Gerek egemenler cephesinden gerekse de soldan hiç kimse bu bir yıl yaşanmamış gibi davranarak 1 Mayıs’ı tartışamaz, 1 Mayıs’a ilişkin tutum belirleyemez. Haziran İsyanı’nın damgasını vurmadığı bir 1 Mayıs olabilir mi? Türkiye’nin kalbindeki meydan Taksim artık 1 Mayıs alanı olmanın ötesinde ülke tarihinin gördüğü en büyük halk isyanının da doğduğu yerdir. Taksim, Kızılay… Çürümüş diktatöre […]
Gerek egemenler cephesinden gerekse de soldan hiç kimse bu bir yıl yaşanmamış gibi davranarak 1 Mayıs’ı tartışamaz, 1 Mayıs’a ilişkin tutum belirleyemez. Haziran İsyanı’nın damgasını vurmadığı bir 1 Mayıs olabilir mi? Türkiye’nin kalbindeki meydan Taksim artık 1 Mayıs alanı olmanın ötesinde ülke tarihinin gördüğü en büyük halk isyanının da doğduğu yerdir. Taksim, Kızılay… Çürümüş diktatöre “meydan vermeyeceğiz” diyerek halkın zapt ettiği meydanlara sahip çıkmak aynı zamanda düzeni değiştirme iddiasına sahip çıkmaktır
Geçen yılki 1 Mayıs’tan başlayarak bu yılki 1 Mayıs’a kadar yaşadığımız koca bir yıl, ülke tarihinin benzeri görülmemiş tarihsel olaylarına tanıklık ettiğimiz bir dönem oldu. Ve üstelik bu dönem noktalanmış, tamamlanmış değil. Hala canlı, hala dinamik ve hala ezilenler lehine zaferle tamamlanabilecek bir süreç olarak ilerliyor.
Yerel seçim sonuçları Tayyip Erdoğan dahil hiç kimseyi memnun etmedi. Tam da bu yüzden siyasetin hiçbir öznesi yeni bir siyasal proje ortaya koyamıyor, herkes seçim öncesi pozisyonunu ve çizgisini devam ettirmekle meşgul, şimdilik. Yerel seçim sonuçları “beklenen” kırılmayı yaratmadı. Sadece fay hatları üzerindeki gerilimi daha da arttırdı. AKP aynı gerici, yolsuz ve iktidarda kalmak için her şeyi yapabilen tarzını devam ettirecek. Sağa açılma projesi iflas eden CHP’de (her ne kadar cumhurbaşkanlığı seçiminde bir kez daha sağla ortaklaşma denenecek olsa da) ulusalcıların sesi biraz da fazla çıkacak ama kısır muhalefet değişmeyecek. Politikasızlığına rağmen aradan sıyrılarak “en başarılı” parti olan MHP bildiğimiz gibi. Kürt hareketi bir taraftan bekleme/pazarlık sürecini “demokratik özerklik” söylemiyle zorlarken diğer taraftan yeni bir yasal temsiliyet (BDP-HDP birleşmesi) gündemiyle uğraşacak. Devrimci/sosyalist solun tümü son bir yılda yaşanan depremlerden (deneyimlerden) kendi geleceği için etkili sonuçlar çıkarmayı erteleyecek. Ancak sokak, statükocu siyasetin tüm bu iç rutinini bozabilecek en “tehlikeli” güç olarak, burjuva siyasal aktörler için korku salmaya devam edecek.
AKP kaldığı yerden devam ediyor, ancak bu kez daha ürkek bir saldırganlıkla. Seçimlerin hemen ardından halkın gündemini çok yakından ilgilendiren (?!) iki sorunu çözmekle işe başladı; HSYK ve MİT. Aslında bunlar halka sorun çıkarmaktan başka bir işe yaramıyorsa da bu iki sorun da AKP’nin geleceği ile dolaylı, Tayyip Erdoğan’ın geleceği ile doğrudan ilişkili. Şu an onu kaygılandıran en önemli konu, cumhurbaşkanlığına giden yolda Cemaatin bir arıza çıkarmasını engellemek. Ancak seçimlerde verdiği başarı görüntüsüne rağmen eli güçlenmedi ve parti içinde “kaygılı” olanları ikna edemedi. Anayasa Mahkemesi’ne ise öfkesinin iki nedeni var. Mahkeme Başkanı Haşim Kılıç’ın cumhurbaşkanı adaylığına hazırlandığı/hazırlandırıldığının farkında. İkincisi ise Anayasa Mahkemesi’nin aldığı iki karar planlarını bozabilecek nitelikte. Twitter ve Youtube yasaklarının kaldırılması, her an yeni bir tape bombardımanına maruz kalma riski ile karşı karşıya bırakıyor. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu düzenlemesinin bazı maddelerinin iptali ise HSYK üyelerini işlevsiz hale getirip, Adalet Bakanı’nı HSYK yerine çalıştırma planını bozmuş durumda. 26 HSYK üyesinin 13’ünün cemaatçi olduğu bir yapıda, Cemaat (paralel devlet) üyelerini yargılayıp cezaevine göndermek çok zor olacak. İlk girişim başarısız oldu bile. (Adana’da tutuklanan polisler ve askerler bir üst mahkeme tarafından salıverildi.) Üstelik karşı operasyon bir yana kendisine yönelen tehditleri de hala bertaraf edebilmiş değil. Karşı operasyon için elinde sadece MİT kalmış durumda.
MİT Kanunu’nda yapılacak değişiklik, aslında daha önce Beşir Atalay’ın dediği gibi “fiili durumu yasal” hale getirecek. Yani MİT daha öncede her türlü dinleme/izleme faaliyetini yapıyordu, ülke içinde ve dışında operasyon da yapıyordu, şimdi bunlar yasal hale gelecek, üstelik yine de sorun yaratacak durumlar olursa yasaların ve yargının bulaşamayacağı halde olacak. Örneğin; MİT’in yasadışı dinleme yapması durumunda savcılara verilen resen soruşturma açma yetkisi, şimdi tamamen kaldırılıyor (Eskiden bu madde işletiliyor muydu, elbette işletilmiyordu ama şimdi savcılar da bir risk barındırdığı için kağıt üzerinde bile bu yetkilerinin olmaması gerek). Fethullah’ın dinleyen, operasyon yapan paralelleri varsa Tayyip’in de aynı işlevde MİT’i olacak. Tabii Tayyip’in MİT’i (tıpkı Fethullah’ın Cemaati gibi) sadece Cemaate karşı çalışmayacak, kendi karşısında kim varsa hepsi istihbarat ve operasyon konusu olacak. Hatta Tayyip Erdoğan’ın en yakınındakiler bile. Çünkü AKP’nin içerisinden bile “Erdoğan gitsin, bari AKP kalsın, yoksa AKP’yi de götürecekler” endişesi artık iyice duyulur hale geldi.
Üstelik Tayyip Erdoğan’ın daha çok çalışması lazım (derdi bitmiyor bu adamın). Dertlerinden en azından beş yıl tamamen kurtulmasını sağlayacak en ideal makam cumhurbaşkanlığı şüphesiz. “Tayyip-Emine Köşke, Abdullah- Hayrünnisa Başbakanlık konutuna” (1) formülü şimdilik yürürlüğe girmiş durumda, her ne kadar önümüzdeki dört ayda çok fazla şey değişebilecek olsa da. Bu konuda Erdoğan’ın en büyük avantajı karşısına çıkacak/çıkartılacak adayın AKP karşıtlarının tamamının oyunu alamayacak olması. CHP, MHP ve BDP’nin üzerinde anlaşacağı bir adayı bulmak imkansız. Ancak Tayyip Erdoğan ülke siyasetinde var olduğu sürece de toplumun bölünmüşlüğü/kutuplaşması engellenmek bir yana çok daha köklü bir biçimde artarak devam edecek. Kürtlerin, sosyal-demokratların ve hatta MHP kitlesinin Tayyip Erdoğan kişiliğinde birleştirdikleri AKP karşıtlığının yanında bu kitlelerin birbirlerine karşı olan husumetleri de (tarihsel, kültürel, sosyal,vb) varlığını güçlü bir biçimde sürdürüyor. Tayyip Erdoğan’ın çok övündüğü “bir tek ilin dışında bütün illerde yüzde 20’nin üzerinde oy aldık, biz Türkiye’nin her yerindeyiz” lafzı aslında tek bir şeyi açıklıyor; bütün kutuplaşmalarda AKP kutbun bir tarafında yer almaktadır.
Tayyip Erdoğan’ın yaratmak için özenle uğraştığı bu kutuplaştırmanın, nasıl operasyonel bir hal aldığının en somut kanıtı 1 Mayıs günü yaşanacak. Hak-İş Kayseri’de, Memur-Sen Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda ve Türk-İş Kadıköy Meydanı’nda.
Cemaatin Cihan Sendikalar Konfederasyonu ismiyle kamu sendikaları kurduğu ve “Pak” ismiyle de işçi sendikaları kurmaya başladığı ve Cemaatin bu konuda en güçlü olduğu yerlerden birinin de Kayseri olduğu biliniyor hatta bilinen bir başka şey de Kayseri’nin en büyük sermaye grubu olan Boydakların da Cemaate yakın olduğu. İşte bu noktada “sermayeden ve iktidardan bağımsız” işçi konfederasyonu Hak-İş, Tayyip Erdoğan’ın tetikçiliğini yapıp üstelik üye işçilerini de bu tetikçiliğe ortak edip 1 Mayıs’ı yani işçi sınıfının birlik, mücadele, dayanışma gününü Kayseri’de kutlama kararı almış! (2)
Doğrudan AKP’ye bağlı alt teşkilat konumunda olan Memur-Sen’in 1 Mayıs’ı kutlamak için neden Diyarbakır’ı seçtiği zaten malum. Tayyip Erdoğan, Kürtleri çok sevdiği için (Uludere, Rojava) onlarla bağını çok sıcak tutmak istiyor, olsa gerek!(3)
Türk-İş ise büyük olduğu için en büyük tetikçilik işi ona verilmiş durumda; Taksim’e alternatif Kadıköy. Ne diyor Türk-İş Başkanı Kavlak; “”Meydan öne çıkıyor bizim isteklerimiz, taleplerimiz bir türlü bu nedenle dile gelmiyor. Bu yüzden son dönemde Taksim Meydanı üzerinde ortaya çıkan hassasiyeti de dikkate alarak Kadıköy Meydanı’nda bu mitingi yapma kararı aldık”. Tayyip emir vermiş ama akıldışı sonuçlarını hesaba katmamış. Uydurduğu mazeret, yaptığı işe tekrar mazeret olacak!
Egemenlerin Tayyip Erdoğan nezdinde toplumu kutuplaştırma, kendinden olmayanı düşmanlaştırma siyasetine karşı ezilenler, uyum göstermeyecek, uzlaşma çağrısı yapmayacak, orta yol aramayacaktır. Bunu en somut haliyle geçen yıl Taksim’de kanıtlamışlardı ve hemen ardından Haziran İsyanı’nda. Unutulmamalıdır ki Haziran İsyanı’na giden kıvılcım 1 Mayıs Taksim Meydanı’ndan çakılmıştı. 1 Mayıs bu yıl da DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve tüm devrimcilerle, demokratlarla birlikte Taksim Meydanı’nda kutlanacak. Kızılay Meydanı da Ankaralı devrimcilerin, demokratların 1 Mayıs alanıdır kuşkusuz. Gerek egemenler cephesinden gerekse de sol cenahtan hiç kimse bu bir yıl yaşanmamış gibi davranarak 1 Mayıs’ı tartışamaz, 1 Mayıs’a ilişkin tutum belirleyemez. Haziran İsyanı’nın damgasını vurmadığı bir 1 Mayıs olabilir mi? Ethem’in Kızılay’da can vermesi göz ardı edilebilir mi? Üç milyon insanın ülkenin tüm şehirlerindeki meydanları zapt etmesi tarihsel istisna olarak mı kalacak? AKP’ye, Tayyip Erdoğan’a karşı biriken milyonların öfkesi İçişleri Bakanı’nın, valinin icazeti ile dindirilebilir mi? Bu yıl 1 Mayıs alanları özgürlük ve adalet sloganları ile coşacak!
Geçen yıl 17 Nisan’da bu köşede şunlar yazılıydı:
“1 Mayıs, tarihle geleceğin buluşma noktasıdır. İşçi sınıfının komünden sovyete, oy hakkından 8 saatlik çalışma hakkına kanı ve canıyla yazdığı mücadele tarihiyle işçi sınıfının iktidar mücadelesinin yani sosyalizm hedefinin buluştuğu meydandır 1 Mayıs meydanı. 1 Mayıs, simgelediği tarih ve gelecek dışında bugünün çatışmaları ve devrimci dinamiklerinin de o meydana çıktığı, emeğin sermayeye o meydanda ‘meydan okuduğu’ günüdür.”
Ve yine geçen yıl 1 Mayıs’ın hemen ardından 2 Mayıs’ta ise:
“AKP’nin provokasyon rejimi yüz binlerin sesini bastırmaya yöneliktir. Ancak AKP ve özellikle Tayyip Erdoğan anlayacaktır ki o ses Türkiye’nin her meydanından büyümeye devam edecek. Gelecek yıl Taksim’de buluşmak bir kez daha kaçınılmaz!”
1 Mayıs 2013’ün ardından Taksim’de patlak veren Haziran İsyanı, hem bu kaçınılmazlığı doğrulamış hem de Taksim’in ve 1 Mayıs’ların önemini katbekat artırmıştır. Türkiye’nin kalbindeki meydan Taksim artık 1 Mayıs 1977’nin belleğini taşımanın, 1 Mayıs alanı olmanın ötesinde ülke tarihinin gördüğü en büyük halk isyanının da doğduğu yerdir. Taksim’de patlak veren Haziran İsyanı, “Her yer Taksim her yer direniş” sloganının yayıldığı ülkenin dört bir yanında, halkın zapt ettiği bütün kent meydanlarına basit protestonun değil isyanın, özgürlüğün ve düzeni değiştirme iddiasının damgasını vurmuştur. Çürümüş diktatöre “meydan vermeyeceğiz” diyerek bu meydanlara sahip çıkmak aynı zamanda düzeni değiştirme iddiasına sahip çıkmaktır. Ve 1 Mayıs bu iddianın ileriye taşınacağı en önemli gündür.
1 AKP, mayısın ilk haftası cumhurbaşkanı adayını açıklayacak.
2 Hak-İş’in gerekçesi; “Biz 1 Mayıs’ın Kayseri’de yapılmasını bilerek, tartışarak belirledik. Hak-İş bölgede önemli bir üye sayısına sahip, sanayi açısından gelişmekte olan ve İç Anadolu’da olması dolayısıyla Kayseri 1 Mayıs’ı hak ediyor.”
3 Memur-Sen’in gerekçesi; Beş yıl önce 6 konfederasyonun birlikte karar alarak 1 Mayıs’ı Taksim Meydanı’nda kutladıklarını anımsatan Gündoğdu, “Ama konfederasyonlar orada bilhassa DİSK ve KESK, sözlerinin arkasında durmadılar. Çünkü orada Türk-İş Başkanını sözcü seçmiştik ve ona karşı bazı olaylar oldu, istediğimiz verimi çok alamadık”
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.