Kör piyasa ekonomisi, kâra dayalı eğitim kurumları ve din, yeni Rusya’nın karakteristik üç unsuru haline geldi. Kapitalizm varsa din de kaçınılmaz olarak vardır. Balın olduğu yerde sinekler eksik olmaz
Kör piyasa ekonomisi, kâra dayalı eğitim kurumları ve din, yeni Rusya’nın karakteristik üç unsuru haline geldi. Kapitalizm varsa din de kaçınılmaz olarak vardır. Balın olduğu yerde sinekler eksik olmaz
Bolşevikler sayesinde cehaletin tımarhanesinden (Çarlık) kurtulan Sovyet işçi ve köylülerinin büyük bedeller ödeyerek inşa ettiği Sovyet eğitim modeli hala tartışılmaktadır. Birey üzerindeki Rus Oblomovculuğu ve kilisenin teolojik hegemonyasını (lanetli ve hüzünlü bir hurafecilik) bertaraf eden Sovyet yönetim aygıtı, devrimin ilk yıllarından itibaren ülkede zorunlu ve parasız eğitim politikasını hayata geçirmiş, cinsiyet farkı gözetmeksizin herkese eşit eğitim olanağı sağlamaya çalışmıştı. Çarlık tipi klerikalizm çökmüş ve yerine Sovyet tipi sekülarizm, eğitim alanında söz sahibi olmuştu. Artık eğitim de üretim araçları gibi toplumsallaşmıştı. Eskiden sadece toprak ağası ve aristokrasi veletlerinin tekelinde olan, kadınlara “cennetteki meyve ağacı” misali yasaklanan eğitim toplumun tüm bileşenleri arasında parasız bir şekilde paylaştırıldı. Kısa sürede entelektüel sınıf büyüdü ve monarşist zulmet kısmen sona erdi. Nietzsche’nin terennüm ettiği gibi karanlığına yıldız doğurttu insan.
Çarlık döneminde 91 yüksek eğitim kurumunda yaklaşık 112 bin öğrenci eğitim görürken Sovyet döneminde, 1938-40 yılına ait bir istatistiğe göre 600 yüksek eğitim kurumunda 560 bin öğrenci tahsil görmekteydi. Bu şekilde sistem ve birey arasındaki geleneksel “otokratik korku” ilk yıllarda yerini “sovyetik güvene” bırakmıştı. Çarlık döneminin etnosantrik ölü kafaları (caput mortuum) Sovyet eğitim modeliyle bir bakıma ihya olmuş ve tenkitçi bir anlayışa kavuşmuştu. Her ne kadar Stalin dönemindeki Rusifikasyon, sürgün furyası ve Moskova duruşmaları bireyi sisteme yabancılaştırıp yeni bir korku mekanizması yarattıysa da ilk 40 yıllık periyotta, geleneksel-muhafazakârlaştıran eğitim telakkisine ölümcül darbe vurulmuştu. Artık homo sovieticus tecessüm etmişti. Felsefe ve ekonomo-politik yeni eğitim politikasının değişmez iki nosyonuydu. Yani tarihsel sürece, doğanın yasalarına, üretim ilişkilerine, zihinsel ve maddi üretim araçlarına sınıfsal bakış açısı kazandıran iki önemli öğretiydi. Türkiye’de güya Kürtleri “uygarlaştırmak (Türkleştirmek)” için Köy Enstitüleri açılırken Sovyetler Birliği’nde okul öncesi süreçte çocuklara ortak yaşama kültürü aşılanmaktaydı. Her ne kadar etnik kimliklerin entegrasyonu ve adaptasyonu birçok etnisite ve Sovyet Kürtleri açısından infialle (Riya Teze gazetesinin kapatılması, Kürt aydınlarının milliyetçilikle suçlanarak tevkif edilmesi, Kürt isyanlarının “emperyalist oyun” olarak algılanması, Kürtçe eğitimin yasaklanması, Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Kürtlerinin sürgünü) sonuçlanmış olsa da toplumsal alandaki ideolojik dönüşüm göz ardı edilemez.
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Moskova’ya yaptığı bir seyahatte edindiği izlenimleri rapora dökmüş. Mezkûr rapora göre 1936’da okuma yazma oranı yüzde 90 ve ilkokul öğretmenlerinin yüzde 90’ı kadın. Çarlık döneminin ataerkil burjuva ve aristokratik aile düzeninde hiçleştirilen kadının konumu tamamen değişti. Ücret yasası devam ettiyse de kadın, erkeğin ev kölesi olmaktan kurtuldu. Marksist-Leninist ilkeleri esas alan eğitim programında tarih hayaletler, periler, huriler masalı olmaktan çıktı ve sınıf savaşımı tarihi adını aldı. Çarlık döneminin tanrı tacirleri, din bezirgânları ve mistisizm imalatçıları Sovyet eğitim modelinde paralize oldular. Eğitim politikasındaki felsefik transformasyon Kruşçev, Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov’un son dönemine kadar olumlu ve olumsuz yönleriyle devam etti. Ancak 1991 yılındaki ideolojik çöküş dogmatik, ezberci, ücretli, metalaşmış eğitime geçişi hızlandırdı. En önemlisi dinsel ritüellerin yeniden iltihak ettiği bir eğitim politikası yürütülmeye başlandı. Lenin’in belirttiği gibi balı bozan safra misali meydana çıktı. Post-Sovyet liberal birey toplu iğnenin üzerinde dans eden meleklere, ibadet ederken ellerini ovuşturan sineklere, zemzem suyu içerken öksüren örümceklere bile inanmaya başladı. Kör piyasa ekonomisi, kâra dayalı eğitim kurumları ve din, yeni Rusya’nın karakteristik üç unsuru haline geldi. Kapitalizm varsa din de kaçınılmaz olarak vardır. Balın olduğu yerde sinekler eksik olmaz. İki nosyonun eğitim politikasında belirleyici hale geldiği yeni Rusya’daki teolojik soslu oligarşik iktidar, halkın sırtında bir kambur gibi. Tıpkı yeni Türkiye’deki muhafazakârlaştıran İslamcı eğitim aygıtına benzer. Bir taraftan siyer dersleri, imam hatipler, zorunlu din dersleri diğer taraftan yok edilen binlerce zeytin ağacı, kaçak saraylar, yolsuzluklar ve rüşvet. Ne ulu bir bütünlük ama! Tevfik Fikret’in haykırdığı gibi “Bir devr-i şeamet; yine çiğnendi yeminler, çiğnendi yazık! Milletin ümmid-i bülendi”.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.