Kadınları yok sayan ya da eve, işe gezmeye değil de toplama kampına ulaştırıyormuş gibi düzenlenmiş bir ulaşım organizasyonundan söz ediyoruz. Bir de bu organizasyonda zam söz konusu olmuş ne kadar da tatlış! Canlarım yerim ben sizin zammınızı! UKOME kararıyla İstanbul ulaşımında artık zamlı tarifenin geçerli olacağı haberini duyduğumda tam olarak içimden geçenleri yazıya dökmem yanlış […]
Kadınları yok sayan ya da eve, işe gezmeye değil de toplama kampına ulaştırıyormuş gibi düzenlenmiş bir ulaşım organizasyonundan söz ediyoruz. Bir de bu organizasyonda zam söz konusu olmuş ne kadar da tatlış! Canlarım yerim ben sizin zammınızı!
UKOME kararıyla İstanbul ulaşımında artık zamlı tarifenin geçerli olacağı haberini duyduğumda tam olarak içimden geçenleri yazıya dökmem yanlış olur. Ama uzunca bir aradan sonra gelen bu ulaşım zammı haberi, denk geldiği dönem itibariyle kısa bir değerlendirmeyi hak ediyor.
Şimdi şöyle; bu ulaşım koordinasyon merkezi ya, ben İstanbul’da kadınlar nereye, nasıl ulaşıyor onu bir hatırlayalım ve sevdiğimin zammını öyle değerlendirelim isterim. Nitekim bir zammın para artışından başka her türlü musibeti gözümün önüne getirmesi de bulunduğumuz ortamla birebir ilgilidir.
Mesela sabahın kör vakti işe gitmek için metrobüste olan bir kadın olalım, kamyonlarda taşınan kurbanlıklardan hallice olduğumuz ortamda örtüsüz bir kadınsak etrafımızdaki çember genişleme ihtiyacı duymaz. Ne de olsa vücudumuz özel bir örtüyle kapatılmadığı için kamusal alana açıktır. Gerçi belli bi noktadan sonra örtülü örtüsüz ayırmaz abiler…Hele bi de yazsa mesela hele hele elbise vs giymişsek hem popomuzdaki hem bacaklarımızdaki bakışlarla arada göz göze gelir, “çirkef” olanlarımız “Ne bakıyon kardeşim” der, daha utangaç olanlarımız gözlerini kaçırır. Güne başlamış oluruz.
Yani evden işe, işten eve ulaşım; dar alanda gerici erkek gözü paslaşmalarıyla ellenme…
Hadi toplu taşıma kullanma amacımız gezme tozma olsun. Ama mesela ay dedenin çıkmadığı gündüz saatleri olsun, yani makul olalım. Ulaşım aracımız minibüs olsun, minibüste 4 kişiyiz üçü erkek birimiz kadın olmak suretiyle sessiz bir sokaktan geçmekteyiz. Olay bundan ibaret ama işte bu iki cümlelik ulaşım hikayesi bile bir kadın için korku filmi senaryosu. Minibüs-erkek-sessiz sokak.
İşte sevdiğimin gündüz eve ulaşımı!
Şimdi biraz kötü kadın olalım ve gecenin bi saatinde şerefine içilen bi masada mesela aşık olalım ya da onu son kez görelim yani öyle usulcacık bi gece olsun. Bütün bu duygularla masadan kalkıp evimize ulaşmaya çalışalım, biz için için masayı düşünürken…Biri gelir bıçağı dayar sırtımıza ve tecavüz uğrarız.
İşte sevdiğimin gece eve ulaşımı!
Ha şu bizi kimle yanyanayız, etek boyumuz makul mü vs. konularında kameralarla izleyen gerektiğinde kalkıp tükürükleriyle bizi uyarma görevlerini yerine getiren ulaşımın efendileri İETT şoförlerini bahis konusu yapmıyorum.
Büyüklerimizin gerici-neo liberal kadın düşmanı kent-ulaşım politikaları diye söyledikleri buna benzer bişeydi değil mi? Yani kadınları yok sayan ya da eve, işe gezmeye değil de toplama kampına ulaştırıyormuş gibi düzenlenmiş bir ulaşım organizasyonundan söz ediyoruz. Bir de bu organizasyonda zam söz konusu olmuş ne kadar da tatlış! Canlarım yerim ben sizin zammınızı!
Biz kadınlar sizi koltuklarınızdan edene kadar;
Şimdilik aklıma gelenler bunlar, fazlası yok eksiği vardır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.