Tüm baskılara rağmen direniş savunma sınırlarını aşıyor; savaşın, hırsızlığın, tecavüzün üstüne üstüne yürüyor
Tüm bunlara karşı gerçek direniş halklarımızın bağrında her gün yeniden boy gösteriyor. Tüm baskılara rağmen direniş savunma sınırlarını aşıyor; savaşın, hırsızlığın, tecavüzün üstüne üstüne yürüyor
Emperyalizmin ve sermayenin çıkarları doğrultusunda, neoliberal-gerici programı uygulamak üzere iktidara gelen/getirilen AKP’nin, 14 yıl boyunca biriktirdiği tüm sorunlara, sistemin krizi haline gelmesine rağmen, Saray’ın fiili diktatörlüğü ile sürdürdüğü iktidarı hala emperyalistler için en kullanışlı seçenek olmaya devam ediyor. Suriye savaşında gelinen aşamada sorunun bir parçası haline gelen AKP/Saray iktidarını IŞİD’e karşı mücadelede kontrol altında tutup mültecilerle ilgili görev vermek önceliğiyle hareket ediyorlar. (Bu da en azından konjonktürel olarak Erdoğan’a ve AKP’ye önemli bir avanta sağlıyor.) Ne çürümüş diktatörlüğün bu ülke halklarına karşı uyguladığı faşizm ne Kürt halkına karşı vahşice yürüttüğü savaş ne de halkın yaşamının gericilikle kuşatılması kendi çıkarlarını etkilemediği sürece onları doğrudan ilgilendiriyor. Demokrasi, hukuk, insan hakları, düşünce özgürlüğü AKP/Saray iktidarına ayar çekmek için kullandıkları birer bahane olmaktan öte anlam taşımıyor.
Erdoğan’ın Nükleer Güvenlik Zirvesi’ne katılmak üzere iki yüz kişilik bir heyetle gerçekleştirdiği ABD ziyareti, karşılama krizinden koruma terörüne, Obama ile görüşme yapılıp yapılmayacağına kadar çokça tartışıldı. Nükleer Güvenlik Zirvesi’ni ABD ile krize giren ilişkileri düzeltmenin fırsatına çevirmek için harcanan yoğun çabaların sonucunda her ne kadar burnu sürtülerek kabul edilmiş olsa da; Erdoğan, Obama ile görüşme “şerefine” erişen iki devlet başkanından biri oldu. Ayrıca, Amerikalı yatırımcılara ülkeyi pazarlamak için uluslararası şirketlerin CEO’larıyla da bir toplantı yaptı.
Obama-Erdoğan görüşmesi sonrası her iki taraf da resmi olarak bölge güvenliği için ABD-Türkiye işbirliği, terörle mücadele ve mülteciler hakkında konuşulduğunu açıklasa da görüşmenin esası bizzat Obama’nın Erdoğan’a YPG/YPJ’nin öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri ile birlikte (Münbiç Askeri Meclisi) Münbiç ve Rakka operasyonu başlatılacağını deklare etmesi oldu.
Sonuçta Erdoğan ABD ziyaretinden Obama’dan aldığı Suriye ayarı ve uluslararası sermaye örgütlerine verdiği ülkeyi ve emeği talan etmeleri için “her türlü olanağı sağlama sözü” ile geri döndü. Ülkeye adım atar atmaz yaptıkları ilk iş Meclis’te kiralık işçiliği getiren “özel istihdam büroları” yasa tasarısının görüşülmesini öne çekmek oldu.
Ortadoğu politikasının bir parçası olarak bölgede Kürt halkına karşı yürüttüğü savaşın yıkıcı sonuçları ise Fırat’ın doğusunda da batısında da yaşanmaya devam ediyor. 21 gündür sokağa çıkma yasakları ile birlikte sürdürülen Nusaybin operasyonunda ilerleyemedikleri gibi her gün 4-5 özel harekatçı öldürülüyor. Emniyet özel harekatta görevli 1000 polisin “genel hizmete geçmek için” dilekçe verdiği basına sızıyor. Kürt savaşının başarısızlığı Davutoğlu’nun “Korkmuyoruz” diyerek yoğun güvenlik önlemleri altında yaptığı “Sur seferiyle” örtülemeyeceği gibi Kürt halkının başına yıktıkları ilçeleri “Yeniden inşa edeceğiz” diyerek ranta açma operasyonunun da “kolay” başarı şansı yok. Arınç, Meclise ve hükümete “Çözüm sürecine dönülmeli” çağrısı yapıyor. Davutoğlu’nun “Çözüm sürecini biz bitirmedik. 2013 Mayıs’ına dönülürse, her şey konuşulabilir” sözlerini Erdoğan, “Ortada müzakere edilecek bir konu yok. Teröristler ya teslim olacaklar ya da kıstırıldıkları deliklerde birer birer etkisiz hale getirileceklerdir. Türkiye’nin önünde artık üçüncü bir yol kalmamıştır” diyerek boşa düşürmekle kalmıyor; Kürt sorununda savaş dışında bir çözüm vizyonuna sahip olmadığını da gösteriyor.
Aslında üçüncü bir seçeneği kalmayan Saray iktidarının kendisi. Bizzat Erdoğan’ın seçeneği ya diktatörlük ya da çöküşe sıkışmış durumda. Savaşın yarattığı ortamı kullanarak sağı konsolide etme dışında AKP karşıtlarını da sindirerek, kararsızlaştırarak, arkasına dizerek diktatörlüğünü kurumsallaştırmaya çalışıyor. Bu işin gönüllü(!)lerini de bulmakta zorlanmıyor. Nasıl olsa her sıkıştığında el uzatan Baykallar, “milli birlik” mitinglerinde gerici vakıflar ve derneklerle aynı kürsüye çıkmaktan rahatsızlık duymayan bir dönemin keskin Erdoğan karşıtı, laiklik savunucusu baro başkanları var.
Neoliberal kapitalizmin ve gericiliğin tüm çürümüşlüklerini, bu iktidar eksiksiz olarak bünyesinde taşıyor, yeniden ve yeniden üretiyor. Geçtik insanlığın adalet, eşitlik, özgürlük, demokrasi, insan hakları gibi temel ortak politik değerlerini çiğnemeyi; tüm inanç ve kültürlerce ağır suç olarak kabul edilen cinayet, hırsızlık, tecavüz, çocuk istismarı suçları da sistematik olarak işlenmekte ve örtbas edilmeye çalışılmaktadır.
Katliamları, evlerin top atışlarıyla yakılıp yıkılmasını, ölü bedenlere hakaret edilmesini meşrulaştırma çabalarına; Erdoğan’ın ve oğlunun da dahil olduğu dört bakan ve çocuklarının karıştığı, Türkiye’de “bağımsız” adalet önünde beraat edip şimdi ABD’de aynı suçlardan tutuklu olarak yargılanan Reza Zarrab’ın kilit ismi olduğu yolsuzluk-hırsızlık davaları ve Ensar Vakfı skandalıyla peş peşe patlayan çocuklara dönük tecavüz suçları eklendi. İktidar daha önceki suçlarda ne yaptıysa aynı şeyleri tekrarladı: Önce gizlemek, açığa çıkınca sorumluları aklamaya çalışmak ve cinayetten, hırsızlıktan ve tecavüzden bir ‘ilahi dava’ (cihat) meselesi ve mağduriyet çıkartmak. Ensar Vakfı’ndaki “skandal olay” gizlenemeyip patladıktan sonra, önce örtbas, sonra aklama çabasının başını, çocukların korunmasından sorumlu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı çekti. Bu ülkenin aklını, vicdanını temsil eden solun ısrarlı basınçları karşısında ipliklerinin pazara çıkmasını engellemek, bir ilahi dava haline dönüştürmek amacıyla 150 adet gerici vakıf-dernek “Hepimiz Ensar’ız” demek gibi gözü kara bir tutum almaktan çekinmediler. Çünkü kurdukları bina insanlığın reddettiği tüm çürümüşlükleri barındıran tuğlalardan oluşuyor ve bir tuğla çekildiğinde yıkılmasından korkuyorlar*. Solun mazlumları sahiplenmek ve uğradığı saldırılara göğsünü siper etmek amacıyla ürettiği “Hepimiz Ermeniyiz”, “Hepimiz Filistinliyiz”, “Hepimiz Kürdüz”… gibi bir sloganı seçmeleri başlı başına bir rezalet olarak ortada duruyor. Evet hepsinin fıtratında (yaratılışında, kuruluşunda, harcında) var; yolsuzluktan aktarılmış paralarla kurulan, ihale paylarıyla zenginleşen, kamu kaynaklarının** peşkeş çekilmesiyle büyüyen, yöneticileri AKP tarafından partide, belediyelerde, bürokraside önemli mevkilere getirilen ‘adamlardan’ oluşan bu yapıların çocuk istismarını, kadın düşmanlığını, tecavüzü ve bilumum suçları savunmaktan başka çareleri yok. “Çürüyen diş dökülen et-bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler…”
AKP’nin çürümüş rejiminin parlayan veya patlayan suçları Ensar’la bitmiyor.
Zerrab’ın ABD’de yargılanması üstü örtülen yolsuzlukların üstünü açabilir. Avrupa’ya gitmek için ölümü göze alan binlercesi denizlerde boğulan mültecilerin, uluslararası hukuktan kaynaklı tüm hakları ihlal edilerek Türkiye’ye hapsedilmesi karşılığında, “at pazarlığı” sonucunda başlangıçta üç milyar (sonra altı ve sonra…) para alınıyor. Her krizi mutlaka fırsata çevirmekte hiçbir ahlaki sınır tanımayan AKP-Erdoğan iktidarı, Avrupa’dan siyasi destek, mülteci başı para koparmanın yanı sıra mültecileri ucuz ve güvencesiz işgücü ve yerli işgücünü ucuzlatma tehdidi olarak kullanmak; seçmen olarak ilerde faydalanmak gibi hesaplarına Maraş’taki gibi planlar da eklediği görülüyor. Maraş’ın Alevi köylerine sığınmacı kampı inşaası başka hinlikler barındırıyor. Alevilere -1978 katliamı ve büyük göçünden sonra- ikinci bir katliam korkusu yaşatıp, bir sürgün daha gerçekleştirmek; köylülerin itirazlarını da “Aleviler, Sünni düşmanlığı yapıyor” diyerek (Haksöz gibi cihatçı siteler başladılar) Alevi düşmanlığı üzerinden kendisi için ciddi bir oy ve destek kaynağı olan Sünni mezhepçiliğini tazelemek… Başka bir kirli oyun da emek alanında sergilenmekte. “Tüm taşeronlara kadro vereceğiz” vaadinde her gün yeni bir yalan-dolan ortaya çıkıyor.
AKP’nin savaş içinde savaş, yağma içinde yağma, çürümüşlük içinde çürümüşlük, baskı içinde baskı siyaseti karşısında yılgınlığa düşen kesimlerde ise; kah Rusya’dan kah ABD’den gelecek bir çelmeyle diktatörlüğün tökezlemesi beklentisi veya halk dışındaki güçlere bel bağlanması daha sık görülür oldu. Oysa emperyalistlerin derdi başka! Oysa tüm bunlara karşı gerçek direniş halklarımızın bağrında her gün yeniden boy gösteriyor. Tüm baskılara rağmen direniş savunma sınırlarını aşıyor; savaşın, hırsızlığın, tecavüzün üstüne üstüne yürüyor. Kah barış için akademisyenler, kah 8 Mart’ta polis barikatlarını binlerle aşan kadınlar, kah Cerattepe için direnenler, kah Ensar nezdinde tüm tecavüzcülerden hesap sorulması için Trabzon’dan İstanbul’a ülkenin dört tarafında sokağa çıkanlar, kah üniversitelerde gerici yuvalanmayı hedef alan öğrenciler, kah Maraş’ta yaşamlarını tehdit edecek projeye direnenler, Aleviler, Kürtler, laikler, sosyalistler; kısacası çıkarları ortak, çıkarları eşitlikten, özgürlükten, demokrasiden yana olanların direnişleri boy gösteriyor. Bunlar topyekun ayağa kalkışın provalarıdır ve umut bunların büyütülmesinde çoğaltılmasında aranmalıdır. Devrimcilerin görevi bunları hem yaratmak hem öncülük etmek hem de faşizme karşı halk demokrasisini kurma perspektifiyle birleştirmektir.
*Bu yazı yazılırken sorumlu Bakan hakkındaki soru önergesi MHP’nin nedense(!) çekimser kaldığı oylama sonucu AKP’nin oylarıyla reddedildi.
** İBB eylül ve kasım ayı meclislerinde Ensar Vakfı’na 8 taşınmaz hibe etti. Kadir Topbaş’ın da yöneticisi olduğu Ensar Vakfı’na İBB tarafından tahsis edilen 19 yapı bulunuyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.