“Başta CHP ve HDP olmak üzere” denildiğine ve boykot çağrısı yapılmadığına göre, isteyen CHP’yi de seçer denilmiştir. CHP bölgesel-emperyal güçlerle az mı görüşme yapmaktadır? İhsanoğlu, bir ABD gezintisinde emperyal güç-cemaat toplum mühendislerinin kulak fısıldaması değil midir?
Türkiye seçim sürecine girdi ve emekten yana sol güçlerin kimi gövdeleri yine yalpalamaya, suya sabuna dokunmayan, taraftarlarını kişisel tercihlere zorlayan ve dolayısıyla ayrıştıran açıklamalara başladılar. “Başta CHP ve HDP” olmak üzere diye devam eden açıklamalar, her ne kadar bağımsız bir sosyalist duruşla gerekçelendirilse ve gerçekte mevcut yapıların temelleri zayıf iç birliklerini korumaya yönelik olsa da fiilen “tabanlar”da sert tartışmalara da yol açarak iç birliği güçlendirme işlevi dahi görmüyor. Nihayet 80 öncesi solun ana gövdesini oluşturan hareketin bugün yazıp-röportaj veren kesimleri de zıt açıklamalar yapmaya başladılar.
Birisi “HDP’nin arkasına dizilenler ‘yeni anayasa’ muhtevasında sonuç itibarıyla Erdoğan ile Öcalan tarafından yapılan bir tercihe de oy vermiş sayılacak” (Melih Pekdemir, Kürtlerin Kaderi, muhalefet.org,2.3.2015) derken, bir diğeri “Devrimci Yol yazı işleri müdürü” sıfatıyla verdiği röpörtajda “eğer AKP’ye karşı demokrasi mücadelesi vermek istiyorsanız, bugünkü koşullarda bu adres HDP’dir” diyor (Yaşathak Aslan, turnusol.biz, 9.3.2015). Daha önce de “Devrimci Yol Ana Gerilla Birliği Komutanı” Mahmut Memduh Uyan bir grup arkadaşıyla HDP’yi ziyaret edip desteğini açıklamıştı (ozgur-gundem.com,6.3.2015).
Diğer sol yapılar bir cenahı örnek vermeme bakarak, kendilerinin daha iyi durumda olduğu hayaline kalkışmasınlar. Gerçekte Türkiye sosyalist hareketi ile Kürt özgürlük hareketi arasında bugüne kadar eleştirel dayanışma çerçevesinde bir strajik özgürlük ve demokrasi ortaklığı gerçekleştirilemediyse, bunun sorumluluğu hem Kürt özgürlük hareketinde hem de Türkiye’nin emekten yana tüm güçlerindedir.
Bağımsız, özgürlükçü ve eşitlikçi bir halk hareketi oluşturmak isteyenler için seçimlerle ilgili iki kaygı belirleyici olabilir:
Seçimlerle ilgili asıl soru da zaten burada düğümlenmektedir: Hangi seçenek bu “yolun önünü cüzi de olsa açabilir?” Bu yolun AKP’nin oluşturduğu İslamcı-otoriter rejimi halkın alt etmesinden geçtiği tartışmasız.
Emek merkezli solun siyasal oy potansiyelinin sahici bir seçim alternatifi oluşturmadığı ve İslamcı-otoriter rejimin giderek kurumlaştırıldığı koşullarda sosyalist solun seçeneği de aslında açık ve seçiktir: CHP’nin Kürt sorununda üstüne düşen görevi kavrayıp HDP ve sosyalist solla ittifaka gideceği günler gelinceye kadar “başta CHP ve HDP olmak üzere” mealli açıklamalar yaparak günü kurtarmaya çalışmak yerine, HDP’yi seçimlerde – dikkat s e ç i m l e r d e – destekleyerek ve barajı aşmasına katkıda bulunarak hem AKP’nin meclis gücünü sınırlamak hem de CHP’yi yontup gerçek bir alternatifi zorlamak, en azından CHP’nin yüzünü kısmen de olsa sola ve Kürt hareketine çevirmesini dayatacak bir baskı gücü oluşturmaktır.
Seçimlerde bunun dışında davranış, bildik durumun tekrarı olacaktır. Şu ana kadar kararsız tutumlar sonucu sosyalist tabandan CHP’ye giden oylar Türkiye’yi hiçbir şekilde demokratikleştirmediği gibi CHP’de en küçük bir sola açılımı da sağlamamıştır.
HDP’ye s e ç i m l e r d e verilecek destek, orta vadede Kürt özgürlük hareketiyle stratejik ortaklığı geliştirecek, emek, doğa ve özgürlük güçlerini CHP’yi de seçimlerde eritecek boyutlarda bir alternatif oluşturacak kararlı bir stratejinin parçası olarak da düşünmek gerekir. Bu alternatif ise ancak sokaktaki dayanışmayı büyüterek, örgütleyerek, kendi içine demokratik bir hareketi ülke çapında örerek mümkün olur.
Yunanistan’da Syriza’nın, İspanya’da, İtalya’da, Portekiz’de vs. solun büyümesinin yolu nedir? Her seçimde sosyal demokrasi ile ittifak arayışı ve görüşmeleri midir? Açıkça hayır: sosyal demokrasiyi de egemen neoliberal ittifakın parçası olarak sert bir şekilde teşhir eden ve bu şekilde halkın mücadelelerinde güven kazanıp umut ve heyecan büyüten cesur bir siyasi hattır. Kaldı ki CHP’ye sosyal demokratik parti demek için iyice kavram ve anlam kargaşası yaşamak gerekir. İçerisinde sola yatkın milletvekilleri ve idareciler varsa – ki var -, onlara da istifa edip Türkiye sosyalist, feminist, transsexual, ekolojik hareketlerinin Kürt özgürlük hareketi ile oluşturacağı bir ittifaka gelip katılmak ve hatta mümkün olduğunca fazla CHP’li katmak düşer. Öyle bir durumda CHP “bölücülüğü”, tarihsel onur kazandırır. CHP, Türkiye’de egemen rejimin bekçisidir, sanıldığı gibi laikliğin dahi bekçisi değildir. Laikliğin de gerçek bekçisi, yüzyıllık mücadelelerle yaratılan birikimlere sahip halktır, sadece odur. Bilinçli halk ise değişim istemektedir. Bu değişimin güçlü sesinin yaratılmasına hizmet etmeyen her oyalanma sorumsuzluk olur. Gezi de bu değişimin güçlü büyük çağrısıydı.
Türkiye’yi emek, özgürlük, demokrasi, doğa başlıklarında demokratikleştirecek ciddi bir alternatifin bu yoldan başka bir beklentiyle gerçekleşmesi toplumsal dengelere ve tarihsel tecrübelere aykırı hayalciliktir.
Türkiye solunun ciddi bir oy potansiyeli yoksa da mücadele tarihinden aldığı bir meşruiyeti ve etik ve psikopolitik gücü vardır. Bu güç, tüm özgün koşullarına rağmen komşuda yaşanan değişim rüzgarını pekala Türkiye’de de estirmek için iyi ve güçlü bir temel olabilir.
Kısaca bu zorlu tarihsel momentte yapılan seçimlerde solun oyları HDP’ye akmakla kalmamalı, barajı geçmesi için de çalışılmalı, açıktan destek verilmelidir.
Bu tutuma karşı en hafifinden “kaygı” olarak dile getirilen korkular ve kuşkular, şu argümana dayandırılmaktadır: Kürt özgürlük hareketi AKP rejimiyle, hatta daha dar bir çerçevede Öcalan Erdoğan ile müzakere yürütmekte, halkın devresinde olmadığı anlaşmalar yapmaya çalışmaktadır. Buradan başkanlık rejimi dahil Türkiye halklarının aleyhine sonuçlar çıkma ihtimali zayıf değildir. Nitekim AKP’nin desteklendiği süreçler de yaşanmıştır.
Doğrudur, elbette bu tür ihtimaller her an mevcuttur. Ulusal hareketlerin tarihleri başlangıçlarındaki mücadele programını giderek terk etmenin, hedeflerine ulaştıkları ölçüde mücadele ettiklerine benzer yapıları oluşturmanın da tarihidir. Bunu – öyle ümit ediyorum ki – Kürt halkının bilinçli güçleri de bilmektedir.
Kürt özgürlük hareketinin AKP ile halkların aleyhine anlaşmamasının önünde belli başlı engeller vardır: 1. Kendi tarihsel mücadelesi, 2. Mücadele içerisinde eğittiği başta kadınlar olmak üzere laik militan güçleri vs. Ancak önemli bir engel de Türkiye sosyalist hareketinin kendisini gerçekçi ve samimi bir stratejik patnerlik aşamasına yükseltmesi olabilir. Bu başarılamadığı sürece Kürt halkını barış için Türkiye devletiyle görüştüğünden dolayı kimsenin küçümsemeye hakkı yoktur, eleştirir, ama „savaşa devam edin“ deme sorumsuzluğu gösteremez.
Kürt halkı AKP rejiminin desteklediği IŞİD barbarlığını yaşadıktan sonra Suriye’den Diyarbakır’a, Van’dan Avrupa merkezlerine kadar İslamcılık konusunda daha duyarlı hale gelmiştir. Bu katliamların yarattığı bilinçlenme ve İslamcılık karşıtlığı da azımsanmamalıdır.
Kaldı ki bu argümanlar kanımca pek samimi değildir. „Başta CHP ve HDP olmak üzere“ denildiğine ve boykot çağrısı yapılmadığına göre, isteyen CHP’yi de seçer denilmiştir. CHP bölgesel-emperyal güçlerle az mı görüşme yapmaktadır? İhsanoğlu, bir ABD gezintisinde emperyal güç-cemaat toplum mühendislerinin kulak fısıldaması değil midir? Yarın CHP iktidarında başkanlık sistemi istenmeyeceğinin garantisi nedir? Başkanlık sistemi özünde bir Özal-Erdoğan rüyası değil, seçilmiş kurumların devlet işleyişindeki rolünü giderek daraltan neoliberal-otoriter devlet modelinin, yani yerli ve uluslararası sermayenin projesidir. CHP’nin bu sermaye önünde diz çöktüğünün kanıtları az mıdır?
Noktalayalım. Rojava’da IŞİD’e karşı HDP’yle birlikte insanlığı desteklemek ne kadar doğruysa, özellikle Rojava sonrası HDP’ye seçimlerde oy vermek de o kadar meşrudur.
HDP’ye oy vermeyi, „HDP ardına dizilmek“ vb. diye aşağılayıp suçlamak, solun henüz daha rasyonel bir tartışma kültürü kazanamamasına yorulabilir.
CHP’ye oy verip de bağımsız sosyalist kalmak ne kadar mümkünse, HDP’ye oy verip bağımsız sosyalist olarak kalmak da en az o ölçüde ve hatta çok daha fazla mümkündür.
Verbum sat sapienti!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.