Barbarlığı, yağmacılığı, talanı, hukuksuzlukları, monarşiyi, israfı ve din imalatçılığını Rönesans zanneden “aydın sınıfı”. Yazıklar olsun Gök kubbenin altındaki kötü ruhlar misali sarmalamışlar ülkeyi. Önce küstah Kemalistler şimdi ise hokkabaz Ortodoks İslamcılar. Çekirge afetine maruz kalmış tarlaya çevirdiler bu toprakları. Her türlü cambazlık, jakobenlik ve kalpazanlığı ektiler bu topraklara. Engels’in deyimiyle ülke, birbirinin lafını dinlemeden çene […]
Barbarlığı, yağmacılığı, talanı, hukuksuzlukları, monarşiyi, israfı ve din imalatçılığını Rönesans zanneden “aydın sınıfı”. Yazıklar olsun
Gök kubbenin altındaki kötü ruhlar misali sarmalamışlar ülkeyi. Önce küstah Kemalistler şimdi ise hokkabaz Ortodoks İslamcılar. Çekirge afetine maruz kalmış tarlaya çevirdiler bu toprakları. Her türlü cambazlık, jakobenlik ve kalpazanlığı ektiler bu topraklara. Engels’in deyimiyle ülke, birbirinin lafını dinlemeden çene çalan bir ventrus (şiş göbekler) yığınına döndü.
Sürekli bir tılsımlı göz yönetiyor bizi. Hep koruyor ve kolluyorlar. Eskiden cumhuriyetin mağrur bekçileri (Kemalist generaller) Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak adı altında her 10 yılda bir, bize “güven” veriyorlardı, şimdi ise İslam’ın mukaddes bekçileri İslami nizamı korumak ve kollamak adı altında “güven” tazeliyorlar. İki cepheye de minnettarız. “Türkçülük ve İslamcılık” kardeşlik tohumlarını ekiyor, bize paha biçilmez bir ünsiyet kazandırıyor. Gururumuzu okşuyorlar ve bizi ihya ediyorlar. Hepsi birer Mesih.
Önce tutunum ideolojisi olarak milliyetçiliği aşıladılar bize. “Türk olun ve birbirinize sıkı tutunun” dediler. Baktılar tutunamıyoruz çaresini hemen buldular: “Müslüman olun o zaman daha sıkı tutunursunuz” dediler. Çok ileri görüşlülermiş bu herzekar sürüler. Bakın şimdilerde birbirimize çok iyi tutunmuş vaziyetteyiz. Artık derdimizin devası belli: din. Emir verene iman edin ve itaat edin yeterli. O, sonsuz gücün yeryüzündeki gölgesi.
Siyah başlı kocaman sivilceler gibi bu topraklarda türeyen güruhun yüce sadakat odakları hiç bitmedi. Önceleri tapınması gereken yüce sadakat odağı “ulus”tu. Onun uğruna farklı etnik yapılar, giyotinden geçirilirdi. Şimdinin yüce sadakat odağı ise “tanrı”. Atatürkçü nesilden dindar nesile “muazzam” bir ilerleme. Ancak bu geçişte yüce sadakat odakları bir mübareze içinde. Toplum bunalım geçirmekte; davranış bozuklukları, kişilik sorunları, aşırı suçluluk ve sadakat hissi. Şişeden Yavuz Bingöller, Etyen Mahçupyanlar ve Alev Alatlılar çıktı. Nepotizm ve hedonizm adına cömertçe harcanan sanatkâr, siyasi ve edebi kişilikler.
Roboski katliamının baş sorumlusu, Gezi’de katledilen 10 kişinin tetikçisi, binyılın en büyük yolsuzluğunun baş mimarı hukuk tanımaz, nobran ve gümrah bir adamın mitomanik eylemlerine tinsel anlamlar yükleyen Yavuz Bingöl, Etyen Mahçupyan ve Alev Alatlı’nın söylemleri siyasal şarlatanlık, sanatkâr soytarılık ve edebi şaklabanlıktan öteye geçemez.
Üç ayrı cenahın numuneleri, yeni sadakat odağına duydukları kölelik veya mutlak bağlılık sevinçlerini dışa vuruyorlar. Gassalın önünde meyyit olmuş zevattan Alev Alatlı’ya göre son 12 yıldır Rönesans yaşıyormuşuz. Ne büyük bir deha ama! İdari mahkemeye rağmen saray yaptıran, arsızca oturup bin liralık altın bardakta su içen, iptidai yüzde 10 barajının arkasına sığınarak halkın iradesini gasp eden bir adama edebi dalkavukluk yapmak kadar aşağılık bir durum olamaz. Rant uğruna kesilen binlerce zeytin ağacı, ırmakları zehirleyen sayısızca HES ve kaçak yapılan debdebeli bir saraydaki süt banyosu Alatlı’nın ruhunu okşamış. Barbarlığı, yağmacılığı, talanı, hukuksuzlukları, monarşiyi, israfı ve din imalatçılığını Rönesans zanneden “aydın sınıfı”. Yazıklar olsun.
Ya Mahçupyan’a ne demeli! Sadık kaldığı, totemleştirdiği, İslam’ın koruyucu lideri gözüyle baktığı ve hala “demokratik zihniyetine” güvendiği o adam daha birkaç ay önce Ermenilere ithafen “Afedersiniz ama bana Ermeni bile dediler” demişti. Agos Gazetesi’nin sabık Genel Yayın Yönetmeni Mahçupyan, çok memnun gözüküyor. Gözlerinde o statükocu gülücük hiç eksik olmuyor. Üzengi ağası olmaya alışmış bir ruh hali. Efendilerini hiç “mahçup” etmemişe benziyor. Bir programda palalı efendisine övgüler yağdırmış, gerekirse başkanlığa bile geçilebileceğini müjdelemişti. Ya emek ya devletten yanasınızdır. Mahçupyan, tercihini emeği köleleştiren güçten yana kullandı.
Kısacası hastalıklı Kemalistler ve yağmacı siyasal İslamcılar çok kültürlü ve kimlikli bu ülkeyi Augeas ahırına çevirdiler. Yapılması gereken üçüncü blok (sol, sosyalist, sosyal-demokrat tüm fraksiyonlar) olarak iktidara gelip bu ahırı ve içindeki birikmiş pislikleri bertaraf etmektir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.