Şüphesiz Ortadoğu’nun baysallığı için barbar sürülerine karşı verilen savaşın önemi azımsanmamakla birlikte cephe gerisindeki sınıfsal sömürünün de örtbas edilmesi söz konusudur
Şüphesiz Ortadoğu’nun baysallığı için barbar sürülerine karşı verilen savaşın önemi azımsanmamakla birlikte cephe gerisindeki sınıfsal sömürünün de örtbas edilmesi söz konusudur
Bilindiği üzere “muzaffer” Türk F-16’ları, güya sınırı ihlal ettiği gerekçesiyle Rus savaş uçağını düşürmüş ve Türk halkının gururunu okşamışlardı. Ancak saraya muti medya organlarında pompaladıkları dezenformayon, her geçen dakika iyot gibi açığa çıkmakta ve ciddi şüphelere mahal vermektedir. Her adımında bir “çapanoğlu” barındıran Beştepe Sarayı’nın aksine Rus kamuoyundaki genel kanı farklılık göstermektedir. Düşürülen uçaktan sağ kurtulan pilot Konstantin Murahtin, kesinlikle sınırı ihlal etmediklerini ve uçak vurulmadan önce uyarılmadıklarını dile getirmiştir. Rus kamuoyundaki yaygın görüş, düşürülen uçak hadisesi NATO ve Türkiye’nin teşrik-i mesaisiyle gerçekleşmiş bir sabotajdır. Erdoğan ise “Kel Yahya” gibi bu sabotaj bağlamında Osmanlıcılık-Türkçülük ve İslamcılık argümanlarını kullanarak kendine pay çıkarmaktadır. Düne kadar Moskova’da camii açılışına katılan “Gospodin (sayın)” Erdoğan, şimdilerde Rus kamuoyunda “Erdogangster” payesine kavuşmuştur.
Rusya açısından tablo gayet aşikârdır. Birleşmiş Milletler üyesi bir ülke olarak cihatçı-barbar gruplara karşı yardım talep eden Suriye’ye askeri muavenette bulunmak meşru bir politika olarak görülmektedir. Bayırbucak bölgesi de Lazkiye’ye bağlı bir yerleşim yeri olduğu için Suriye ordusunun burada otorite sağlamaya yönelik haklı bir savaş verdiği düşünülmektedir. Özellikle Bayırbucak Türkmenleri arasında teşkil edilen tugayların kime hizmet ettikleri ve Lazkiye’de ne tür misyon üstlendikleri kafaları karıştırmaktadır. Nitekim Sultan Abdülhamid Tugayı Komutanı Zekeriya Abdullah’ın Lazkiye’deki Alevi katliamında rol oynaması kuşkuların yersiz olmadığını kanıtlamaktadır. Bu bağlamda Türk hükümetinin iç ve dış politikada “soydaş Bayırbucak Türkmenleri” üzerinden mağduriyet yaratarak hem milliyetçi duyguları kamçıladığı hem de tekfirci çetelere (El Nusra, IŞİD vs.) verdiği desteği kamufle ettiği düşünülmektedir.
Bu çerçevede Rusya’daki siyasi aktörlerin uçak hadisesine ilişkin bazı mülahazatlarına bakarsak şu şekilde karşımıza çıkmaktadır:
Adil Rusya Partisi Lideri Sergey Mironov: “Türkiye teröristlerin yardakçısıdır.”
Putin muhalifi avukat Aleksey Navalnıy: “Putin ve Erdoğan’ın her ikisi de kendi kişisel iktidarlarını güçlendirmek ve şahsi zenginliklerini artırmak için imparatorluk ihtirasını ve retoriğini kullanıyorlar. İkisi de yalancı ve piarcı.”
VTB Bank’ın Başkanı Andrey Kostin: “Türkiye’dense Kırım’da tatil yapmak daha iyi.”
Komünist Partisi Genel Başkanı Gennady Zuganov: “NATO, ülkemize karşı askeri bir provokasyon düzenlemiştir. Amerika ve onun uyduları bu suça iştirak etmişlerdir. Son 50 yıldır NATO, kendi silahlı güçlerini bizim savaş uçaklarımıza karşı hiç kullanmamıştı. Bizim uçaklarımız uluslararası terörizmle mücadele etmek için kendi görevlerini yerine getiriyorlar.”
Liberal Demokrat Parti Lideri Jirinovskiy: “Türkiye’nin bütün saldırgan planlarını durdurmak için yapılması gereken Kürdistan’ın bağımsızlığını tanımak. Bu 1920’li yıllardan beridir kendilerine devlet kurma sözü verilen 20 milyon Kürt demek. Kürtler Doğu Anadolu bölgesini kapsıyorlar.”
Rusya’daki siyasi dengelere bakarsak Putin’in Suriye merkezli cihatçı gruplara karşı uyguladığı politika, iç politik güçler tarafından genel anlamda destek görmektedir. Bu manada uzun süredir yolsuzluk ve hortumculukla itham edilen Putin yönetiminin Ukrayna’dan sonra Suriye harekâtı sayesinde bir kez daha nefes aldığı görülmektedir. Şüphesiz Ortadoğu’nun baysallığı için barbar sürülerine karşı verilen savaşın önemi azımsanmamakla birlikte cephe gerisindeki sınıfsal sömürünün de örtbas edilmesi söz konusudur. Ortadoğu’daki vekâlet savaşına duhul eden Putin yönetiminin bu taktiksel politikası, aynı zamanda muhalefetin dikkatlerini üzerine çekmektedir. Lenin’in en çok üzerinde durduğu sosyal-şovenizm hastalığı, bu tür güç ilişkilerinde ayyuka çıkar. Tıpkı Birinci Paylaşım Savaşı esnasında Kautsky’in Alman burjuvazisi ve Plehanov’un Rus burjuvazisinin propagandasını yapması gibi. Nitekim Erdoğan’ın Neo-Osmancılık ayaklarına mukabil Moskova’da da Çarlık tutkularının yeşerdiği gözlemlenmektedir. Sosyal paylaşım sitelerinde Rus ırkçılarının İstanbul’un işgaline ilişkin yayılmacı vecizeleri kol gezerken, Türk ırkçılarının Kırım ve Kafkasya’ya dair avantürist görüşleri ön plana çıkmaktadır. Bu şekilde Kadim Türk-Rus düşmanlığının yeniden tezahür ettiği görülmektedir.
Bütün bunların yanı sıra Rusya’nın düşürülen uçağa verdiği reaksiyonun çok yönlü olduğu müşahede edilmektedir. Ermeni Soykırımı, Kürt Sorunu, Orta Asya’da mutlak nüfuz sağlama, Türk firmalarına mali baskı uygulama gibi argümanlar Erdoğan’ın hegemonyasını oldukça zora sokacaktır. Dış politikada Türk-İslam ideolojisine dayalı ilkel-saldırgan tutumunu devam ettirdikçe ve bunu iç politikada araçsallaştırdıkça, Türkiye’nin bir fecaatle karşılaşması kaçınılmazdır. Aksi takdirde şu Rus atasözü haklılığını koruyacak ve bir adım öteye gidilemeyecektir: “Bugün Panambayev Mapanbayev’i kesti, yarın ise Mapanbayev Panambayev’i kesecek.”
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.