Gezi’de polis saldırısının en şiddetli olduğu iki gece on binlerce Gazilinin otoyola çıktığı duyulmuş, “Merak etmeyin, Gazi geliyor” denmişti. Aslında biraz merak etmekte fayda var. Merak ettik, Gazi’ye gittik
Sol mahalleler dosyamızda ikinci durağımız İstanbul Gazi Mahallesi. Mahallenin 1970’lerin başında kırdaki çözülmenin yarattığı ilk göç dalgalarıyla kuruluşunu, devrimcilerin “her gece bir gecekondu” yaptığı günleri, 12 Eylül’ü karşılayışını, 1990’larda bu kez kirli savaşla zorla göçürülen Kürt nüfusun mahalleye eklemlenişini, Gazi İsyanı’ndan Gezi İsyanı’na toplumsal hareketlenmelerini bu süreçlerin canlı tanıkları ve özneleriyle konuştuk. Bir yandan Gazi’ye özel polis şiddetinin, bir yandan kentsel dönüşüm, temel hizmetlerin piyasalaştırılması ve yoksulluğun, bir yandan da toplumsal çürümeyi kışkırtan çete-mafya ilişkilerinin kuşatması altındaki Gazi, iç ve dış sorunları eksik olmayan büyük bir devrimci potansiyelin adresi. Bu potansiyel Gezi’de birkaç kez on binlerce kişinin otoyola inip Taksim’e doğru yola çıkmasıyla heyecan yaratmıştı. Gittiğimizde gördük ki Gezi, Gazi’yi de değiştirmiş. Elbette sorunlar ortadan kalkmamış ama Gazililerin ufku daha da genişlemiş, parklar daha da renklenmiş, mücadele daha da çeşitlenmiş
Gazi Mahallesi diye bildiğimiz ve bugün resmi olarak 4 mahalle (Gazi Mahallesi, Zübeydehanım Mahallesi, 75. Yıl Mahallesi, Yunusemre Mahallesi) içinde 200-250 bin nüfus barındıran bölge, 1970’lerden bu yana biri Alevi diğer Kürt ağırlıklı iki göç dalgası ile oluştu. İlk göç dalgasında kırın çözülmesi, ikincisinde kirli savaş etkili oldu. Gazililer böyle proleterleşince, proleter sınıf kimlikleri ile Alevi ve Kürt kimlikleri iç içe geçti. Mahallenin ruhu, 40 yıldır devrimci mücadelede yaşamını yitirenlerin kolektif hafızada yer eden izleriyle oluşan siyasi gelenekler ve devrimci romantizm ile harmanlandı. Ancak yaşamın her alanında gerçekleşen sermaye saldırıları altında devingen sınıf mücadelelerinin odağındaki mahallenin politikleşmesini basit bir romantizmle tanımlamak mümkün değil.
Gezi Parkı’nda polis saldırısının en şiddetli olduğu iki gece (11 ve 15 Haziran 2013) on binlerce Gazilinin otoyola çıktığı duyulmuş ve “Merak etmeyin, Gazi geliyor” denmişti. Aslında biraz merak etmekte fayda var. Merak ettik, Gazi’ye gittik.
Pazar sabahı Yeni Karakol durağında inip, duvarlarında kızıl bayrakların dalgalandığı içinde pek çok devrimcinin mezarının yer aldığı mezarlığı geçtikten sonra mahalle ile Alibey Barajı arasındaki ormanlık alana geçiyoruz.
Gazi İsyanı’nın ve kayıplar mücadelesinin efsane isimlerinden Hasan Ocak’ın mezarının hemen yanında bir kızıl bayrak…
Haftasonları yalnızca Gazililer değil, diğer mahallelerden pek çok insan da piknik için ormana geliyor. Belediyenin iki yıl önce paralılaştırmak üzere düzenlediği ormanlık alanın girişine turnikeler konmuş ancak yaya geçişi parasız. Araç girişi paralılaştırılsa da henüz yaya girişini paralılaştırmaya cesaret edememişler.
Piknik alanında emekli işçi Ali Kavak’la buluşuyoruz. 43 yıldır, yani Gazi Mahallesi kurulalı beri burada yaşıyor. Sivas’ın Hafik ilçesine bağlı Kabalı Köyü’nde dünyaya gelmiş, 1969 yılında da İstanbul’a göçmüş. Aslında önceleri varlıklı bir aile olduklarını söylüyor. Nüfus arttıkça bölüne bölüne ufalan topraklar pek karın doyurmaz hale gelince zorunlu olarak göç etmişler.
Daha önce göçüp belediyede iş bularak Okmeydanı’na yerleşen babasının yanına gelmiş.
1971’de de Gazi’ye gelip bir gecekondu yapmışlar. “O zamanlar bizim evle birlikte 15-16 ev vardı” diyor. Birkaç yıl içinde göç yoğunlaşmış. Patlama 1975-1976 yıllarında yaşanmış. İlk başta ağırlıkla Sivas, Erzurum, Muş, Varto, Dersim’den göç alınmış.
“Her gece bir gecekondu”
Dönemin devrimci örgütleri her gece bir gecekondu yapıyormuş gelenlere. Duvarlar örülüp, üstüne Halkın Kurtuluşu, Devrimci Sol, Devrimci Yol yazılıyormuş: “Sabah gelip bakıyorlardı, nereden bilecekler ki bir gecede kuruldu, inanmıyorlardı.”
Bir gece uykusundan “devrim oldu” diyerek sıçrıyor. Evin içinde bağırmaya başlıyor. Babasının tokatlarıyla kendisine geliyor. Tesadüf o ki o sabah 12 Eylül 1980 sabahı ve babasının tokatlarından birkaç saat sonra askeri yönetimle tanışıyorlar.
Solculukla tanışması ilk başta Alevilik üzerinden; Alevi partisi diye bilinen Türkiye Birlik Partisi’ne (TBP) üye oluyor. Taksim bürosunda nöbet tutuyor. Üniversitelilerin gelip yaptığı tartışmalardan etkileniyor.
Ancak söyleşimiz sırasında Selda’nın söylediği “Oy dere Kızıldere” türküsünün kendisini çok etkilediğini, o türkünün solla bağ kurmasında özel bir yeri olduğunu belirtiyor.
Askerliğinde 1974 Kıbrıs harekatına katılıyor. 1977 seçimlerinde aldığı hezimet sonucu TBP’nin feshedilmesi ile bu kez Halkın Kurtuluşu sempatizanı olarak siyasi etkinliklere katılıyor. 1980 sonrasında SODEP ve SHP’nin çıkış süreçlerinde çalışmalara katılıyor. Şimdi de Halkevleri üyesi.
12 Eylül’ün ilk günlerinde kahvelere girip darbeye karşı direniş çağrısı yaptıklarını, ancak halkın çağrılara kulak vermek bir yana, kendileri konuşurken kahveleri terk ettiğini söylüyor.
1980’lerde Özal’lı yıllarda Kürt göçü başlıyor ve 1990’ların kirli savaş politikalarının da etkisiyle şimdi mahallenin özel bir katmanı olan Şırnak ve Ağrı ağırlıklı Kürt nüfus artmaya başlıyor.
12 Mart 1995 Gazi Katliamı üzerine ise çok konuşmak istemiyor, saldırıyı Alevilerin, Cemevinin faaliyetlerinin birilerini rahatsız etmesine bağlıyor.
“Buraya hakim olan halk”
Mahallenin mevcut siyasi ortamına dair ne düşündüğünü soruyoruz, Gazi’ye hakim olan ne? “Buraya hakim olan halk. Halk ayaklanırsa iş ciddi” diyor ve Gezi günlerinde on binlerce kişinin TEM’e çıktığı örnekleri hatırlatarak, fraksiyonların kendi başına örgütlediği işlerle bu hareketler arasında uçurum olduğuna dikkat çekiyor. Fraksiyoner davranışlardan rahatsızlığını gizlemiyor.
“Gezi’de 7’den 70’e herkes sokaktaydı, TEM kesildi, halk Taksim’e çıkardı, herkes kendine mal edince halk kendini geri çekti.” Aslında şiddetli polis saldırısı, bazı etkili kurumların kendi başına inisiyatif alıp kitlenin yönünü değiştirmesi gibi durumlar da var ancak o, eleştirisini fraksiyoner davranışlar üzerinde yoğunlaştırıyor: “Taksim’den çağırdılar, Taksim’e yürüyeceğiz, bitti. Ama senin talimatınla yürümem.”
“Gazi’nin sorunu ne” diyoruz. “Konut sorunu var” diyor “kiralar 400-500-600.” İstanbul ortalamasına göre ucuz değil mi diyoruz, burada yaşayanların düşük ücretli olduğunu hatırlatıp ekliyor, “Yol sıkıntısı var, adam işe gidip gelmek için günlük 12-13 lira ödüyor. Bundan başka eğitim sıkıntısı var.”
Eğitim sıkıntısını diğer görüşmelerimizde de sıkça duyuyoruz. Gazi’de 11 ilköğretim okulu, 3 sağlık ocağı, 3 de özel hastane var. Biri Anadolu Lisesi diğeri Ticaret Lisesi iki lise var ve ikisi de puanlı öğrenci aldığı için pek çok öğrenci zorunlu olarak dışarıya gidiyor. Kira ve ulaşım masrafları nedeniyle bütçesi zorlanan mahalle halkı açısından eğitim ve sağlık hizmetine erişememek de büyük sorun. Son dönem de bir de sık sık yaşanan su kesintileri eklenmiş.
“Bir gecekondularda bir mezarlıklarda ağaç var”
Ormandan çıkıp mahallenin hala tek katlı ve bahçeli gecekondularla kaplı bölgesinden geçiyoruz. Bir tarafta orman, bir tarafta Alibey Barajı ve karşıda ufku çepeçevre sarmış Levent’in gökdelenleri, en arkada da pusların gerisine görülen Çamlıca tepeleri.
Geçerken top oynayan çocuklarla karşılaşıyoruz. Anneleri eşi kızacağı için röportaj yapmak istemiyor.
Evleri ile okulları arasındaki 15-20 dakikalık yürüme mesafesi bulunan bu çocuklar, servis kullanan akranlarının aksine okula yürüyerek gidip geliyor.
Az ilerde bahçede çay içen başka bir aileye röportaj teklif ediyoruz. Reddetmiyorlar, oturacak yer gösterip çay ikram ediyorlar. Sivas Zaralı bir aile. Evin annesi 1943 doğumlu Zühre Temur. 36 yıldır burada yaşıyor. Dipten beyazları görünen kınalı kıvırcık saçlarının önünü açıkta bırakan yazması, eteği, kırışıklarla dolu yüzündeki görmüş geçirmişliğini yansıtan gülümsemesi ile uzun sorularımıza kısa yanıtlar veriyor.
“Ev sizin mi, kira mı?” “Bizim.” “Tapu var mı peki?” “Vergi veririz, tapu yok.” Sonra damadı söze giriyor; “Bırak tapu vermesinler, tapu verseler bina dikerler. Bir gecekondularda, bir mezarlıklarda ağaç var.” Karşı gökdelenleri gösterip, “Buradan bakınca direk beton görünüyor” diyor. Zühre Temur araya giriyor, “Buralar da mı karşısı gibi olsun;” sonra omzunu silkerek öyle olmasını istemediğini anlatıyor.
Kentsel dönüşüm konusunda Ali Ağaoğlu’nun buralarla ilgilendiğini, 5 yıldır söylentiler olduğunu ancak henüz ciddi bir durumla karşı karşıya olmadıklarını söylüyorlar. Çocukları Gazi’de okumuyor. “Siyasi olaylar” nedeniyle burada okumasını istememişler. Şişli’de meslek lisesinde okuyor.
Mahalle halkında özellikle rutine binen korsan eylemler ve sol içi gerilimler nedeniyle “olaylara” karşı mesafeli bir tutum olsa da, devrimci örgütlerin “olay” çıkarma potansiyelinin mahallenin ortak yaşam alanlarını koruduğunun da farkındalar. O nedenle yerine göre övüp yerine göre eleştiriyorlar.
Ormanı gösterip, evin yapılmasının ardından 30 yıl önce fideler dikilip ormanın bu şekilde yetiştirildiğinden söz ediyorlar. Orman girişindeki turnikeleri soruyoruz. Arabalara paralı ama yayalar ücretsiz giriyor. Belediye turnikeleri iki yıl önce yerleştirmiş ama paralı geçişe geçememiş. “Olayların faydası da var” diyorlar.
“Siyasi olaylar” dedikleri rutine binmiş korsan eylemlere ve devrimci örgütlerin faaliyetlerine mesafeliler ama Gezi eylemlerine katılmışlar: “Gezi’de herkes dışarıdaydı”. Gazi’nin neden bu kadar politik, bu kadar olaylı olduğunu soruyoruz. Damat yanıtlıyor: “Buradakiler ezilenleri seviyor.”
Sorun var mı? Mahallede ve yakınlarda devlet hastanesi bulunmadığından şikayet ediyorlar. “Ya Eyüp SSK’ya gideceksin, ya Okmeydanı’na. Çoğu insanın özel hastaneye gidecek durumu yok. Çoğunluk işçi.”
“Şengal’e gideriz”
Gecekonduları geçip mahallenin merkezine doğru ilerliyoruz. İlerde yine bildik buluşma mekanlarından Heykel Park var.
Heykel Park’ta hem düğün organizasyonu hem de Şengal’e yardım toplanan bir çadır var. Mermer zemininde YDGH yazılamaları bulunan ve parka adını veren Atatürk heykelinin yanıbaşına Uludere Gençlik İnisiyatifi “Ciwanin Goyi” kurmuş çadırı.
İnisiyatif’ten Emin Seyhan kampanyalarını anlatıyor. 22 Ağustos’ta çadır kurulmuş, iki hafta açık kalacakmış. Üst üste yığılmış kuru gıda çuvalları görülüyor. Mama, bebek bezi, kıyafet de toplanıyor. Herhangi bir tartışmaya mahal vermemek için para yardımı kabul edilmiyor.
Şırnak Uludere’ye IŞİD vahşetinden kaçan 2000 Ezidi’nin geldiğini, kimilerinin 300 km çıplak ayak yürüdüğünü, sınırın bu tarafına kaçışın sürdüğünü ve asker şiddetine karşı halkın sınırda önlem aldığını söylüyorlar. “Bir ilçe belediyesi bu kadar insanın ihtiyacını tek başına karşılayamaz.”
Bu kampanyada kendilerinin ne hissettiğini soruyoruz. “Vicdanen biraz daha rahat oluruz. Çocuklarımızın gözüne baktığımız zaman kendimizle savaşıyoruz” diyor. Seyhan’ın da iki çocuğu var.
Parktakilerin çoğunluğu Şırnaklı. “93’ten sonra dayatmalarla geldik. Herkesin başına, her şey geldi. Yasaklar, katliamlar, saldırılar…”
Parktakilerden biri eskiye göre şimdi daha iyi durumda olunduğunu söylüyor. Bir başkası girip araya hemen ekliyor: “Ama bedel ödendi.”
Rojava’ya, Şengal’e milis güçlerine katılmak için desteğe gidenleri soruyoruz, “Buralardan da varmış” diyoruz, teyit ediyorlar. “Çoluk çocuk sahibi olmasaydık hepimiz giderdik. Gerekirse gideriz yine de.”
Mehmet Emin Ö. söze giriyor. Ailesi Maxmur kampında. 1996’da göçe zorlandıklarında, Türkiye’nin herhangi bir kentine değil Güney’e (Irak Kürdistan’ı) gitmeye zorlandıklarını ancak ailesi oraya yerleştikten sonra kendisinin İstanbul’a geldiğini söylüyor. Son saldırılar sırasında ailesini görmek için yine gittiğini, peşmergeye yazıldığını ancak “sen PKK sempatizanısın” denerek geri çevrildiğini söylüyor. “Şengal’e yapılan biz Uludere’de gördük.”
Emin Seyhan tekrar söze giriyor. “Bu insanlar Kürt olduğu için gözler kör, kulaklar sağır, diller lal… Bizler kör olmayacağız.”
“Tayyip Erdoğan emin olabilir”
IŞİD meselesini soruyoruz, “Buralarda da bir şey var mı?” Somut bir vaka, delil yok ama Mehmet Emin Ö. Gaziosmanpaşa Karayolları Mahallesi’nde bir top sahasında etkinlik düzenleyen İslamcı grubun satır ve silahla HDP üyelerine saldırdığı olayı hatırlatıyor. Olay ilk başta “IŞİD-HDP” kavgası şeklinde duyulmuş, saldırgan grubun “sahte peygamberlikle suçlanan Evrenosoğlu grubu” olduğu açığa çıkmış, ancak halkın şüphe ve kaygıları giderilememişti. “IŞİD olmadığı söyleniyor” diyoruz; seçimden hemen önce gerçekleşen olayın zamanlaması, saldırının şiddeti ve önce ortadan kaybolup sonra saldırgan grubu korumak üzere gelen polisin tutumuna değinerek “IŞİD, bunlar, hepsi bir mekanizmanın parçasıdır” diyor ve ekliyorlar: “Tayyip Erdoğan eğer IŞİD’e yardım ederse, biz de çocuk kadın demeden gideceğiz, Tayyip Erdoğan emin olabilir.”
Ayrılırken “Bu çadır herkese açık” diyor, artık Kürtçe öğrenmemiz gerektiğini söyleyerek bizi uğurluyorlar. O sırada Kürtçe ezgiler eşliğinde yöresel kıyafetler giymiş kadınları ve erkekleri taşıyan bir düğün konvoyu geliyor.
“Yozlaşmayı cezalandırmayla engelleyemeyiz”
Olayların faydasını parklarda da görebiliyoruz. Mücadele Birliği Platformu, resmi adı Okul Parkı olan Kemal Pir Parkı’na ölüm orucu direnişçisi Aysun Bozdoğan adına kurulan anfide parasız kültürel etkinlikler düzenliyor.
Parkın karşısında yeni kurulan Ayışığı Gazi Ekin Sanat ve Halk Kütüphanesi’nde, Platform üyesi Gamze İyidoğan’la konuşuyoruz. Kütüphanesi olmayan Gazi’ye bir kütüphane kazandıralım demiş ve işe koyulmuşlar.
Tadilatın sürdüğü binada yoğun bir hareketlilik var. Resmi kütüphane olmayan mahallede bu ihtiyacı sol kurumlar karşılıyor.
Gamze İyidoğan anlatmaya başlıyor. Burası daha önce Mücadele Birliği’nin dergi bürosuymuş. Mahalledeki yozlaşma, çürüme sorununa karşı, okul çıkışı çocukların gidebileceği alternatif bir faaliyet alanı olarak kütüphanesiz mahalleye kütüphane kurmak istemişler.
“Yozlaşma ile neyi kastediyorsunuz?” Köşe başı gruplaşmaları içinde gençlerin zamanla çetevari ilişkilere girdiğinden söz ediyor. “Bonzai çok yaygın. İlköğretim önünde dahi bulunabiliyor.”
Giyim kuşamıyla lüks semtlerdeki yaşıtlarına özenen gençlerden de bir sorun olarak bahsediyor, aslında giyim kuşam eleştirisi yapmadığını, gençlerin ulaşamadığı bir şeye başka türlü ulaşmanın yolunu aramasının sorunlara kapı araladığını belirtiyor.
“Uyuşturucuya karşı çadırlar açıldı. Biri de BDP’nindi. Yüzyıl Mahallesi’nden biri gelip bonzai soruyor. Bir arkadaş BDP çadırına yolluyor. Çadırın üstünde uyuşturucuya karşı sloganlar yazılı. Ama adam onu bile anlayamayacak durumda. Orada gidip bonzai istiyor, dayak yiyor. Kafa samanlaşmış. Devlet savaşarak alamadığı yeri, yozlaşmayla alıyor.
Bir adam polise gidiyor, buradaki polisler ‘Terörle Mücadele’ polisleri, uyuşturucu işini şikayet ediyor. Polis, ‘Biz uyuşturucu işiyle uğraşmıyoruz, örgüte gidin’ diyor.”
İyidoğan uyuşturucuyla mücadele kampanyaları örgütleyen devrimci grupların torbacıları dövmelerinin, teşhir etmelerinin ne doğru bir yöntem olduğunu ne de sonuç aldığını vurguluyor.
“Önce bataklığı kurutmak lazım”
“Torbacılar uyuşturucu işinde en zayıf halka. Örgütler onları döverek işi çözebileceklerini sandı. Torbacılar da suçlu ama dövmek, işkence etmek, teşhir etmek doğru değil. Cezalandırmalar sonuç alıcı, caydırıcı değil. Bu insanları buraya getiren koşullar var.
Onlara ne sunduk. Önce bataklığı kurutmak lazım. Sistemi alaşağı etmeliyiz. Park temizlikçisi, bekçisi değiliz ki.”
Sol içi gerilimleri soruyoruz, hoşnutsuz bir yüz ifadesi ile, sıradan Gazili yurttaşın sözlerini aktarıyor: “Eskiden devrimcilerin elinde silah varken biz güvenle yatardık. Artık merdiven boşluğuna giriyoruz.”
Tekrar parktaki faaliyetleri konuşmaya başlıyoruz: “Parkta şimdi çadır kurduk, resim kursu vb parasız kültürel faaliyetler olacak. Burayı çocukları da katarak kurduk. Kitaplar bağışla geldi. Arkada da tiyatro salonu var.”
“Park düzenine belediye engel çıkarıyor. ‘Belediye yıkarsa burayı ne yaparsınız’ diye soruyoruz çocuklara ‘daha iyisini yaparız’ diyorlar.”
Kütüphaneye ilgiyi soruyoruz; “Durum Vizontele’deki gibi mi?” “O kadar değil, başlangıç için o kadar da fena değil. Çocuklar masal kitaplarına, gençler romanlara daha ilgili. Şiire o kadar ilgi yok. Şiir yazan kadar okuyan olsaydı…”
Kütüphaneye kitap katkısında bulunmak isteyenler bu adrese gönderebilir: 75. Yıl Mahallesi 1341. Sokak 471B Sultangazi.
“Gazi’yi kısa bir cümleyle anlatsan…” “Gazi kesinlikle devrimin askeri.”
“Gezi’de 15 Haziran’da Divan’da bir duyduk, 50 bin kişi geliyor. O sırada Divan’ın önüne askeri akrep geldi. Otele sıkışmış bazı insanlar sevindi, ‘En büyük asker…’ sloganları atılırken askeri panzerden de gaz bombaları atıldı.” İşte o an “Merak etmeyin Gazi geliyor” sözünün daha özel bir anlam kazandığını belirten İyidoğan yineliyor: “Gazi, Sarıgazi devrime asker yetiştiriyor.”
“Kendimizi hiç ayırmadık Kürt-Alevi diye”
Millet Caddesi’ne geçip esnafla görüşüyoruz. HDP Sultangazi İlçe Örgütü üyesi Mustafa Keskin’e, yer yer işlerini de engelleyen eylemleri sorduğumuzda kan ağlamıyor, anlatıyor: “Bu insanlar koyun mudur, bir sebebi var eylem yapıyorsa. Sebebi olmasa neden panzerin üstüne çıksın. Neden kendini ateşin içine atsın.”
Sormamıza fırsat vermeden son seçim döneminde yaşadıkları sıkıntılara getiriyor sözü: “25 yıldır buradayım. Cumhurbaşkanlığı seçiminde kütük Ağrı’ya gitti. 300-400 kişi var bu bölgede kütüğü buradan giden. Bunlar çoğunlukla ya Alevi ya Kürt.”
“Halkın yüzde 25’i sandığa gitmedi, bir sebebi olmalı” diyerek seçime katılım oranının düşüklüğünde bu tarz hile ve engellemelerin çokça yaşanmasının da payı olduğunu savunuyor. “YSK’ya avukatla gittim, benim oturduğum yerde başka biri görünüyor.”
Seçim öncesi Nurtepe’de patlak veren HDP-Halk Cephesi çatışmasıyla ilgili olarak yaşananları provokatörlük olarak tanımlıyor ve olayların diğer mahallelere yayılmasının bireylerin, provokatörlerin işi olduğunu belirtiyor.
Çatışmalardan iki tarafa yakın esnaf grupları da etkilenmiş.
“Kırsaldan, Cemil Bayık’tan açıklamalar da geldi, biz bu kavgayı sürdürmeyeceğiz. Yerelde müdahale etmeyeceğiz. Alevilerle karşı karşıya gelmeyeceğiz. Kendimizi hiç ayırmadık Kürt-Alevi diye” dedikten sonra karşı tarafın eleştirilerinde geçen “çete” vb ithamlara karşı “Siyaset yapıyoruz, çete denmez. Muhatap olmayacağız. Parti kararımızdır.”
Her ne kadar “bu kavgayı sürdürmeyeceğiz” deseler de, onarılması oldukça güç bir zıtlaşma yaşandığıve iki politik grup arasındaki bu zıtlaşmanın Kürt-Alevi ayrışması diye okunmasının koşullarının da bulunduğu görülüyor.
Devrimci grupların “cezalandırma” eylemlerine de tepki gösteriyor: “Son iki sene içinde 10 Kürt ölü var. Artık müsaade etmeyeceğiz. Biz çocuklarımızın kafasına sıkıp cezalandırmıyoruz, başka bir hayata çekiyoruz.”
Yürüyüş ve çatışma haberlerinde adı sıkça geçen İsmetpaşa Caddesi’ne geçiyoruz. Dergi, gazete dağıtan gençler ve stantları görülüyor. Çoğunlukla eski karakol önünde buluşuluyor Cemevi’ne kadar yürünüp burada basın açıklaması yapılıyor ve ardından olaylar patlak veriyor. Gazi, dışarı yansıyan imajının tersine pek çok sol mahalleye göre daha sınırlı sayıda sol grubun kurumsal çalışma yürüttüğü, çok duyulan İsmetpaşa korsanlarının ise çoğunlukla küçük toplulukları bir araya getirebildiği bir mahalle.
Halk Cephesi’nden bir temsilciyle görüşmek istiyoruz ancak dernek binasını iki kez ziyaret etmemize rağmen yetkili kişiye denk düşemiyoruz, görüşmek mümkün olmuyor.
Halk Cephesi, mahalledeki en köklü ve etkili gruplardan biri. Ne var ki devrimci grupların ortak platformlarına mesafeli durması, tek başına hareket etme eğilimi ve diğer gruplarla yaşadığı gerilimler nedeniyle görece yalıtık bir konumda. Bir yanda yabana atılamayacak mücadele geleneği bir yanda yeni tipte hareketlerle olumlu bir ilişki kurmasını güçleştiren söylemi ve eylem tarzı ile solun geri kalanının ne kayıtsız kalabileceği ne de suçlayıp izole ederek kurtulabileceği bir realiteyi ifade ediyor
“Parkımıza sahip çıkıyoruz”
İsmetpaşa’dan Gazi Halkevi’ne geçiyoruz. Ocak 2012’de kurulan Halkevi, Yeni Karakol’a 100 metre mesafede, Gazipaşa Parkı’nın karşısında. Parkın duvarlarını gökkuşağı renklerine boyayıp, trafo odasının duvarlarına da Gezi’de yitirdiklerimizin siluetlerini işlemişler.
Park bir dönem “maganda mekanı” olarak görüldüğünden çevre halkının gitmeye çekindiği bir alanmış ancak uyarılar pek gerilime yol açmadan sonuç vermiş ve park akşam saatlerinde ailelerin uğrak yerine dönüşmüş.
Gazi Halkevi’nden Kıvanç Yıldırım’la konuşuyoruz. Yıldırım üç yıldır yaz okulları düzenlediklerini, her yıl 150-200 öğrencinin katılım gösterdiğini belirtiyor.
Eğitim alanında önemli mücadele deneyimleri var. 4+4+4’e geçiş sürecinde veliler ve eğitimcilerle birlikte Sultangazi Eğitim Hakkı Meclisi’nin kuruluşuna önayak olmuşlar. Meclis 2013’te zorla İmam Hatip’e kaydedilen çoğunluğu Alevi 3000 öğrencinin sorununu gündeme getirmiş. Kamuoyu ilgisinin de yoğunlaşması üzerine öğrenciler istedikleri okullara kaydolabilmiş. İlçe Milli Eğitim Müdürü de görevden alınmış.
Gazipaşa Parkı’nın çevre halkı tarafından kullanılır hale gelmesini sağlayan Halkevciler, Nisan 2014’te park alanına benzin istasyonu yapılmasının planlandığı duyumunu alınca bu planı durdurmak için harekete geçmiş. Belediye meclis üyelerinin de varlığını doğruladığı plan parkın bir bölümü ve yakındaki üç gecekondu üzerine benzin istasyonu kurulmasını öngörüyor. Bunun üzerine “Parkımıza sahip çıkıyoruz, benzin istasyonu istemiyoruz” diye el ilanları çıkarıp çevre halkından 200 kişinin katılımıyla bir toplantı yaparak konuyu takip görüşmelerde bulunmak üzere bir heyet oluşturmuşlar.
“Belediye Başkan Yardımcısı ile görüştük, Belediye Meclisi toplantısına gittik. Başkan ve yardımcısı ‘Sizlere daha iyi hizmet verebilmek için bazı arazileri satmamız gerekir’ dedi.”
Park yeri 2004’te yeşil alanken, 2009’da Sultangazi Belediyesi’ne ait kamu alanı ilan edilmiş, 2013’te de akaryakıt istasyonu alanı olmasına karar verilmiş.
Görüşmeler sırasında belediye başkanı oyalamaya çalışınca rest çekiyorlar: “Bir dahaki gelişimiz farklı olur.”
“Halkevi durak dikti, belediye kaldırdı”
“Temmuzda belediye durak dikti, durağın adı ‘Gazi-Cebeci’ idi, biz adını ‘Gazi Halkevi Durağı’ diye değiştirdik. Ertesi gün bir baktık, durak kaldırılmış. Polis ‘Halkevi durak dikti, belediye de kaldırdı’ demiş.”
Mahalle içine çevre halkına sorulmadan yerleştirilen baz istasyonlarına karşı bir mücadele de yürütülüyor. Bu sürede bazı baz istasyonlarının yalnızca mahalle halkının değil resmi kurumların da bilgisi haricinde izinsiz yerleştirildiği açığa çıkıyor.
Halkevciler baz istasyonlarını çevre halkının katılımı olmadan sökmeyi reddettiklerini belirtiyor. Çünkü mahallelide kendi sorunlarının çözümünü devrimcilere havale etme eğiliminin beslenmesinin pek de hayırlı sonuçlara yol açmadığı görülüyor. Devlet kurumlarına güveni kalmayan mahallelinin kendi işini başkasına gördürmeye meyletmesi ile, sol eğilimli gençlik gruplarının zamanla mafyavari faaliyetlere yönelmesi arasında dolaysız bir bağlantı var. En namlısı Nalbur Gençlik olan, içinde Sekizevler Gençlik, Üçgen Gençlik, Serseri Direnişçiler gibi grupların da bulunduğu, mahallelinin ve kimi sol grupların ne atabildiği ne de satabildiği gençlik grupları bu ortamın ürünü.
Biraz da bu nedenle, Halkevciler mahalleye ilişkin sorunları mahallelinin doğrudan katılımı olmadan çözmenin doğru olmadığını düşünüyor. Gazi kritik anlarda on binler olup yollara dökülebiliyorsa, bu, “o işlere” yalnızca devrimciler değil bütün halk bakabildiğinde oluyor.
TOMA, akrep, bir de polis helikopteri
Halkevi’nden çıkıp dönüş yoluna düşüyoruz. Zayıf aydınlatmalı sokaklara polis helikopterinin fenerinden gelen ışık vuruyor. Son zamanlarda yoğunlaşan bu helikopter uçuşları halkta belirgin bir tedirginlik yaratmış. İsmetpaşa Caddesi’nde Lice’de bir gencin yaşamını yitirdiği heykel saldırısını protesto eylemi var.
Az sonra caddeye çıktığımızda bir TOMA, 4 akrep aşağı doğru iniyor. Eylemcilerden önce yola bakan bir pencereden fırlatılan bir soda şişesi akrebin üstünde patlıyor. Akrepten gaz bombaları atılıyor. Yolun aşağısından Akrep ve TOMA’ya havai fişek ve molotoflarla yanıt veriliyor. Kimi tutuşuyor, kimi tutuşmuyor. Caddeye bakan binaların 2., 3. katlarındaki cafelerden gelen müzik sesleri kesilmiyor, sığındığımız lokantanın bahçesinde çorbasını içen bir müşteri gaza rağmen istifini bozmadan yemeğini yemeye devam ediyor.
İsmetpaşa Caddesi’nde sürekli haber konusu olan korsan eylemler sınırlı sayıda insanı harekete geçirse ve kanıksanmış olsa da, yeri geldiğinde on binlerle sokağa dökülen Gazi, İsmetpaşa korsanlarını fersah fersah geçen, yaşamın her alanına nüfuz eden, çok katmanlı, çok deneyimli ama iç ve dış sorunlardan azade olmayan bir politikleşmenin adresi.
40 yıllık gecekondunun bahçesinden dedikleri gibi “Gazi ezilenleri seviyor.” Gezi’de başımız sıkıştığında heyecanla söylediğimiz gibi “Merak etmeyin, Gazi geliyor.” İçindeki sorunları, önündeki engelleri unutmadan…
Yazı bitti şimdi duvarlar konuşsun:
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.