Haziran İsyanı’nın özneleri (ve artık daha geniş çeperi) açısından AKP, “oy verilmeyen bir iktidar” olmanın ötesinde “gayrimeşru bir iktidar”dır Haziran İsyanı’nda ne istemediğini sokakta haykıran fakat ne istediğini henüz programlı bir şekilde ortaya koyamamanın eksikliğini de yine sokakta fark eden geniş kitlelerin gözünü diktiği 30 Mart seçimleri geride kaldı. AKP iktidarının, yaygın kanının aksine yüzde […]
Haziran İsyanı’nın özneleri (ve artık daha geniş çeperi) açısından AKP, “oy verilmeyen bir iktidar” olmanın ötesinde “gayrimeşru bir iktidar”dır
Haziran İsyanı’nda ne istemediğini sokakta haykıran fakat ne istediğini henüz programlı bir şekilde ortaya koyamamanın eksikliğini de yine sokakta fark eden geniş kitlelerin gözünü diktiği 30 Mart seçimleri geride kaldı. AKP iktidarının, yaygın kanının aksine yüzde 40’ın altına düşmemesi ve İstanbul-Ankara merkezlerinin ikisini de elinde tutması, Haziran İsyanı’nı yaratanların televizyonları, bilgisayarları ya da sandıkları başında ciddi bir sarsıntı yaşamasına yol açtı.
Haziran İsyanı’nda tencere tava çalmış olmanın anlamını bir kenara bırakıp üç ayını ses kayıtlarına odaklanarak geçiren, CHP’nin sağa açılma politikasına razı olup sosyalistlere “Oyları bölüyorlar” diye burun kıvıran, seçim günü “vatandaşlık görevi”ni yerine getirmenin mutlak gururuyla televizyonunun başına oturup sonuçları görünce halkını suçlama kolaylığına kaçan kesimin bu sarsıntıyı yaşaması zaten kaçınılmazdı. (Bir Halkevci arkadaşın 31 Mart sabahı şubesini açtığında yaşadıklarını “30 Mart öncesinde Ortak Sol Aday çalışmasına demediğini bırakmayan insanlar Halkevi’ni taziye evine çevirdi” sözleriyle özetlemesi bu sarsıntının çarpıcı örneklerindendir.)
Daha önemlisi, bağımsız bir sol çizgiyi örebilmek için çabalayan sosyalistler de sarsıntıdan payını aldı. Bir başka yazının konusu olmakla birlikte; aradan geçen bir haftada yürütülen çalışmalara ilişkin olumlu bir değerlendirme ya da bir özeleştiri dahi yapılamaması bu sarsıntının görünen yüzü oldu.
30 Mart: Ne AKP’ye çözüm ne direnişçilere seçenek
Ne var ki, devrimci inisiyatifin geliştirilemediği bir coğrafyada sarsıntının temel gerekçesi olan ve yaşanması gereken “17 Aralık Yolsuzluk Operasyonu – 30 Mart Yerel Seçimleri” dönemi sona erdi. Cemaat ile AKP arasında Şubat 2012’den bu yana süren soğuk savaşın sıcak bir çatışmaya dönmesinin halk yararına bir fayda doğurmadığı görüldü. Kendi kaderini meydanları, caddeleri, sokakları zapt ederek eline almış olanlar, bilgisayarları başına kilitlenerek dinledikleri ses kayıtlarından umdukları medeti bulamadı. AKP’nin en iyi olduğu düzlemde, yani sandıkta yenilgiye uğratılmasına dayalı bir politik yaklaşımın yetersizliği ortaya çıktı.
Yüzde 45’e yakın oy alabilmesi, tüm rüşvet ve yolsuzluk suçlamalarından mümkün olan en az zararla çıkabilmesi, sağ-muhafazakar seçmeni arkasında saflaştırma yetisini koruyabilmesi ve en önemlisi derinleşen egemenler arası çatlağı seçime kadar yönetebilmesi itibariyle AKP’nin seçimlerden başarısızlıkla çıktığını söylemek zor belki.
Ve fakat AKP için esas (ve mümkün olmayan) başarı, Haziran İsyanı’nda yerle bir olan meşruiyetini yeniden tesis etmesi, derinleşen siyasal krizi için bir çözüm üretebilmesidir. Tayyip Erdoğan’ın 30 Mart akşamı Bilal Erdoğan başta olmak üzere aile fertleri ile el ele yaptığı balkon konuşması, kutuplaşmaya, çatışmaya ve savaşa dayalı söyleminin dışında var olan siyasal krizini çözmeye yönelik hiçbir argümanı olmadığını gözler önüne sermiştir.
Haziran İsyanı’nın özneleri (ve artık daha geniş çeperi) açısından AKP, “oy verilmeyen bir iktidar” olmanın ötesinde “gayrimeşru bir iktidar”dır. Üstelik Tayyip Erdoğan’ın çaresizce diline doladığı “sandık”, ne barındırdığı tarihsel anlam ne de sonuçları itibariyle seçenektir. Hızla biriken öfke ve dinamizm, her an yeni ve daha yıkıcı bir isyanı tetikleyebileceğinin en açık kanıtıdır.
Seçme hakkı mücadelesinin işaret ettiği sokak
30 Mart gecesi Çankaya ilçe seçim merkezine dönüştürülen Seyranbağları Öğretmen Necla Kızılbağ Anadolu Lisesi’nde (biz Ankaralılar için Seyran Lisesi’dir) saat gece 1’den itibaren bir hareketlilik yaşanmaya başladı. “Osman Gökçek’in adamları” olduğu söylenen yaklaşık 150 kişilik sopalı bir gruba karşı toplanma çağrıları, Melih Gökçek ile Mansur Yavaş arasındaki farkın her geçen dakika kapanmasıyla oylara sahip çıkma çağrılarına dönüştü. Gün boyu yaşanan hile ve usulsüzlüklere duyulan öfke, Seyranbağları’ndan Yenimahalle ve Keçiören’deki ilçe seçim merkezlerine yayıldı, 31 Mart ve 1 Nisan’da bu üç merkezin yanı sıra Kızılay’daki Yüksek Seçim Kurulu önüne sıçradı ve son olarak polis saldırısıyla bastırılmak istendi.
Ankara’da CHP ve Mansur Yavaş oylarının çalınmasına gösterilen tepkinin bir benzeri Urfa Ceylanpınar’da BDP oylarının çalınmasına gösterildi. Suriye’ye yönelik savaş politikaları ortalığa saçılan AKP, savaşta bir üs olarak hazırladığı Ceylanpınar’da oy hakkına sahip çıkanlara yönelik tahammülsüzlüğünü tam da savaş politikalarının gerektirdiği gibi gösterdi; halka gaz bombalarıyla saldırırken, olağanüstü hal ilan etti.
Hırsızlığın üzerini baskı yoluyla örtmek konusunda deneyimli bir iktidara karşı, hangi partiye/adaya oy vermiş olursa olsun oyunun çalınmasına karşı, Ankara’dan Ceylanpınar’a uzanan öfkenin kendisini sokakta ifade etmektedir.
Okulların bahçelerinde, il, ilçe ve yüksek seçim kurullarının önlerindeki eylemlerin CHP’nin inisiyatifinde gibi görünmesi bir engel değildir. TOMA’ları ve çevik kuvvet polislerini zafer ve bozkurt işaretleriyle “Gel gel gel” diye çağıranlar, AKP karşıtı her türlü sokak hareketinin ortak sloganına dönüşen “Bu daha başlangıç mücadeleye devam”ı haykıranlar bir kere Haziran İsyanı’nı tozunu yutmuştur. İşçi sınıfı mücadelesinin bir kazanımı olarak seçme hakkının, işçi sınıfı mücadelesinin güncel pratiği olarak hak mücadeleleriyle iç içe olması da inisiyatif alabilmek için elimizi güçlendirmektedir.
“Tek yolun sokak” olduğunu bir kez daha teyit eden yeni bir isyan dalgasının koşulları oluşurken, AKP’yi zayıf olduğu alana, sokağa yeniden çekmeye çalışanlara sırt çevrilemez. Çünkü artık; AKP’nin siyasal krizine müdahalesi için çağrı merkezi ve söylem oluşturma görevlerinden öncelikli olarak, “sokağı AKP iktidarına karşı tek alternatif haline getirme” görevi önümüzde durmaktadır.
Haziran İsyanı’ndan çok daha güçlü, çok daha tehditkar ve çok daha yıkıcı bir alternatif…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.