Suphi, şu şekilde tenkit edilmektedir: “Yeni Dünya yazarlarından hiçbiri Türk realitesini sınıfsal ve proleter bir bakış açısıyla aydınlatmaya çalışmamakta ve bunu arzu etmemektedir” 25 Ekim 1917 tarihinde Rusya’da monarşi diğer adıyla Çarlık yıkılmış ve yerine işçi, köylü ve askerler adına yönetimi ele geçiren sosyalist Bolşevik iktidar inşa olmuştu. Sovyet Rusya’yı V.I. Lenin başkanlığındaki Halk Komiserleri […]
Suphi, şu şekilde tenkit edilmektedir: “Yeni Dünya yazarlarından hiçbiri Türk realitesini sınıfsal ve proleter bir bakış açısıyla aydınlatmaya çalışmamakta ve bunu arzu etmemektedir”
25 Ekim 1917 tarihinde Rusya’da monarşi diğer adıyla Çarlık yıkılmış ve yerine işçi, köylü ve askerler adına yönetimi ele geçiren sosyalist Bolşevik iktidar inşa olmuştu. Sovyet Rusya’yı V.I. Lenin başkanlığındaki Halk Komiserleri Konseyi yönetmekteydi. Söz konusu konseyde milliyetler halk komiserliği görevi Josef Stalin’e (Cugaşvili) verilmişti. Sovyet Rusya’yı vücuda getiren birçok etnik kimliğin Marksist düşünceye bağlılığı ve Sovyet yönetimiyle olan ilişkisi Stalin’in komiserliği tarafından takip edilmekteydi. Bu bağlamda Sovyet Rusya’da iskân eden ve yayın organlarıyla Bolşevik sisteme entegre olmaya çalışan sosyalist Türkler de vardı. Bu Türkler arasında ön plana çıkan ve uzun süredir sosyalizme oldukça ilgi gösteren şahsiyetlerden biri şüphesiz Mustafa Suphi’ydi. Türkiye devrim tarihinde verdiği teorik ve pratik mücadelesiyle adından söz ettiren, bu uğurda 1921’de Trabzon’da katledilen Suphi’nin Rusya’daki komünist çizgisi, Sovyet yönetimi tarafından bazı ciddi eleştiriler almıştı. Bahsi geçen eleştiriler, Mustafa Suphi tarafından Moskova’da yayımlanan Yeni Dünya gazetesi etrafında toplanmaktaydı. Milliyetler halk komiserliği, 1918 yılı Eylül ayında Yeni Dünya gazetesinin ideolojik yapısı ve Mustafa Suphi’nin Marksist tutumuna ilişkin bir rapor hazırlamıştı. Rusya Federasyonu Devlet Arşivi’nden (GARF, Fond: P-1235, Opis: 93, Delo: 163, L.: 206) elde ettiğimiz bu rapora biraz göz atalım.
Raporun giriş kısmında gazetenin üstlendiği sınıfsal karakter, Marksist teori çerçevesinde değerlendirilmektedir. Raporda Yeni Dünya gazetesinin ihtiva ettiği üslup şu şekilde eleştirilmektedir: “Yeni Dünya (Novıy Mir), tamamen küçük burjuva intelijensiyasının fikirlerini ve ruh halini yansıtmaktadır.Gazete, Müslüman realitesini milliyetçi bir bakış açısıyla ele almaktadır. Yeni Dünya yazarlarından hiçbiri Türk realitesini sınıfsal ve proleter bir bakış açısıyla aydınlatmaya çalışmamakta ve bunu arzu etmemektedir.”
Bilhassa gazete yazarlarından Mustafa Suphi’nin patriotizm ve milliyetçiliğe temayül ettiğine dikkati çeken rapor, 1918 yılında başlayan iç savaşta karşıdevrimcilerin Gürcistan (Menşevikler), Ermenistan (Daşnaklar), Azerbaycan’daki (Müsavatçılar) faaliyetlerini ve Suphi’nin yaklaşımını detaylı bir şekilde analiz etmektedir. Bilindiği gibi 1918 yılı Mart ayında Stepan Şaumyan öncülüğündeki Bolşevikler, Bakü’de Sovyet iktidarını kurmuşlardı. Ardından 25 Nisan 1918 yılında Bakü İşçi, Köylü ve Asker Sovyeti zuhur etti. Karşıdevrimci propagandanın etkisinde kaldığı tespit edilen Mustafa Suphi’nin sözü geçen Sovyet’e ve Azerbaycan’daki kargaşaya ilişkin Temmuz 1918’de kaleme aldığı bir makale, raporda şu şekilde tetkik edilmektedir: “Lakin Yeni Dünya gazetesi, Tiflis kaynaklarından istifade etmeyi tercih etti. Makalenin yazarı bütünüyle asılsız hareket etmektedir. Bakü’de meydana gelen iç savaşı, Ermeni milletvekillerinin Bakü Sovyeti’nde artan etkisinin bir sonucu olarak yorumlamaktadır. Yazar, ‘Ermeniler, Sovyet’in yüzde 80’ini oluşturuyor.’ şeklinde yazmaktadır. Burada Bakü olaylarına dair milliyetçi bir değerlendirme olduğu gibi, Bakü Sovyeti’ne ilişkin açıktan açığa yanlış ve önyargılı bir yaklaşım söz konusu. Yeni Dünya’nın sosyalistleri, Mart ayında Bakü Sovyeti’nde Ermenilerin yüzde 80 oranında olduğunu ve Sovyet’in sadece yüzde 20’sinin Ermeni olmadığını iddia ediyorlar…”
Bu iddianın asılsız olduğunu ve Yeni Dünya gazetesinin Bolşevizm karşıtı cenahta yer edindiğini ileri süren raporda bahsi geçen iddialara yönelik şunlar yazılmaktadır: “Makale yazarının iddiası gerçekle örtüşmemektedir. Zira Ermeniler, yazarın iddiasının aksine Bakü Sovyeti’nin sadece yüzde 30’unu oluşturuyorlar. Bu yüzde 30’un içinde yüzde 6 oranında Bolşevikler, yüzde 6 oranında Sosyal-Devrimciler ve geri kalanında Daşnaklar yer almaktadır. Sovyet’teki diğer yüzde 70 ise Ruslar, Türkler ve Lezginlerden oluşmaktadır. Yukarıda zikredilen yazar, bu verileri mutlaka biliyor olmalıydı. Çünkü bu veriler, Bakü proleter basınında tekrar tekrar yayımlanmıştı. Ancak Yeni Dünya gazetesi, provokatörlerin verdiği bilgileri kullanmayı tercih etti.”
Raporun son bölümünde göze çarpan analizlerden biri de Mustafa Suphi’nin Mayıs 1918’de kaleme aldığı “Türkiye’de Devrim Mümkün mü?” adlı makalesiyle ilgili. Bu makalede özellikle Rus devrimi ve Almanya’daki monarşist yönetime ilişkin Marksist öğretiyle uyuşmayan birtakım görüşler ileri süren Suphi, şu şekilde tenkit edilmektedir: “Mustafa Suphi, Rus devrimini mutlakiyetçiliğin nesnel bir sonucu olarak görmektedir. Devrim ve proletarya arasında herhangi bir bağ görmemektedir. Her şeyden önemlisi yazar, Prusya’yı övmektedir. Ona göre devrim Rusya’da, Fransa’da ve İngiltere’de mümkün ancak Almanya’da değil. Yazara göre Prusya’da kanlı despotizm yok, zira imparator ‘emekçi tabakaların’ kaderiyle ilgilenmektedir. Yeni Dünya gazetesinin saf sosyologu, hükümetin Prusya’da sınıf çıkarlarının uzlaşmasına yönelik faaliyetleri kendi başına yürüttüğünü, Almanya’da Sibirya gibi bir yerin olmadığını, siyasi cezaevlerinin olmadığını, buradaki cezaevlerinde daha çok adli tutukluların bulunduğunu, toplumsal düşünceye mensup her türlü kanatveakımın özgürce hareket ettiğini ve Almanya’daki emperyalizmin gücünün burada yattığını ileri sürmektedir. Yazar sanki özel olarakPrusya emperyalizmi tarafından teşkil edilen kürek sisteminden hiç bahsetmemektedir. Alman proletaryasına mensup en iyi insanların cezaevindeazap çektiğini hiç dile getirmemekte ve susmaktadır.”
Aynı makalede Suphi’nin, Türkiye’deki siyasi-iktisadi ilişkilere ve olası bir devrime ilişkin gözlemleri de söz konusu. Enver Paşa ve Talat Paşa’nın halkın iradesini kirlettiğini ve onlar tarafından inşa edilen sistemde bütün milli servetin yabancı sermayenin eline geçtiğini ileri sürenSuphi, Türkiye’de korkunçbir devrimin yakın olduğunu düşünmektedir. Bu bağlamda Mustafa Suphi’yi bir kez daha hedef alan raporda şu eleştiriler müşahede edilmektedir: “Mustafa Suphi, Alman emperyalistlerine methiyeler düzerek Türkiye’yi korkunç bir devrimden kurtaracak şeylerizikretmeyeheveslenmektedir.Bu nedenle Türkiye’de devrimin gerekli olduğuna, devrimin Türkiye’deki bütün emekçiler ve halklar için tek kurtuluş yolu olduğuna hiç değinmemektedir. Yazar, Türkiye’debüyük bir nüfusa sahip Türklerin çıkarlarını sadece öne almaktadır.Bu bakımdan Suphi’nin Türkçü (milliyetçi) dünya görüşü, devrimin karakteri ve yapısı ile ilgili aydınlatıcı bilgiler vermesine olanak tanımamaktadır.”
Sonuç olarak söz konusu rapor, Türkiye’deki devrim mücadelesine öncülük yapmış Mustafa Suphi’ye eleştirel bakmamız gerektiği konusunda önem arz etmektedir. Suphi’nin Rus İç Savaşı’nda Bolşevik devrime destek vermesi ve Türkiye’de komünizm fikrini yaymak için ölümü dahi göze alması ne kadar değerliyse Türkçü-İslamcı görüşlerin tahakkümünden kurtulamaması da bir o kadar eleştiriye değer.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.