İddiamızı yineliyoruz: Tuzluçayır artık politik bir halk hareketinin yaratılabileceği adreslerden biri haline gelmiştir!
Sol mahalleler dosyamızda Tuzluçayır’ın ilk bölümünde söylediğimiz “Mahallede ağırlığı en fazla hissedilen örgüt Halkevleri” cümlesi bir iddia değil, tespitti. Halkevleri Mamak’ta köklerinden aldığı güç ve neoliberal kentsel yağma politikalarına karşı hak mücadeleleri ekseninde geliştirdiği öz savunma hareketleriyle biriktirdiği devrimci dinamizmi Haziran İsyanı’nda ve Cami-Cemevi Direnişi’nde açığa çıkardı.
Bu birikim, polislere marketleri dahi dar eden ve barikata kol kola yürüyen mahalle gençlerinin militan karakteri ile Ethem Sarısülük Kütüphanesi’nde nüvesi görülebilen toplumsal mülkiyetin inşası deneyimini de arkasına kattı.
Öyleyse iddiamızı yineliyoruz: Tuzluçayır artık politik bir halk hareketinin yaratılabileceği adreslerden biri haline gelmiştir!
İlk olarak Birikim dergisinde Yasin Durak söz etti onlardan[1]. Ardından İnönü Alpat, “Ankara’daki turuncu bayrakların ‘esbab-ı mucibe’si” olarak onları anlattı[2]. “Angara bebeleri” dedikleri o gençler elbet salt bir iki yazının konusu olmadı. Direniş günlerinde yaptıkları ve yapamadıklarıyla kendilerinden bolca söz ettirdiler.
Yapılmış tespitlere benzerlerini katmak değil meramımız. Bu defa Tuzluçayırlı gençlerin politikleşme eğilimlerine dair soru işaretlerine yanıt bulmak için gidiyoruz Tuzluçayır’a.
Güvencesizlik, işsizlik, savrulmuşluk
Tuzluçayırlı gençlerin kimisini henüz otobüsten indiğimiz Tuzluçayır Lisesi’nin duvarında otururken buluyoruz. Meydanı gürültülü bulan için muhtarlığın çevresi vazgeçilmez nokta. Bazısı daha yukarıda, Tekmezar Parkı’ndaki genç nüfus yoğunluğuna yönelmiş, bazısı ise sokak aralarında voltada.
Gençlerin mahalledeki varlığı sabah ve akşam arasında ciddi bir fark barındırmıyor, çünkü içlerinde liseyi hasbelkader bitirip güvencesiz olarak organize sanayide, anasının/babasının dükkanında, geçici/gündelik işlerde çalışanlar kadar işsizler de var. Yegane mülkü, aileden kalan ve ancak modifiye edildiğinde sahiplik hissi kazandıran arabası olan azınlığı da dahil edersek proleterleştiğini farkında olmayan o koca işçi kitlesi işte tam karşımızda.
Hal böyleyken bir örgüt bu gençler için ne ifade edebilir ya da ne vaat edebilir? Tam da bu noktada araya Halkevleri giriyor. Halkevleri, özellikle de isyandan sonra tüm bu gençler için eksiğiyle gediğiyle bir tabeladan daha fazla anlam taşıyor.
‘İsyandaki tespitimizi Tuzluçayır doğruladı’
Kendisi de o Tuzluçayırlı gençlerden olan ancak şimdilerde mahallede “Halkevci” kimliğiyle öne çıkan Hamza Doruk Yıldırım ile konuşuyoruz. Tuzluçayırlı gençler için Halkevleri’ni neyin farklı kıldığını soruyoruz. Haziran İsyanı’na bağlıyor ve yanıtlıyor:
Haziran İsyanı’na dair bir sürü tespit yapıldı. Kimisi basit bir toplumsal patlama olarak gördü, kimisi sınıf ile bağdaştıramadı. Kimisi ise ulusalcı ya da liberal eğilimleri törpülemeyi dert edindi, kitleyi ajitasyonla sola çekmeye çalıştı. Sonuçta bu yaklaşımların hiçbirisi başarılı olamadı.
Biz ise daha en başından ‘sınıfsal bir isyan’ dedik. İsyanın yıllardır yığınak yaptığımız hak mücadelelerinden patladığını gördük. ‘Bu daha başlangıç’ sloganını boşuna atmadık. ‘Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ diye boşuna demedik. Direnişi süreklileştirmeyi ve büyütmeyi hedefledik. Ona göre adımlar attık, ona göre ilişkiler kurduk. Cami-Cemevi Direnişi hamlelerimizin sağlaması oldu.
‘Yaşamlarına müdahale etmeden olmaz’
“İyi ama nasıl?” diye soruyoruz, yanıtlıyor Doruk:
Mesele Halkevi’ne üye yapmanın, eyleme çağırmanın ötesinde. Gençlerin hepsiyle bir ilişki kurmaya çalışıyoruz. Uyuşturucu kullananıyla da, alkol kullananıyla da, internet kafede takılanıyla da. Barikatları güçlendirenler bu gençlerdi çünkü. Onların yaşamının içinde olmaya, o yaşama müdahale etmeye çalışıyoruz. Halkevi’nde sosyal, kolektif, dayanışmacı bir yaşam olduğunu göstermeye gayret ediyoruz.
Tabi ki bir insanın yaşamını değiştirmek o kadar kolay olmuyor. Doruk, “uyuşturucu kullanma”, “parkta içki içme” gibi uyarıların, Halkevcilere saygısından “peki” deyip giden gençler için kalıcı bir çözüm olmadığına dikkat çekiyor.
Bir de çevresinde her daim birkaç kişiyi görebileceğimiz mahallenin “ağabeyleri” var. Onlar direnişin ilk günlerinde önce bir kenara çekilmiş. Ne zaman ki “dünkü veletler” polise taş atar hale gelmiş, o zaman sarsılan iktidarlarını yeniden tesis etmek için direnişe uyum sağlamışlar. “Bu mahalle benim, en iyi taşı ben atarım” hissiyatı korkularını, yorgunluklarını bastırmış. Onur Buluşması’ndan Çapulcu Olimpiyatları’na her hamlede gençliğin karakteri gözetilmiş.
Marketten polis kovma, küçük bir örnek
Yaşama dair isyanlarını Halkevi çevresinde politikleştirebilen Tuzluçayırlı gençlerin marketten polis kovması büyük yankı uyandırdı. O eyleme imza atanlardan Anıl’a olayı anlattırıyoruz. Polislerin markette olduğunu haber alır almaz gittiklerini ve neler olabileceği üzerine fazla da düşünmeden hareket ettiklerini söylüyor.
Anıl’ın aktardığına göre marketteki eylem, küçük bir örnek. Mahalledeki gençler daha önce de meydanda gördükleri polisleri bir aşağı semt Abidinpaşa’ya kadar kovalamış.
Oy var, güven yok
Gençler, politik olsun olmasın kendisini sokakta var ediyor etmesine de, ya sandık? Anadan babadan ne kadar oluyorsa o kadar CHP’liler. Mansur Yavaş ve Ekmeleddin İhsanoğlu’na istemeye istemeye oy veren de var, küfreden de. Yine de direnişten sonra (seçimden sonra değil) CHP’ye ve parlamenter demokrasiye duyulan güven tam anlamıyla sarsılmış. CHP’ye umut bağlamıyorlar. Halkevi’nin diğer Anıl’ı durumu tek cümleyle özetliyor: “Abi ben şu bir yılda bi şey öğrendimse, o da CHP’nin hiçbir şeyi öğrenmediği.”
Hak mücadeleleri biriktirdi
Halkevleri’ni Tuzluçayır’da güçlü kılan sebep 2007’den bu yana çeşitli başlıklar altında AKP iktidarı ve Melih Gökçek ile doğrudan bir çatışma zemini yaratan hak mücadeleleri pratikleri. İşte o deneyimlerden birkaçı:
Ethem Sarısülük Kütüphanesi: Bir toplumsal mülkiyet deneyimi
Haziran İsyanı, aynı zamanda neoliberalizmin yaşamın hemen her alanında özel mülkiyeti dayatmasına karşı da bir isyandı. Toplumsal mülkiyet, söz ve karar hakkıyla iç içe geçerek Gezi Parkı’ndan park forumlarına kadar isyanın her aşamasında yer aldı. Toplumsal mülkiyeti inşa deneyimlerinin Tuzluçayır ayağını bir “kamulaştırma” eylemi olarak Ethem Sarısülük Kütüphanesi’nin kuruluşu oluşturdu.
1970’li yıllarda Dev-Genç’liler tarafından planlanıp Mamak halkının dayanışmasıyla inşa edilen fakat 12 Eylül faşist cuntası tarafından kapatılarak belediyeye devredilen eski Halkevi, direniş günlerinde halk tarafından geri alındı. 33 yıllık bir hesabı kapatan Halkevciler, geri adlıkları binalarını kütüphaneye dönüştürdü ve Ankara direnişinde katledilen Ethem Sarısülük’ü adına taşıdı.
Kütüphaneyi açtıkları günden bu yana hakkını verecek bir çalışma yürütemediklerini söyleyen Halkevleri üyeleri, ekim ayı itibariyle yeni bir program çıkardı. Programa göre yeni dönemde park ile bir aradalığı değerlendirilecek kütüphanede eğitim çalışmaları, ilköğretim destek kursları, film gösterimleri, drama çalışmaları, atölyeler ve söyleşiler gibi bir dizi etkinlik yapılacak.
[1] http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=978
[2] http://www.sendika.org/2013/09/ankaradaki-turuncu-bayraklarin-esbab-i-mucibesi-inonu-alpat/
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.