Erdoğan etrafında başka herhangi bir inisiyatif bırakmadan “fiili başkanlığı”nı yürütmek ve bu fiili duruma Anayasal statü kazandırmak üzere harekete geçti. Kürt savaşında tıkanma ve Ortadoğu politikasındaki krizin içinde Davutoğlu’nu tasfiye eden Erdoğan’ın acelesi var. Kendisi bizzat kriz odağı haline gelen Erdoğan, yeni krizler yaratarak ipleri eline alıyor
Tayyip Erdoğan’ın Kürt savaşında tıkanma ve Ortadoğu politikasında derinleşen kriz ortamında rejimi “başkanlık sistemi” ekseninde yeniden biçimlendirme çabası Saray-AKP iktidarının iç krizlerini bir kez daha tetikledi. Erdoğan bir kez daha kendisi dışında bir iktidar seçeneği, inisiyatif aralığı bırakmamak üzere ipleri eline aldı. Bu kez tasfiye edilen Davutoğlu oldu.
Star gazetesi yazarı Nasuhi Güngör’ün 21 Nisan günü “AK Parti Davutoğlu ile yoluna devam edemez” dediği yazıyla ilk kez gerilimin Davutoğlu’nun tasfiye edilmesine varan bir boyuta ulaşabileceğinin işareti verilmişti. Güngör’ün Star gazetesinden atılmasına rağmen, benzer eleştiriler artarken, 29 Nisan’da MKYK’da Davutoğlu’nun parti içi atama yetkisi elinden alındı. Yaşananlar 1 Mayıs’ta “Pelikan Dosyası” adlı bir blog sayfadan “Reisçiler”in “Hoca”yı ve “Hocacılar”ı hizaya çekme yazısıyla somut bir krize dönüştü.
Pelikan Dosyası’ndaki sorun başlıkları
Yöntemi ve dili ile Saray’ın talimatı/bilgisi dahilinde kaleme alındığı anlaşılan Pelikan Dosyası adlı metinde Davutoğlu; Suriye başarısızlığının başsorumlusu ilan ediliyor, Erdoğan’a karşı bir cepheleşme ve örgütlenme içerisine girmekle, başkanlık sistemi tartışmasını ötelemekle suçlanıyordu. Yazı krizin temelindeki üç sorun başlığının başkanlık sistemi, çift başlı yönetim ve dış politik yenilgide yaşandığını görünür kılıyordu.
Erdoğan’ın acelesi var
Cumhurbaşkanı seçilmesinden bu yana yaklaşık 2 yıl, tek başına iktidarı Kürtlere ve toplumsal muhalefete açtığı savaş ile yeniden tesis ettiği 1 Kasım seçiminden bu yana 6 ay geçen, içeride ve dışarıda yürüttüğü savaş politikalarının krizi giderek derinleşen Erdoğan, MHP’yi iç çatışma ile, CHP’yi ise savaş politikalarının yarattığı baskı ve şovenizm atmosferiyle paralize ettiği anda gecikmemek için düğmeye bastı.
Özetle; Erdoğan-Davutoğlu geriliminin, Davutoğlu’nun ipinin çekilmesiyle sonuçlanmasında Erdoğan’ın etrafında hiç bir inisiyatif bırakmayarak “fiili başkanlığı”nı yürütmek ve bu fiili duruma Anayasal statü kazandırmak üzere atılacak adımları hızlandırma isteği belirleyici.
*
İşte Davutoğlu’nun “veda konuşması”nda kendi çalışmalarını anlatırken tarif ettiği üç dönemde Erdoğan-Davutoğlu gerilimi:
İlk dönem: Çift başlılığın ilk sonuçları parti içinde yaşandı
- Erdoğan-Davutoğlu gerilimi, henüz Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına adaylığını koyup Davutoğlu’nu da halefi olarak atadığı günlerde işaretlerini verdi. ANAP dönemine ve Turgut Özal-Yıldırım Akbulut gerilimine sık sık atıflar yapıldı, Saray-AKP medyasından uyarılar sıralandı, “çift başlılık” halihazırda bir sorun başlığı olarak öne kondu.
- Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında gerilimi yansıtan kimi gelişmeler oldu. 17-25 Aralık operasyonlarında yolsuzlukları ortalığa saçılan dört eski bakan için Davutoğlu “Yüce Divan’a gidip aklanma” önerirken, Erdoğan sürecin kendisine dokunabileceğinden hareketle müdahale etti ve eski bakanlarını Meclis’te aklattı.
- Yaklaşan 7 Haziran seçimleri bir başka ikiliğe yol açtı. Erdoğan ve Davutoğlu kendi listelerini oluşturdu, listeler arasındaki gerilim parti içine yansıdı. Erdoğan’ın söylemde “sır küpü”, gerçekte “suç ortağı” MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın milletvekilliği için görevinden istifa etmesi liste kapışmasının zirve noktasıydı. Erdoğan, “Müsaade edilmiyorsa orada kalması gerekirdi. Kırgınım” dedi, Fidan Erdoğan’dan umrede özür diledi, görevine döndü. Listeler de Erdoğan’ın müdahalelerine göre belirlendi.
İkinci dönem: Gerilim parti içinden hükümete yansıdı
- AKP’nin 7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidarı yitirmesi iç çalkantıları artırdı. Partinin kurucu üçlüsünden Bülent Arınç ile ağır ağabeyler olarak adlandırılan Hüseyin Çelik, Cemil Çiçek, Beşir Atalay, Mehmet Ali Şahin gibi isimler rahatsızlıklarını ve eleştirilerini daha sık dillendirmeye ve Davutoğlu’na arka çıkmaya başladı.
- Seçim sonrasında Davutoğlu’nun koalisyon hükümetine sıcak bakan beyanlarda bulunurken, Erdoğan Meclis’in işlerliğini ve koalisyon görüşmelerini çıkmaza sokan açıklamalar yapmaktan çekinmedi. Geçici azınlık hükümetinin kuruluşunda da Erdoğan belirleyici oldu, Davutoğlu’nu sıcak bakmadığı Binali Yıldırım, Berat Albayrak gibi isimler listeye girdi.
- Yine bu dönem, “başkanlık” tartışmalarının bir sorun başlığı olduğu görüldü. Erdoğan’a yakın yazarlar başkanlık tartışmalarına seçim çalışmalarında yer vermemesini eleştirdiği Davutoğlu’nun “Başkanlık sistemini savunursam kendimi inkar etmiş olurum” dediğini dahi ileri sürdü.
Üçüncü dönem: Erdoğan sıkışıyor, Davutoğlu demleniyor
- AKP’nin savaş politikalarını tırmandırarak ve bir korku atmosferi yaratarak girdiği 1 Kasım seçimlerinden yüzde 49 oyla birinci çıkması egemenlerin geniş bir kesimi tarafından “Davutoğlu’nun başarısı” olarak sunuldu. Hürriyet’in “Yeni bir lider doğdu” manşetinde simgelenen bu algının Saray koridorlarında rahatsızlık yaratmaması olanaksızdı.
- Davutoğlu her ne kadar veda konuşmasında “vaatlerinin tümünü 3 ayda yerine getirdiğini” iddia etse de seçim mitinglerindeki bir numaralı vaadi olan yeni Anayasa konusunda somut bir adım atmadı. Erdoğan içinde “başkanlık sistemi”nin de olduğu yeni Anayasa tartışmalarının bir an önce başlamasını isterken, Davutoğlu “Çalışmaları demlenmeye aldık” dedi.
- Yine Davutoğlu’nun sıraladığı vaatleri arasında yer alan ve siyasilerin mal ve seçim harcamalarının açık olmasını içeren Şeffaflık Yasası da Erdoğan müdahalesiyle hayata geçirilmedi. Erdoğan yasa tasarısıyla ilgili “Bu gidişle görev alacak il ve ilçe başkanı bile bulamazsınız” dedi.
- Erdoğan’ın başkanlık sistemi için ister erken/baskın seçim, ister referandum yoluyla olsun yürüteceği sandık eksenli siyasette savaş ve baskı yoluyla HDP’yi tasfiye planı da Davutoğlu’nun başında olduğu AKP grubunun yavaşlığıyla sekteye uğradı. Erdoğan, henüz seçimlerin üzerinden bir ay geçmişken HDP’li vekilleri hedef gösterip dokunulmazlıklarının kaldırılması çağrısı yaparken, Davutoğlu ise 1994’teki görüntülerin tekrar yaşanmaması gerektiğini, HDP’lilerin dokunulmazlıkları kalksa da tutuksuz yargılanabilecekleri seçeneklerin geçerli olabileceğini söyleyerek açıktan farklı bir tutum takındı. Ne var ki Erdoğan baskıyı artırdıkça Davutoğlu geri basmak zorunda kaldı, “O kiralık provakatörler için yargı süreci başlayacak. Meclis’in kapısının önünden geçemeyecekler” dedi.
- İkilinin uygulamada uzlaşsalar dahi söylem düzeyinde kimi zaman ayrı düştüğü bir başlık da “çözüm süreci”ydi. Davutoğlu, Diyarbakır ziyareti sonrasında “PKK 2013 Mayıs’ına dönerse her şey konuşulabilir” açıklaması yaparken, Erdoğan bir gün sonra “Ortada müzakere edecek bir konu yok” diyerek Davutoğlu’nu tersledi. Barış için Akademisyenler ile gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’ün yargılanması konularında da ikilinin farklı açıklamalar yaptığı görüldü.
Sendika.Org