Yüzde 10 seçim barajının bir adaletsizlik olduğu ve AKP’ye haksız siyasal kazanç sağladığı doğru. Ama bu doğruyu dile getirirken; demokrasi, halkın siyasete katılımı ve sol siyaset önündeki asıl engelin seçim barajı değil, sandık siyasetinin kendisi olduğu unutulmamalı. AKP’li yıllarda sol, sokak siyaseti ile önemli başarılar elde ederken sandık siyasetini esas aldığında ise iktidarı sevindiren hezimetler […]
Yüzde 10 seçim barajının bir adaletsizlik olduğu ve AKP’ye haksız siyasal kazanç sağladığı doğru. Ama bu doğruyu dile getirirken; demokrasi, halkın siyasete katılımı ve sol siyaset önündeki asıl engelin seçim barajı değil, sandık siyasetinin kendisi olduğu unutulmamalı. AKP’li yıllarda sol, sokak siyaseti ile önemli başarılar elde ederken sandık siyasetini esas aldığında ise iktidarı sevindiren hezimetler yaşadı. Sokak siyaseti kitleleri siyasetin aktif öznesi kılarken sandık siyaseti onları seçmene yani pasif birer destekçiye indirgeyerek kitle pasifikasyonuna hizmet etti.
Parlamenter sol her seçimde azalan yüzde-sıfır-küsurluk oyunu toplamda yüzde 1’in üstüne çıkaramazken 15-20 sosyalist partiye ufalandı. Ayrıksı bir örnek olarak Halkevleri ise bu süreçte neoliberalizme karşı hak mücadeleleri temelinde sistemin mağdurlarını devrimci özneye dönüştürmeyi hedefleyen bir politik çizgiye öncelik verip “tek yol sokak” diyerek, gerileyen sol içinde ileriye doğru gelişim gösteren bir istisna olabildi.
Sandıkta yenilen neydi?
ÖDP 1996’da büyük beklenti yaratarak kurulduğunda klasik bir seçim partisi olmanın ötesine geçeceği iddiasını dile getirdiyse de, araç amacı da belirledi. 1999’da katıldığı ilk seçimde yüzde 0,8 oy alarak kaybettiğinde ise gerçeğin soğuk duvarına çarptı.
90’ların ikinci yarısında sosyalist harekete damgasını vuran seçim partileri, 2002 genel seçimlerinden tam bir hezimetle çıktı. Sosyalist hareketin neredeyse tüm birikimini teslim alan “yasal particilik” bu seçimle yenilgisini de itiraf etmek zorunda kaldı.
Öte yandan “yenilen sol değil reformizmdir” diyerek, seçimlerin hemen ardından, Irak savaşına karşı militan bir sokak mücadelesi yükseltenlerin de belirleyici katkılarıyla yükselen savaş karşıtı hareket, tezkerenin reddedildiği 1 Mart 2003’te AKP’ye ilk yenilgisini tattırdı.
2004’te başlayıp, AKP’nin Taksim’i emekçilere açmak ve 1 Mayıs’ı tatil günü olarak kabul etmek zorunda kaldığı 2010’a kadar yükselen 1 Mayıs mücadeleleri AKP’nin bir diğer yenilgisidir. Taksim’in siyasal anlamını güncelleyen bu süreç Haziran İsyanı’nı hazırlayan temel unsurlar arasında yer almaktadır.
Güz 2009’da bu kez tarihin en kitlesel Alevi mitingleri gerçekleşmiş, üstelik bu kez sistem içi güçlerin yarattığı hayal kırıklığı nedeniyle sistem karşıtı karakteri daha önde bir Alevi topluluğu, devletçi değil muhalif bir dille sokağa çıkmıştır. Alevi örgütü yöneticileri, sokağa dönük çağrılarına icabet eden etkileyici kitlelerin sandıkta da bir karşılığı olacağını düşünmüş olacak, evvela EDP’de daha sonra CHP’de bir siyasi maceraya girişmişlerdir. Sonuçta bu girişimler, onları parlamentoya sokamadığı gibi hareketi de zayıflatmış, bölmüş, etkisizleştirmiştir.
2011 genel seçimleri sürecinde bütün bir parlamenter sol Erdoğan’ı “Tek yol sokak tek yol devrim” sloganlarıyla karşılayan Hopalılar ve panzerin üstüne çıkan kadın kadar rahatsız edememiştir.
İsyan ve sandık
2013 Haziran İsyanı ise iktidarı ölümcül bir şekilde yaralamış ama öldürememiş, Erdoğan da yaralarını sarmak için hasımlarını kendi sahasına, sandığa çağırmıştır. Peş peşe gelen üç seçimin öncesinde gerçekleşen İsyan karşısında AKP sokağın rövanşını sandıkta almaya, AKP’nin sistem içi hasımları ise İsyan’ı sandığa tahvil etmeye çabalamıştır. AKP’nin ezemediği ancak geri çekilmeye zorladığı İsyan’ın örgütsel-siyasal bir karşılığının bulunmaması nedeniyle Cemaat’inden CHP’sine pek çok düzen gücü İsyan’ın birikimini çalmaya heveslenmiş ancak sandıkta yine yenilmiş, yenilginin İsyan’ın da yenilgisi olduğuna dair bir algı yayılmıştır.
Haziran 2015 seçimlerine doğru
Sokak neoliberal talana karşı kent ve doğa hareketleri ile, güvencesizliğe karşı işçi hareketleri ile, gençlik hareketleri ile İsyan’a can veren temel dinamikleri diri tutarken, gözü esas olarak sokakta değil sandıkta olan parlamenter odaklı düşünüş, şimdi de AKP’nin seçim başarısını, parlamenter muhalefetin seçim yenilgisini ve parlamenter solun krizini temel alan bir siyasal denklem tarif etmekte, genel seçim sürecinde felaket tellallığı yaparak kitleleri seferberliğe çağırmaktadır.
2002 seçiminde yenilen sosyalizm değil reformizmdi. 2007 ve 2011 seçimlerinde yenilen laik kentli sınıflar değil ulusalcılıktı. 2014 yerel seçimlerinde yenilen İsyan değil Cemaat-CHP ittifakıydı. Ama hepsinde de sol, sosyalizm, isyan adına hareket eden sandık siyasetçileri sokakta mücadele eden kitlelere “AKP kazandı, biz yenildik” diyerek AKP iktidarının meşruluğunun, parlamento dışı siyaset yollarının gayrimeşruluğunun ya da anlamsızlığının propagandasını yapıp kitle pasifikasyonuna hizmet ettiler.
2015 genel seçimlerinde de İsyan’ın, sokağın, sosyalizmin bir başkasının yenilgisine ortak edilmesine izin veremeyiz. Bu açıdan, yine yeni parlamenter umutların pompalanacağı, halkın parlamenter siyasete ilgisinin doğal olarak yoğunlaşacağı, sosyalistlerin seçimin ertesinde ne yapacağı meçhul “hısımlara” eklemlenmeye zorlanacağı zorlu bir seçim sürecinde; sokakta seçimden önce de sonra da kesintisiz süren sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarını ve seçim ertesinde karşılaşılacak gerçek koşulları esas alan bağımsız bir çizgi izlemek kaçınılmazdır. Sel gidecek kum kalacaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.