Türk Dünyası gazetesinin 9 Aralık 1919 tarihli 83. sayısında muhtariyet ya da özerklik konusunu tahlil eden Kazım Nami Duru’nun toplumsal bütünlük ve ilerleme için merkeziyetçilikten feragat etmemiz gerektiğini neredeyse 100 yıl önce öngörmesi dikkate değerdir Son dönemde gündemi meşgul eden mefhumlardan biri olarak “özerklik” ya da “Avrupa Yerel Özerklik Şartı”, her geçen gün daha da […]
Türk Dünyası gazetesinin 9 Aralık 1919 tarihli 83. sayısında muhtariyet ya da özerklik konusunu tahlil eden Kazım Nami Duru’nun toplumsal bütünlük ve ilerleme için merkeziyetçilikten feragat etmemiz gerektiğini neredeyse 100 yıl önce öngörmesi dikkate değerdir
Son dönemde gündemi meşgul eden mefhumlardan biri olarak “özerklik” ya da “Avrupa Yerel Özerklik Şartı”, her geçen gün daha da büyük bir önem arz etmektedir. Bu bağlamda özellikle muhafazakâr, milliyetçi, Türkçü veya İslamcı kanadı temsil eden siyasal parti ve aktörler, ısrarla üniter yapının korunmasından ve ulus-devletin kırmızıçizgilerinden dem vurmaktadırlar. Toplumun farklı etnik ve dinsel bileşenlerini çoğulcu bir paradigma altında tutmanın en ampirik çözüm yollarından biri olarak özerklik veya federatif sistem modeli, sağ cenahın aksine Türkiye tarihinde -her ne kadar yetkin bir karakterde olmasa da- birçok kez tartışılmış hatta uygulanması yolunda bazı uğraşlar dahi verilmişti. Bu konuda iktidara yakın Türk Dünyası gazetesinin 9 Aralık 1919 tarihli 83. sayısında muhtariyet ya da özerklik konusunu tahlil eden Kazım Nami Duru’nun tasarladığı ve uygulanmasını istediği yönetim modeli (her ne kadar günümüz özerklik modeline göre ilkel olsa da) Türkçü mekanizmanın katı teamüllerini değiştirebilecek bir nitelikte. Bilhassa toplumsal bütünlük ve ilerleme için merkeziyetçilikten feragat etmemiz gerektiğini nerdeyse 100 yıl önce öngörmesi dikkate değerdir. Duru’nun yazısının bizce önem arz eden bazı bölümlerinin Osmanlıca orijinalinden sadeleştirilmiş şekli şöyledir:
Azınlıkların hakkı
Bizim için en güç hatta en korkunç konu azınlıkların hakkı meselesidir. Avrupa’ya ve başka diyarlara ait azınlıkların hakkı nispeten kolaylıkla hal olunabilecek. Fakat iş bize gelince meselenin ne suretle hal edileceğini tayin etmek hem bizim için hem de büyük devletler için hiç de kolay olmayacak.
Azınlıkların eskisi gibi Osmanlı camiası dâhilinde kültürel özerklikler ile bırakılmaları kâfi görülmüyor. Kâfi görülseydi bizim için azınlıkların hakkı ortaya sürülemezdi.
Şu halde nasıl bir yol tutmalı ki hem bizim şerefimizi ve istiklalimizi daha doğrusu milli varlığımızı tehlikeye düşürmesin hem de bütün dünya nazarında bizdeki azınlıkların hakları gayet iyi gözetilmiş olduğuna inanılsın. Bizdeki azınlıklar “cemaat teşkilatı” sayesinde milliyetlerini hatta sosyal özerkliklerini muhafaza ettiler. Fakat bu teşkilat çağdaş bir mahiyete sahip değildir. Orta Çağ’a özgü bir şeydir. Başka bir makalemizde de dediğimiz gibi bu teşkilat o milliyetler için de zararlıdır. Adeta onları bukağılamıştır. Yalnız milliyetlerini kuvvetle muhafaza etmelerine ve bizim ihmalimiz yüzünden ticaret hayatında haylice ilerlemelerine sebep olmuştur. Bu iki fayda haricinde onların ilmi, fenni ve bedii terakkilerine lüzumu kadar faydası olmamıştır.
Demek isteriz ki devletimiz tamamıyla çağdaş bir teşkilata sahip olduğu gün, biz de Batı milletleri kadar medeniyette ilerleriz. Çağdaş teşkilatın başında özerk birer sosyal varlık sahibi olan, yani birer sosyal varlık -entite social- teşkil eden mahalleleri ve köyleri nahiye haline dönüştürmek gelmektedir. Esaslı, geniş bir nahiye teşkilatı, hem çoğunluğun hem de azınlıkların haklarını sayan bir surette temine müsaittir. Fakat biz öyle bir nahiye teşkilatı istiyoruz ki mahalleler ve köyler birer mescit, birer mabet etrafında toplanacaklar. Her nahiye, genel oy usulüyle meclisini seçecektir. Nahiyenin bütün mahalli işleri bu meclisin kararı ve seçilmiş nahiye müdürünün emriyle görülecektir. Mabetlerin ve mekteplerin idareleri nahiyelere ait olacak. Halk devlete ait işlerin haricinde, bütün kendi işlerini kendi kendisine görecek. Bir İslami ve Hıristiyan mahalle veya köy, nahiye halinde özerk birer idareye sahip olacak. Kendi işlerinde kendi lisanıyla ve kendi örfiyle hareket edecek. O vakit ne bizler için ne de azınlıklar için şimdiki zararlı merkeziyetten iz kalmayacak. Pek kısa bir surette çizdiğimiz bu nahiye teşkilatı, birkaç mahalle ve birkaç köy arasında birer belediye federasyonu vücuda getirilerek genişletilecek. Bu suretle birtakım mahallelerden ve köylerden mürekkep belediye daireleri olacak. Bunlar, daireleri dâhilindeki mahallelerin ve köylerin bütün ihtiyaçlarını tatmine çalışacaklar.
İlk bakışta bu sözler, ham bir hayalin mahsulü sayılabilir. Fakat en medeni devletlerin idari teşkilatları tetkik olunursa, onlarda nahiye teşkilatının ne kadar faydalar temin ettiği görülür. Dünkü Bulgarlar bile bu teşkilat sayesinde bizi haylice geçmişlerdir.
İşte azınlıkların hakkı itibariyle nahiye teşkilatının pek adil bir esas olduğuna dünya kani olabilir. Birtakım insanların başını yalnız bir noktaya bağlı bulundurmak, yalnız bir tarafın zararına olarak, onları birtakım fazla imtiyazlara sahip kılmak meseleyi halletmeye, unsurların birbirlerine karşı maalesef besledikleri kötü hisleri kaldırmaya kâfi gelemeyecek, bilakis belki daha ziyade kin, daha ziyade nefret uyandırarak bu güzel memleketimizde hayatı herkes için çekilmez bir bela yapacaktır.
Biz Türklere gelince zannedilmesin ki bu teşkilat kolay kolay hüsn-ü kabul edilecek. Bir vakitler manası anlaşılamayan “âdem-i merkeziyete” karşı şiddetle isyan edildiği gibi yine aynı şey demek olan “nahiye teşkilatına” da belki daha şiddetli itirazlar ve hücumlar yapılacaktır. Fakat bütün bunlara rağmen yapılacak başka bir şey var mıdır? Meseleyi hislere indirgeyerek halletmek artık mümkün değildir. Bir işi oluruna bırakmak (idare-i maslahat) siyasetinin de iflas ettiğine inanılmalıdır. Bilimsel olmayan hiçbir esas yerinde duramaz, yıkılır. Yıkılırken yedi asırlık bir devletin istiklalini de beraber sürükleyip götürür. Vaziyet gayet tehlikeli, mesele gayet çatallıdır. Düşünürlerimiz için asıl çalışılacak saha budur.”
Kazım Nami Duru
9 Aralık 1919 – Salı
Türk Dünyası, Sayı: 83
***
Metnin Osmanlıca orijinali:
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.