Yasa polis barikatının kendisidir. Polis barikatıyla karşılaşmadan yasayla karşılaşılmış olunmayacağı gibi; polis barikatının önünde geri çekilmek de yasa karşısında geri çekilmektir Ülkemizde faşizm, metropol ülkelerdeki gibi aşağıdan yukarı iktidar olmamıştır. Emperyalizmle girilen ilişkilerin bir sonucu olarak, emperyalizm içsel bir olgudur ve faşizmi yukardan aşağıya devletin çekirdeğinden başlayarak kurar, kurumsallaştırır. Emperyalizmle ilişkilerin kesildiği devrimci bir süreç […]
Yasa polis barikatının kendisidir. Polis barikatıyla karşılaşmadan yasayla karşılaşılmış olunmayacağı gibi; polis barikatının önünde geri çekilmek de yasa karşısında geri çekilmektir
Ülkemizde faşizm, metropol ülkelerdeki gibi aşağıdan yukarı iktidar olmamıştır. Emperyalizmle girilen ilişkilerin bir sonucu olarak, emperyalizm içsel bir olgudur ve faşizmi yukardan aşağıya devletin çekirdeğinden başlayarak kurar, kurumsallaştırır. Emperyalizmle ilişkilerin kesildiği devrimci bir süreç yaşanmadıkça iktidarın krizlerine ve muhalefetin durumuna bağlı olarak açık, örtük şekiller alsa da faşizm sürekli olarak varlığını korur. Sömürge tipi faşizmin dönemsel yönetme ihtiyaçlarına göre değişim dönüşüm geçirmesi sonucu açığa çıkan çeşitli icra biçimleri, faşizmin gidip geldiği anlamına gelmemektedir.
AKP dönemi de faşizmin restorasyonu dönemidir.
AKP’nin iktidarda ilerleyiş sürecinin aynı zamanda emperyalizmin bir projesi olduğu siyasetle ilgili herkesin malumudur. AKP iktidarı sürecinde AB tarafından zorlanan çeşitli yasal düzenlemelere “demokratikleşme, özgürlüklerin genişletilmesi” nitelemelerinin atfedilmesi yukarda özetlemeye çalıştığımız perspektifin kavranamamasından ileri gelmekteydi. Bu yanılsama solda AB’ciliğin çeşitli tezahürlerini de üretti. AKP’nin yasal düzenlemelerini “düpedüz burjuva demokratik devrimi” olarak selamlayanlar dahi oldu. “Yetmez ama evet”in türediği zemin AB konusundaki “Emeğin Avrupa’sı” yaklaşımının sonucu olan bu “havetçi” tutumdu. Bu yazı açısından zorunlu olmasa da bu konuya değinilmiş olmasının nedeni, bu hatalı kavrayışların faşizme karşı mücadelede de hatalı yaklaşımlar üretmesidir. Faşizm protesto edilir ancak sadece protestoyla faşizme karşı mücadele edilemez.
AKP’nin “iç güvenlik yasa taslağı”na neden ihtiyaç duyduğunu uzun uzun anlatmaya gerek yok sanırım. Esas nedenin, gerici neoliberal diktatörlüğü, halk muhalefetinin yıkıcı sonuçlarından korumak olduğunu söylemek yeterli. Ancak halihazırda hiçbir hukuki bağlayıcılık tanımayan Erdoğan’ın icraatları da Meclis’e sunulan yasa da sadece halk muhalefeti ve onun gerçekleştiği sokağı baskı-kontrol altına almakla yetinmeyip, parlamenter muhalefeti de baskı altına almak perspektifine sahip olduğundan muhalefet partileri de bir tür meclis direnişi gerçekleştirmektedir. Ancak sömürge tipi faşizmin AKP döneminde parlamenter muhalefet (1950’li yılları saymazsak) çok partili rejimin en etkisiz/işlevsiz dönemini yaşamaktadır. Dolayısıyla parlamentodaki direnişin yeni faşist yasalarının çıkmasını engelleme şansı zayıftır ve iş sokağa yani halkın doğrudan demokratik direnişine/kalkışmasına bağlıdır.
Sokak ne âlemde?
“İç Güvenlik Yasası” adıyla meclise sunulan yasaya karşı gerçekleştirilen çeşitli eylemlerin etkili olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değildir.
Bazen kitlesel düzeylere de varabilen bu eylemlerde kitlenin bir yerde toplanıp yürüyerek ya da yürümeden polisin izin verdiği sınırlar içerisinde protesto yapıp dağılması ya da ne işe yaradığı belli olamayan “basın açıklaması” yaparak dağılması ne iktidar üzerinde bir baskı kurabilmekte ne de yeni eylemliliklerin önünü açmaya yaramaktadır. Ne de bir programa, takvime sahiptir. Bu da kitlelerde bir şey yapılabileceğine dair inancı zayıflatmaktadır. Bu duruma son verecek girişimlere acilen ihtiyaç var ve bu doğrultuda atılacak her adım ‘hegemon’ politik ve emek, meslek, örgütlerince meşru karşılanmalı, önü kesilmemelidir.
Yeni faşist baskı yasalarına karşı eylemlerin bugünkü en önemli zafiyetini şöyle sıralamak mümkündür: Kimi partilerin sonrası olmayan ve sınırlı ittifaka dayalı eylem zeminleriyle yetinmeleri; eylemlerin örgütlenişinde yeterli eforun harcanmaması ve zayıf kalması; polis barikatı karşısında dağılması veya barikatla hiç karşılaşmaması.
Oysa yasa polis barikatının kendisidir. Polis barikatıyla karşılaşmadan yasayla karşılaşılmış olunmayacağı gibi; polis barikatının önünde geri çekilmek de yasa karşısında geri çekilmektir. Kitle polis barikatını geçerse yasa geçmez; kitle polis barikatını geçemezse yasa geçer. Denklem bu kadar basittir. Yasa ayrı polis barikatı ayrı şey değildir. Bu nedenle polis barikatıyla kitlelerin arasına ‘eylem komitesi’ veya ‘inisiyatif’ sıfatıyla barikat kurma tarzı derhal terk edilmelidir. Haziran İsyanı bu konuda yeterince derslerle doludur.
Ayrıca yeni faşist baskı yasalarını, geçse dahi gayrimeşru hale getirmek ve uygulanamaz hale getirmek bu süreçteki direnişlerin gücüyle mümkün olacaktır. Faşizme karşı birlikte mücadele, ortak direniş sadece söylemlerde kalamaz, bugünün acil pratik görevidir. Şimdi, direnecek zamandır.
* Samut Karabulut
Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.