“Hükümetin ağzına tüküreyim” dediği için karakola götürülen adam “ben Arjantin hükümetine demiştim” diyerek paçayı kurtarmaya çalışırken, ifadeyi alan polis memuru “hadi oradan, ben hangi hükümetin ağzına tükürüleceğini iyi bilirim” diye tersler ve adam nezareti boylar. Halkevleri’nin “Yürü Üstüne Üstüne” başlıklı kampanyasında yaşananlardan da böylesi fıkralar çıkacağa benziyor. Afişlerde, bildirilerde Cumhurbaşkanı’na dair tek kelime dahi yokken […]
“Hükümetin ağzına tüküreyim” dediği için karakola götürülen adam “ben Arjantin hükümetine demiştim” diyerek paçayı kurtarmaya çalışırken, ifadeyi alan polis memuru “hadi oradan, ben hangi hükümetin ağzına tükürüleceğini iyi bilirim” diye tersler ve adam nezareti boylar.
Halkevleri’nin “Yürü Üstüne Üstüne” başlıklı kampanyasında yaşananlardan da böylesi fıkralar çıkacağa benziyor. Afişlerde, bildirilerde Cumhurbaşkanı’na dair tek kelime dahi yokken emniyet görevlileri adeta “biz kime kadın düşmanı, işçi ve doğa düşmanı, kime diktatör, hırsız, faşist, gerici dediğinizi iyi biliyoruz”, “kimin üstüne yürüneceğini kimin yüzüne tükürüleceğini iyi biliriz” demekte ve engellemelere başvurmaktadırlar. Ne diyelim adamlar zeki!
İlk olarak Adana’da mahkeme kararıyla bildirimiz toplatıldı. Ama kararda hangi cümle veya paragraftan dolayı toplatıldığı yazılmamış; belli ki itiraz edip toplatma kararını kaldırana kadar mitingin tarihinin geçeceği hesaplanmış. Sonra bu mahkeme kararı resmi olarak tebliğ edilmeden yürürlüğe girmeyeceği halde polis teşkilatı telefonla bilgilendirilerek fiili engellemelere başvuruldu. Bildiri için alınan toplatma kararı gerekçe gösterilerek (ki bunun yasal olarak mümkün olmadığını polis de bildiği için genellikle gece yapıldı) İstanbul’da, Adana’da, indirilmeye çalışıldı. Ankara’da sabaha karşı saat 4’te sepetli vinç getirip büyük pankartımızı sökmüşler. Artvin Valiliği “bir partinin hedef gösterildiği” gerekçesiyle afişleri engelleme kararı aldı.
Bu tür keyfi uygulamaları savuşturma konusunda yeterince deneyim sahibi olan Halkevciler, bunları da savuşturdu ve 12 Nisan’da da pankartlarıyla, şarkılarıyla, sloganlarıyla Ankara’da Kolej Meydanı’nda olacaklar.
Peki, AKP’yi bu kadar panik ettiren şey nedir? Bunun için son bir aya göz atmak bile yeterince veri sunuyor.
Sondan başlarsak, ‘sosyal medya’ denilen Twitter, Facebook, Youtube yasakları devreye sokulmuş, Google yasağı ise sırada. İçgüvenlik paketi adı verilen ‘herkesi susturun’ talimatnamesi Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. “Ya tam susturacağız ya kan kusturacağız” sloganı ne AKP’nin icadı ne de biz devrimciler için yeni bir şey. Sloganı da, gereğini de biliriz.
AKP seçimlere giderken ateş bacayı sarmış görünüyor. Seçim sonuçları iktidarı ve yolsuz saltanatı krize sokabilir. Susturarak, yasaklayarak, saldırarak süreci kotarmaya çalışıyor. Çünkü güttüğü politikalar sınırına dayandı. Mezhepçilikle, Alevi düşmanlığıyla, milliyetçilikle, Kürt düşmanlığıyla, gericilikle, kadın düşmanlığıyla, kalkınma masalıyla, doğa düşmanlığıyla gidebileceği fazla yol kalmadı. Osmanlıcı büyük devlet masalları, Ortadoğu’da tüm denklemlerden dışlanarak iflas etti.
Diyanet’e “yolsuzluk hırsızlık değildir” fetvası verdirmek dahi pisliklerini kapatamıyor. Yok edilmeye çalışılan hırsızlık tapelerine Google arama motorundan ulaşılabiliyor. Bu arada Türkiye çapında elektrikler kesiliyor, Bilal Erdoğan’ın vakfına yeni kıyaklar getiren yasalar Meclis’ten geçiyor, Egemen Bağış, İngiltere’ye bavul dolusu para sokarken yakalanıyor.
AKP için toplumun kör, sağır ve dilsiz bırakılmasından başka çare görünmüyor. Bu nedenle miting çalışmalarımıza karşı bu kadar saldırgan davranıyorlar.
Toplumun kör ve sağır bırakılmasının yolu muhaliflerin dilsiz bırakılmasından geçiyor. Sadece diktatör konuşacak ve geri kalanlar onun saçma sapan konuşmalarına bilgelik, hakikat kazandıracaklar. Çalarken mağdur olacak, öldürürken mağdur olacak, işçileri işten atarken mağdur olacak.
“Yürü üstüne üstüne” kampanyamız seçim rehavetine kapılmadan (elbette seçimleri önemseyerek), diktatörlüğe, faşizme, hırsızlığa, gericiliğe, işçi ve kadın düşmanlığına, Alevi ve Kürt düşmanlığına karşı mücadeleye devam çağrısıdır. Faşizmin, gericiliğin yalan perdesini, karanlığını yırtma çağrısıdır. Onlar halk düşmanı rejimlerini sürdürebilmek için yukardan aşağı faşizmi kurmaktalar, bizim işimiz aşağıdan/sokaktan bozmaktır. Faşizme karşı mücadelenin yegâne yolu sokaktan ve halkın içinden geçer. Sömürge tipi faşizm, yukardan; başkanlıktan, bakanlıklardan, polis teşkilatından, yargıdan, bürokrasiden ve başka birçok yerden kurulur ama tek bir yerden, aşağıdan bozulur. Eğer bu ülkede az da olsa demokratik yarıklar varsa faşizmin lütfünden değil, halkın direnişiyle yaratılmıştır. Türkiye halkları AKP faşizminin yaratmak istediği korkuya karşı “Allah korusun” demenin fayda etmeyeceğini, faşizme karşı direnmenin ne kadar zorunlu ve gerekli olduğunu ciddi deneyimlerden biliyorlar.
Bu nedenle faşizmin saldırılarıyla karşı karşıya kalan herkese çağrımızdır: “Yürü üstüne üstüne, AKP’nin, faşizmin, diktatörlüğün, kadın düşmanlığının.” Seçim süreci boyunca da tekrar edecek bu davetimiz, 8 Haziran’da daha da büyük bir güçle yürümeye devam etme çağrısıdır.
12 Nisan’da Ankara’da buluşalım.
* Samut Karabulut
Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.