İstismara uğrayan bir çocuk, kollukta kayıt altına alınan ifadesi olduğu halde mahkeme salonunda tekrar tekrar dinleniyor, evvelki ifadeleri okunuyor, karşılaştırma yapılıyor. Yasa böyle diyor. Yani ne çocuğu cinsel şiddete maruz kalmaması için gerçekten koruyan ne de maruz kaldıktan sonra koruyan, gözeten, rehabilite eden bir yapı var! Dünya Sağlık Örgütü, bir yetişkin tarafından bilerek veya bilmeyerek […]
İstismara uğrayan bir çocuk, kollukta kayıt altına alınan ifadesi olduğu halde mahkeme salonunda tekrar tekrar dinleniyor, evvelki ifadeleri okunuyor, karşılaştırma yapılıyor. Yasa böyle diyor. Yani ne çocuğu cinsel şiddete maruz kalmaması için gerçekten koruyan ne de maruz kaldıktan sonra koruyan, gözeten, rehabilite eden bir yapı var!
Dünya Sağlık Örgütü, bir yetişkin tarafından bilerek veya bilmeyerek yapılan ve çocuğun sağlığını, fiziksel ve psiko-sosyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen davranışları çocuk istismarı olarak tanımlıyor. İstismar; fiziksel, cinsel, duygusal ve ihmal şeklinde görülür. Kuşkusuz cinsel istismarın engellenmesi ve denetlenmesi bir kamu görevi. Engelleme ve denetimlerin eksik olup olmadığı noktasında şüphe etmek bile rahatsızlık verirken Karaman’dan gelen şiddet haberi gündeme oturdu. Ensar Vakfı ve KAİMDER’e bağlı evlerde yaşanan tecavüzlerden haberdar olduktan sonra gördük ki, ne bir denetim ne de önlenmesi için bir çaba var!
Peki başka ne görüyoruz? Çocukların yüksek menfaatinin peşine düşmek değil “Görmedim, duymadım, bilmiyorum” deniliyor.
“Soruşturma devam ediyor, benim bu konuda daha fazla söyleyecek sözüm yok, eğitime katkıda bulunan STK’larla işbirliğimiz devam edecektir” diyebiliyor Milli Eğitim Bakanı.
“Böyle bir olaya bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz” diyebiliyor Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı. Bakan, sistematik değilse tecavüz değildir anlamı da çıkan ve kurumu sarih bir şekilde korumaktan geri durmayabiliyor.
Cinsel şiddetin gerçekleştiği ilin “Benim bu evlerden haberim yoktu, soruşturma ile haberim oldu” diyen bir valisi var. Valinin, evlerin yasal dayanağının olmadığını kabul ettiğine dair beyanını atlayıp eksik bilgi de vermeyelim.
Peki bizim bu ülkede, erkek şiddeti ile mücadele edileceğine dair inancımız var mı?
Çok uzağa gitmeye hacet yok. Hafızalarımızda 2013 senesinde 15 yaşından küçük bir çocuğun rızasından bahseden (TCK 104 maddesi 15 yaşından büyük 18 yaşından küçük olanla cinsel ilişkinin rızaya dayalı şeklini yakınma koşulu ile yaptırıma bağlamıştır. Dikkat edilirse rıza ögesi öne çıkmaktadır ) ve sanıklara en alt sınırdan cezaya hükmeden bir yerel mahkeme kararı varken, 2015 senesinde saygın tutum indirimleri ile cezaları kuşa dönüştürülmüş cinsel saldırı sanıklarına armağan edilen kararlar ve daha niceleri varken bu sorunun cevabı kuşkusuz müspet olamayacak.
Daha kolluk aşamasında başlayan bir travma sürecidir bu topraklarda cinsel şiddete karşı hukuki yollarla mücadele. Örneğin olay, aile içi cinsel şiddet ise, maruz kalan çocuğu ve anneyi sorgulayan ve genellikle saldırgan ile empati kuran yerden alınan/alınmaya çalışılan kolluk ifadelerini okumak vaka-ı adiyedendir. Ya da ısrarlı bir şekilde, şiddete maruz kalmış çocuğa “Sana para verdi mi?” diye soran bir kolluk görevlisi ile karşılaşmak da öyle.
Kabul edelim, çocuğun korunması gereken üstün yararını gözeten yerden başlaması ve yürümesi gereken süreç, hiç de öyle olmuyor. Kollukta daha açık uçlu sorularak sorularak mağdurun travmatize olmasının önüne geçen yerden değil, istismarın detaylarına girilerek yapılan sorgu şüphesiz ki çocuğa zarar veriyor. Ayrıca spontan reaksiyonların tutanağa geçilmemesi ile de eksik işlem yapılıyor. Soruşturma aşamasından ikincil mağduriyetler yaşayarak çıkan çocuk koğuşturma aşamasında da bunlardan azade olamıyor.
Kollukta kayıt altına alınan ifadesi olduğu halde, üstelik tekrar dinlemek zorunda bırakılmaması için kayda alınma zorunluluğu olduğu halde mahkeme salonunda tekrar tekrar dinleniyor, evvelki ifadeleri okunuyor, karşılaştırma yapılıyor. Bir de Adli tıp süreci var: Birden fazla adli tıp raporunun istenmesi ve her defasında çocuğun aynı travmayı yeniden yaşaması istismar mağduru çocuğun yaşadığı şiddetin bitmediğini, her aşamada sürdüğünü gösteriyor.
Ne çocuğu cinsel şiddete maruz kalmaması için gerçekten koruyan ne maruz kaldıktan sonra koruyan, gözeten, rehabilite eden bir yapı var! Sekiz sene evvel o zaman 14 yaşında olan müvekkil, maruz kaldığı cinsel şiddetin yargılanma sürecinin ortalarında, bir de kamu binalarında kendisine yöneltilen soruların travmalarıyla baş etmek zorunda bırakıldığı için duyduğu öfkeyi mahkemede dile getirmişti.
Cinsel istismarın inkar edildiği, yok sayıldığı ve hatta ortaya çıktığında gizlenmeye çalışılan bir toplumda, maruz bırakıldığı şiddetin cezalandırılması için didinen kişi, mevcut yapı içinde korunmadığını en can yakıcı bir biçimde görüyor.
Türkiye devletinin yargı sisteminin kadın ve çocuklara yönelik erkek şiddeti ile mücadele karnesi hiçbir zaman iyi olmadı; edildiği iddia edilen mücadele bir devlet politikası haline gelmedi. Meselenin merkezinde değil etrafında dolaşarak, “sistemin içindeyiz” mesajını verme kaygısıyla sözleşmelere imza atarak gelinen tablo ortada.
2014 senesinde Uluslararası Çocuk Merkezi, Çocuğa Karşı Şiddeti Önlemek İçin Ortaklı Ağı ve Çocuklara Yönelik Ticari Cinsel Sömürüyle Mücadele Ağı, TBBM’deki Çocuk Hakları İzleme Komitesi’nin daimi bir komisyona dönüşmesi çağrısı yapmış ve Aile ve Sosyal Politika Bakanlığı içinde çocuğun savunuculuğunu yapacak “çocuk koruma görevlisi” adı altında yeni bir yapı kurulması taleplerini yayınladıkları politika notunda belirtmişti. Sene 2016, bu ve bunun gibi taleplere dair bir arpa boyu yol alınmış olmadığı gibi, Ensar ve KAİMDER’e bağlı evlerde çocukların maruz kaldığı cinsel şiddet haberinin ardından olayın araştırılmasına ilişkin mecliste komisyon kurulması talebinin ret edildiğini, sonrasında gelen tepkilerle geri adım atıldığını görüyoruz. Araştırmaya bile itiraz! Anayasa, imzalanan uluslararası sözleşmeler mesela Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi, Çocuk Koruma Kanunu vs…. E hani cevap yasa emriydi? O zaman sormak gerek, mahkeme salonunda sisteme isyan eden müvekkile verilen yanıt, Galileo Galilei’nin engizisyon mahkemelerinde yargılandığı zamanlarda söylediği “Görmedim, duymadım, bilmiyorum” sözünün yansıması olan bu uygulamalar nereye düşmektedir?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.