri olan koruma tarımından söz edeceğiz.
Koruma tarımı ya da ekim nöbeti
Yoğun ekolojik tarım, ekim nöbeti (münavebe), doğrudan ekim adı da verilen koruma tarımı yüzyıllardır yapılan bir tarımdır ama iklim değişikliğiyle tarımın başına gelenler sonrası yeniden gündeme gelir. 2001 yılında Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından ortaya atılır ve tanımlanır. 1930’lu yıllarda ABD’de yoğun erozyon sonrası (Dust Bowl-toz havzası) toprağın zenginliğini koruma amacıyla uygulanmaya başlanır, 1970’ten sonra yeniden gündeme gelir. Brezilya, Avustralya, Kazakistan gibi ülkelerde uygulanmaya başlanır. Afrika’da da gelişmeye başlar. Avrupa’da uygulama erozyondan çok iktisadi nedenlerle (zaman ve paradan kazanma) başlar. Koruma tarımı dünya genelinde yaklaşık 120 milyon hektarlık bir alanda yapılmakta olup ekilebilir toprakların %8’i oluşturmaktadır. 1973-74 yıllarında koruma tarımının kapladığı alan 2,8 milyon hektar, 1996-1997 yıllarında 38 milyon hektar idi. ABD’de toprakların %20’de, Güney Amerika’da ise %50’de koruma tarımı yapılmaktadır. Gördüğümüz gibi yüzey olarak fazla bir yer almamaktadır ama bunun yanında organik tarımda yapılmaktadır ve kimi kezde her ikisi birlikte uygulanmaktadır. 2009 verilerine göre organik tarım dünya genelinde 38 milyon hektarlık bir alanda yapılmaktadır. Bu tarımın en çok yapıldığı yerler ise sırasıyla Avustralya(%35), Avrupa (%24)ve Latin Amerika (%23)’dır. Ülkemizle ilgili bir sayı yoktur.
Koruma tarımı aynı tarlada belirli bitkilerin belirli bir sıraya göre arka arkaya yetiştirilmesidir ve bitkilerarası ilişkiler ile bitki ve toprak ilişkisi ön düzlemdedir. Toprağın tarımsal gizli gücünü sürdüren ve iyileştiren tekniklerin tümü olup düzenli üretim ve ekonomik açıdan da başarılı olup girdileri azaltır. Peki nasıl yapılır ve çiftçinin bu tarımı yapmakla kendisine ve doğaya faydası nedir? Bilinen tarımdan farkları nedir? Kuşkusuz en önemli neden iklim değişikliği sonrası sorunlarla karşılaşan tarımın yeni çözümler bulması söz konusudur. 1930’lu yıllarda erozyon nedeniyle ortaya çıkan bu tarım şimdi daha farklı nedenlerle yapılmaktadır ve en başta da doğanın korunması gelmektedir.
Koruma tarımının bileşenleri ve yararları
Koruma tarımının etkili olabilmesi için üç önemli bileşeni vardır. Bunlar birlikte kullanılmalıdır yoksa toprak ve insan dengeyi yakalayamaz ve doğaya yardımcı olamaz. Koruma tarımının nerelerde ve nasıl yapılacağı bölgelere göre yani iklim ve toprak yapısına göre farklılık gösterebilir. Ayrıca organik tarımda olduğu gibi koruma tarımına geçiş için de bir süreç gereklidir. 3-5 yıl arasında bu süreç gerçekleşir. Şimdi bu bileşenleri ve yararlarını görelim.
1- Toprağı sürmeme, işlememe: Toprağın sürülmemesi doğayla buluşma olarak tanımlanır. Her ekim ve hasadı sonrası toprak sürülmez ya da en aza indirgenir. Peki toprak işlenince ne gibi sonuçlar doğurur? Organik madde mineralleşir, toprak fakirleşir. Böylece tüketilen tarım sermayesidir. Tarım makinelerinin etkisiyle toprak parçalanır, sıkılaşır, kökler ezilir, koparılır. Su tutma kapasitesi azalır. Mikroorganizmaları öldürür ya da kovar (solucan gibi). Kötü ot mücadelesi açısından belki toprağın sürülmesi yararlı olabilir ama kötü otlar bu kez daha derine inebilir. Toprak parçalandıkça erozyona uğraması daha kolaylaşır ki zaten bu tür tarıma geçmenin başlıca nedenlerinden biri de budur. Toprak işlenmeyince yorulmaz ve tarım makineleri daha az kullanılacağından hem zamandan, hem emekten hem de yakıttan tasarruf edilir ve bu zaman ve emek köylünün diğer etkinliklerinde (imece, kooperatif, ağaç dikme, köy odası etkinlikleri gibi) kullanılabilir. Özellikle yakıt tasarrufu köylünün bütçesi açısından önemlidir. Ama kimi yerlerde koruma tarımı sadece bu tür tasarrufa yönelik olarak yapılmaktadır ve buna da koruma tarımı demek yanlış olur.
2- Ekim nöbeti sağlama yani dönüşümlü ekim yapmak: Her ekim birbirini izler ve her yıl farklı ekimler yapılır. Dolayısıyla üretim çeşitlenir. Hangi ekimlerin art arda yapılması önemlidir. İklim ve toprağa göre her coğrafyada yapılacak ekimler farklı olacaktır. Burada belirli bir süre arka arkaya ekilmeyen yani kendine katlanmaz (keten, yonca) bitkiler, arka arkaya ekilebilenler yani kendine katlanır (bakla, soya) bitkiler ile değişik katlanma derecesi olanlar arasında (fasulye, buğday) ayrım yapıp ekim yapmak gerekir. Çünkü kimi bitkiler topraktan fazla besin alır, kimi de az ve böylelikle denge sağlanmış olur. Aynı ekim yapılması halinde belirli hastalık ya da zararlılar artar ve verimlilik düşer. Yabancı ot çoğalır. Değişik ekimlerde ise kök salgısı artar, toprak dikey olarak güçlenir ve toprak mikroorganizmaları bundan yararlanır ve çoğalır. Ekilen her farklı bitkinin toprağa ayrı katkısı olur. Kötü ota karşı bu tarımda da mücadele edilir ve ilaç kullanılır ama miktar giderek azalır çünkü doğa ve toprağın kendisi bu tür tarımla kendini korumaya alır.
3- Toprağı örtme ya da örtü sağlama: Burada üç şekilde toprak örtüsü sağlanabilir. Birincisi karışık örtüdür (çiftçi hem kendi tüketimi için sebze, hem de yem bitkisi dikebilir). İkincisi ise ölü örtü denilen önceki ekimin kalıntılarıdır. Biyokütlelik bir örtüdür. Üçüncüsü ise canlı örtü olup örneğin yemlik bitki ekilir. Hasattan sonra kalıntılar toprakta kalır. Bu yeşil gübredir. Humusu artırır. Toprağın çıplak kalmasını önler. Toprak nemli kalır ve buharlaşmanın kaybı önlenir. Karbon salımını tutar. Biyoçeşitlilik artar. Kötü otların bir kısmını elemek için yüzeysel olarak da toprak işlenebilir ve buna sahte ekim denir. Kalan otlar hayvan otlatmada kullanılabilir ve bu hayvanların dışkıları gübre olarak toprağa yayılır. Sulamadan tasarruf edilir ve sulama teknikleri de değiştirilir (damlama, yağmurlama).
Koruma tarımında toprak ekimin dayanağı değil canlı ortam olarak ele alınır. Toprak mekanik ve teknik olarak değil biyolojik olarak çalışır.
Koruma tarımıyla iyi sonuçlar alınmıştır. 1930’da ABD’deki erozyon koruma tarımıyla 1950 yılında yaklaşık %40 azalmıştır. Zambiya’da toprak içindeki böcekler, canlı organizmalar 3 yıl sonra 20 kat artış göstermiştir. İspanya’da zeytinliklerde su akıntıları (su kazancı) büyük ölçüde azalmıştır. Kanada hükümeti bu yolla karbon salımında azalma sağlandığından köylülere karbon kredisi vermektedir.
Daha önce de söylediğimiz gibi koruma tarımı toprağı koruyarak belirli bir süre sonra verimlilik artışına neden olur ve elde edilen ürün daha sağlıklıdır. Biyolojik tarımla birlikte yapılması daha çok yarar getirir. Tarla sınırlarında bitki ve ağaç dikilmesi gerekir ki maalesef bu ülkemizde “gölge yapma başka ihsan istemem” mantığıyla yapılmamaktadır. Yeşil bir çit ya da ağaçlı bir sınırın olması hem biyoçeşitliliği artırır hem de zararlı böceklerle mücadele için önemli bir katkı sağlar. Kimi koruma tarımları orman içinde ya da kenarında yapılmaktadır. Bu tarımda tarım makinelerinin kullanılması en aza inmiş olsa da ekim ve hasat için koruma tarımına uygun tarım makinelerinin kullanılması da gereklidir. Örneğin uygun tohum ekme makineleri gibi. Koruma tarımı yapan çiftçilerin bir araya gelmesi ve kooperatif şeklinde örgütlenip ürünleri değerlendirmesi de önemli toplumsal bir bileşendir. Devletin bu konuda desteği gerekir. Bir zamanların kendi kendine yeter olan ülkelerden bir olan ülkemiz ne yazık ki tarım ürünleri, hayvan ithal etmektedir. İthal etmek demek (ulaşım yoluyla) bir yandan da daha fazla karbondioksit salımı demektir. Tarımın ve köylünün doğaya saygı duyarak ve piyasanın katı kurallarından kurtularak yaşam niteliğini yükseltmesi için bir araya gelip koruma tarımına katkı yapmaları yararlı olacaktır.
Bir-iki kitap:
M.Archambeaut, F.Thomas: Les sols agricols, 2010. 259 sayfa.
Laurence Roudar, Marcel Mazoyer: Dünya tarım tarihi, Epos yay., 2010.
Masanabu Fukuoka: Doğal tarımın yolu, Kaos yay., 2013.
Science et Vie dergisi: L’Agriculture du Futur,özel sayı, mart 2016
Science et Vie dergisi: sayı: 1179, Aralık 2015.
E.Bilen ve diğerleri, Dünyada organik tarım(orgprints.org)
Acar Z., Ayan I., Günaydın G.; Ekim nöbeti, 19 Mayıs Üniv.Ziraat fak., 2009(ziraatciyiz.biz)
Fr.wikipedia.fr; sorhocam.com; inra.fr; agriculturedeconservation.com; fao.org; asso-base.fr; agrobiosciences.org; cybergeo.revues.org;terre.net.fr; sorhocam.com/ekim nöbeti; avlaklar.worldpress.com;ziraatciyiz.biz;
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.