Suriye’de savaşın boyutlanarak gelişmesi, bütün güçler bakımından belki de süreci belirleyecek en son hamlelerden biri olacaktır. Yaz sıcağında Suriye’de savaşın sıcaklığı bölgesel dengeleri bütünüyle etkileyecek bir noktaya gelmiş bulunuyor. Uluslararası ve bölgesel dengelerin sürekli değişiklik arz ettiği Ortadoğu’nun geleceğini belirleyecek olan Suriye savaşının sonuçları Irak’ta, Libya’da, Yemen’de yankısını bulacaktır. Özellikle son iki aydır Suriye’de düzeyi […]
Suriye’de savaşın boyutlanarak gelişmesi, bütün güçler bakımından belki de süreci belirleyecek en son hamlelerden biri olacaktır. Yaz sıcağında Suriye’de savaşın sıcaklığı bölgesel dengeleri bütünüyle etkileyecek bir noktaya gelmiş bulunuyor. Uluslararası ve bölgesel dengelerin sürekli değişiklik arz ettiği Ortadoğu’nun geleceğini belirleyecek olan Suriye savaşının sonuçları Irak’ta, Libya’da, Yemen’de yankısını bulacaktır. Özellikle son iki aydır Suriye’de düzeyi artarak yayılan savaşın ortaya çıkartacağı politik sonuçlar bütün dengeleri etkileyecektir.
Irak ve Suriye gibi iki devletin sınırlarını ortadan kaldıran savaşın askeri sonuçlarının, yeni bölgesel politikaların oluşmasına yol açması da kazınılmaz görünüyor. Küresel güçlerin Suriye üzerinden yeniden yaşama geçirmeye çalıştığı politikalardaki belirsizlik de devam ediyor.
Rusya Esad’a desteğini sürdürecek
Çin’in daha pasif, Rusya’nın daha aktif olarak sürece dahil olduğu Suriye’de, Rusya Esad rejiminin varlığını devam ettirmesindeki kararlılığını sürüyor. Bu bakımdan kamuoyuna yansıyanın aksine Moskova, Akdeniz havzasındaki stratejik çıkarlarını da hesaba katarak Suriye’de belki de sürecin en önemli hamlesi olacak yaz savaşında, Esad yönetimine askeri desteğini sürdürecektir. Suriye’deki iç politik dengelerin eskisi gibi olmayacağını gören Putin, özellikle YPG güçleriyle belirli bir işbirliği yapılmadan, Esad rejimi PYD’yi tanımadan politik istikrarın gelmeyeceğinin farkındadır. Bu bakımdan Esad’ı yakın gelecekte PYD ile resmi düzeyde masaya oturmaya zorlayacaktır.
ABD’nin istikrarsız Suriye politikası
ABD’nin Suriye politikasındaki istikrarsızlık devam ediyor. Obama yönetimi 3 ay içerisinde tasfiye edileceğini düşündüğü Esad rejiminin hala ayakta olmasının politik arka planını kavramış görünse de farklı seçenekleri denemekten vazgeçmiyor. ABD, Suriye’deki politik değişiklikleri Esad rejimiyle birlikte yapmak zorunda olduğunu görüyor. Bu nedenle eskisi gibi Esad rejiminin hemen tasfiye edilmesi gerektiği fikrini öncelikli olarak ön plana çıkartmıyor. Ancak buna paralel olarak İslamcı güçlerin bir kısmıyla yeniden ilişki kurma kararı aldı. ABD’nin ve İngiltere’nin izlemiş olduğu politikalar, Radikal İslamcı Hareketlerin Suriye’de politik bir güç olmasını çok ciddi oranda etkili oldu. Yeni dönemde IŞİD’e savaş açan ABD, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın aktif yönlendirmesiyle kurulan Fetih Ordusu’nu dolaylı olarak destekliyor. Örneğin, Suudi Arabistan tarafından desteklenen ve IŞİD’e savaş açtığını ilan eden İslam Ordusu adlı grubun lideri Zehran Alluş’un İngiliz İstihbarat servisi tarafından Londra’ya davet edilmesi, CIA’nın hazırladığı raporda El Nusra hakkında olumlu görüş belirtilmesi bir tesadüf olmayıp, Suriye’ye yönelik uygulamaya konulmak istenen politikaların bir parçasıdır.
ABD’nin Rojava ilgisi
ABD, özellikle Türkiye’nin Suriye politikasını eleştiriyor ve Erdoğan’ın bölgesel politikasının güvenilmez ve başarısız olduğunu/olacağını görüyor. Bazı Radikal İslamcı hareketlere verilen dolaylı desteğin bütünüyle başarısız olması durumunda, ABD, Irak’ta ve Suriye’de tahmin edilenden çok daha hızlı izole olacaktır. Pentagon stratejistleri bu tehlikeli politik duruma özel olarak dikkat çekiyorlar.
ABD’nin Suriye politikasının belki de başarılı görünen en önemli halkası PYD ile kurdukları yakın ilişkidir. Pentagon askeri sözcülerinin, IŞİD’e karşı çok önemli başarılar elde eden ve Suriye’deki savaşın dengesini bütünüyle değiştiren PYD’yi “dost kuvvetler” olarak görmeleri, taktiksel çıkarlar nedeniyle verilen askeri desteğin çok ötesinde bir anlam ifade ediyor. ABD’nin Orta Asya’dan Akdeniz’e kadar uzanan stratejinin merkez üssü artık Rojava’dır. Bu bakımdan ABD, Ortadoğu stratejisinin çok yönlü taktiklerini Suriye’de uygularken, PYD’siz hiçbir dengenin oluşamayacağını görüyor. Bu nedenle IŞİD’e karşı savaşan YPG askeri güçlerine havadan destek vererek, aynı zamanda kendisine yeni ittifak güçleri oluşturuyor.
Türkiye politikasının çöküşü
Türkiye, Irak ve Suriye politikası nedeniyle Ortadoğu’da çöktü. Hiçbir politik denklemin içerisinde yer almayan ve yakın gelecekte yer alma şansı pek olmayan Türkiye, geleceğini El Nursa merkezli ‘Fetih Ordusuna’ bağlamış bulunuyor. Bölgedeki politik gelişmeler Türkiye’nin Suriye’de oluşan yeni denklemini bütünüyle dışında olacağını gösteriyor. Seçimlerin yarattığı iç politik dengeler dikkate alındığında, Türkiye’nin Suriye politikasından çok ciddi değişikliklerin olması artık kaçınılmazdır.
S.Arabistan’ın Suriye politikası, Yemen nedeniyle yeniden değişti. İran’ın Yemen’de artan etkisine karşılık Suriye’nin iç dengelerine müdahale kararı alındı. Türkiye ile birlikte İslamcı güçleri askeri ve ekonomik olarak destekleyerek Suriye’deki krize doğrudan müdahil oldu. Suriye’de ciddiye alınabilecek bir toplumsal dayanağı bulunmayan Suudi Krallığının, Suriye’nin iç dengelere doğrudan müdahale etme politikası da esasen başarısız kalacaktır.
S.Arabistan’ın Yemen ve Suriye’de alacağı yenilgi, bölgesel liderlik pozisyonunu önemli oranda etkileyeceği ve dengeleri bütünüyle değiştireceği biliniyor. Suudi Krallığının İran’ın özellikle Irak, Yemen Ve Suriye’de artan etkinliğine karşı İsrail ile ortak hareket etme kararı alması, ciddi bir politika değişikliği olarak görüldü. Körfez ve hatta Ortadoğu’yu etkileyecek olan bu politika değişikliğinin Arap dünyasındaki yansıması beklenilenden daha sarsıcı olacaktır.
İran’ın etkin rolü
Bölgenin etkin gücü olan İran, Suriye’de doğrudan savaşın aktif bir tarafıdır. Esad’ı ekonomik, politik ve askeri olarak ayakta tutan İran’dır. İran, Esad ordusunu bütünüyle yeniden inşa ediyor diyebiliriz. Bu nedenle İran askeri olarak Suriye’de savaşın doğrudan bir tarafı olarak bulunuyor. İran, önümüzdeki bir kaç ay içerisinde, radikal İslamcı güçlere karşı başlatacağı çok kapsamlı bir savaşın stratejisini de bizzat belirliyor. Esad’ın yengilisi doğrudan İran’ın yengilisi olacaktır. Böylesi bir olumsuz durum İran’ın bölgesel liderlik pozisyonunu ciddi oranda sarsacaktır. Tersten Esad’ın askeri ve politik olarak güç kazanması, İran’ın bölgesel liderlik pozisyonunu bir bakıma garanti altına alacaktır.
Esad’ın diğer önemli bir müttefiki ve askeri gücü olan Hizbullah da Suriye’de savaşın bir tarafıdır. Esad, Lübnan sınırının kontrolünü Hizbullah askeri güçlerine teslim etti. Stratejik öneme sahip olan Sellace dağının kuzeyindeki Sadr el-Besatin tepesi, Flita dağının önemli alanları, Havd el-Teşrini tepesinin Hakban ve Debul vadileri, Ceracir Ave çevre bölgesi ile Kalamun bölgesindeki 300 kilometrekarelik alanın Hizbullah güçlerinin eline geçmiş bulunuyor. Ürdün sınırında da askeri operasyonlara yönelmiş bulunan Hizbullah, Esad rejimine aktif destek sunarak dengelerin oluşmasında İran ile birlikte çok önemli bir rol üstlenmiş durumda.
IŞİD Tel Abyad’ı yitirince
Suriye’de stratejik yengili sürecine giren IŞİD’in ne Irak’ta ne de Suriye’de toplumsal bir dayanağı bulunuyor. Bölgesel kaos hareketi olarak işlev gören IŞİD’in özellikle YPG askeri güçleri karşısında almaya başladığı yenilginin politik yansıması çok daha fazla olacaktır. Tel Ebyad’ın YPG’nin denetimine geçmesi IŞİD ile olan savaşın stratejik yönünü bütünüyle değiştirecektir. Tel Ebyad’ın düşürülmesi, hem Türkiye ile IŞİD arasındaki ilişkilerin, hem de IŞİD’i askeri, ekonomik ve insan kaynaklarının kesilmesi bakımından son derece önemlidir. Böylelikle IŞİD merkezi olarak işlev gören Rakka’nın kuşatılmasının önü açılmış olacaktır. Rakka’ya sıkıştırılmış bir IŞİD’in saldırı alanı oldukça sınırlı olacaktır. Rakka’nın düşürülmesi de IŞİD’in stratejik tasfiyesinin çok önemli bir halkasının tamamlanması olarak okunmalıdır. Yaz savaşının en önemli hamlesi Rakka’nın IŞİD’in elinden alınması olacaktır.
Fetih ordusu, çok sayıda başına buyruk olan ve birçoğunun her hangi politik bir stratejisi olmayan gruptan oluşuyor. Bu nedenle El Nusra merkezli ‘Fetih’ Ordusu sanıldığı gibi beklenilen bir başarıyı göstermesi oldukça zordur. Bunların Suriye’nin iç dengelerinde etkili bir güç olma şansları pek bulunmuyor. S.Arabistan ve Türkiye’nin çok ciddi askeri ve ekonomik desteğiyle İdlib ve Cisr Şuğur bölgelerini ele geçirmesinden sonra özellikle Halep’e yönelik çok daha başarılı askeri operasyonlar yapacağı beklentisi oluştu. Bu beklentinin gerçekleşme şansı son derece zor görünüyor. El Nusra’ya bağlı özellikle Halep kırsal bölgelerinde konumlanan bazı askeri birlikleri IŞİD saflarına katılan El Nusra’nın üç yıl önceye oranla askeri ve politik gücü önemli bir kırılma oluştu ve bunu yeniden toparlaması da oldukça zor görünüyor. ABD’nin El Nusra merkezli ‘Fetih’ ordusunun desteklemesinin ön şartı olarak ‘El Kaide ile ilişkilerini kesmesini’ ileri sürmesi, örgüt içinde bölünme ve çatışmayı derinleştirebilir.
Suriye’nin iki stratejik gücü
Suriye’de iki stratejik güç bulunuyor. Bunlardan birincisi Esad rejimidir. 4 yıldır savaş halinde olan Esad’ın tasfiye edilmemesi, sadece Rusya ve İran’ın sunduğu aktif destekten ileri gelmiyor aynı zamanda ciddi bir toplumsal güce dayanmasıdır. Askeri olarak gücünü önemli oranda koruyan Esad ordusunda belli bir yorgunluğun oluşmuş olması anormal görülmez. Esad ordusu, Rusya’nın uluslar arası ve silah, İran’ın ise hem silah, hem de asker desteğiyle yeniden ve daha üst düzeyde bir savaşa hazırlanıyor.
Ramazan ayından sonra Kuzey-Doğu bölgesinde: Lazkiye, İdlib ve Halep, Kuzey- Doğu cephesinde Rakka, Deyrezzor ve Haseke, Orta alanda; Humus, Tartus ve Hama, Güney’de ise Dera, Kuneytra, Şam ve Süveyda bölgelerine yönelik doğrudan cephe savaşı biçimde, çok daha etkileyici ve sarsıcı sonuçlar yaratacak bir askeri stratejiyi uygulama kararı alındı. Ortaya çıkacak sonuç dengeleri bütünüyle değiştirecektir. Burada dikkat çeken bir başka önemli nokta; Esad’ın belirlediği dört bölge içerisinde Rojava’nın yer almamış olmasıdır. Bunun bir taktik veya stratejik olması, rejimin PYD ile olan ilişkilerine yön verecektir.
Suriye’nin iç toplumsal dinamiği olan ve bütün dengeleri belirleyen güç esasen YPD-YPG’nin Rojava’da yürüttüğü özgürlük savaşıdır. IŞİD gibi radikal İslamcı güçlere karşı verilen mücadele, PYD’yi Ortadoğu dengelerinde de önemli bir aktör haline getirdi. IŞİD’in Kürt coğrafyasında tasfiye edilmesi aynı zamanda onun stratejik bir yenilgi almasıdır. Kobanê direnişinden başlayan Tel Ebyad’nın ele geçirilmesiyle devam eden süreç, YPD’nın politik ve toplumsal gücünün çok ötesinde belirlenmiş bütün stratejileri altüst ederek alternatif modellerin olabileceğini gösteriyor. YPG’nin Tel Ebyad’ı ele geçirmesi, sadece IŞİD’in kaybetmesi değil, bölge genelinde YPG’nun mutlak hâkimiyetinin başlaması anlamına gelecektir.
İki kantonun birbirine bağlanması ve sonuçları
Cizîre ile Kobanê’nin birbirine bağlayan bölgelerin bütünüyle denetim altına alınmış olmasıyla, hem kurulan üç kantonun askeri güvenliğinin güçlendirilmesi, hem de özerk bölgelerin bütünlüklü hale getirilerek tarihsel sınırlarına kavuşması sağlanmış olacaktır. Ayrıca Halep ile bağlantı oluşturan stratejik yolun kontrol altına alınması aynı zamanda ‘Fetih’ Ordusuna karşı askeri güçte belirgin bir üstünlüğün sağlanmasıdır. Halep’in geleceğinde PYD en etkili güç olarak ön plana çıkacaktır. Aynı şekilde Afrin ve Lazkiye gibi İslamcı örgütlerin saldırı tehlikesi altında olan bölgelerin korunması bakımından da son derece önemlidir.
Uluslararası güçlerin YPG’yi ‘dost’ kuvvetler olarak tanımlanması, radikal İslamcı örgütlere karşı elde ettiği askeri başarılara paralel olarak, bölgesel ilişkilerde belirleyici bir güç haline gelmesiyle ilişkilidir. Bunun politik yansımaları beklenilenden çok daha etkileyici olacaktır. AKP iktidarının düşman gördüğü PYD, hem Şam’ın iktidar dengesini değiştirecektir, hem de artık bütün sınır kapılarını kontrol aklına alarak Türkiye’nin önemli bir komşusu haline geldi. Bunun değişmesi artık söz konusu olmayacak.
Özetle,
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.