Ukrayna halkına iki mutlak, sorgulanamaz seçenek sunuyorlar. Ya aşırı sağcı, unsuriyetperver, liberal, Batı yanlısı Yuşenko, Timoşenko, Kliçko, Yatsenyuk zümresini savun ya da Slavcı, Rusya yanlısı Yanukoviç’in rublelerle bezenmiş diktatörlüğünü Bir taraftan Doğu’yu tahkir eden, nesneleştiren ve rant mekanı olarak gören Brüksel-Washington destekli “uygar” Batı sermayesi (kolonialverein), diğer taraftan Batı karşıtlığı, Slavcılık ve Neo-Ortodoksçuluk yaparak ülke […]
Ukrayna halkına iki mutlak, sorgulanamaz seçenek sunuyorlar. Ya aşırı sağcı, unsuriyetperver, liberal, Batı yanlısı Yuşenko, Timoşenko, Kliçko, Yatsenyuk zümresini savun ya da Slavcı, Rusya yanlısı Yanukoviç’in rublelerle bezenmiş diktatörlüğünü
Bir taraftan Doğu’yu tahkir eden, nesneleştiren ve rant mekanı olarak gören Brüksel-Washington destekli “uygar” Batı sermayesi (kolonialverein), diğer taraftan Batı karşıtlığı, Slavcılık ve Neo-Ortodoksçuluk yaparak ülke içindeki oligarşik baskıyı gizlemeye çalışan tipik Doğu tarzı despot Rus yayılmacılığı. Siyasi hırstan daha ziyade iki cenahın da iştahını kabartan piyasa, kâr ve üretim hacmidir. Doğu Ortaklığı (Eastern Partnership) Antlaşması’nı dayatan sevgili Batı sermayesi, Ukrayna’yı 500 milyonluk tüketici piyasasının bir üyesi yapmak isterken; Slav halkının koruyucu meleği Rus oligarşisi, Gümrük Birliği Antlaşması’nı (Tamojennıy Soyuz: Таможенный Союз) dayatarak 170 milyonluk tüketici piyasasının kilit noktalarından birini kaybetmek istememektedir. Bu düzlemde kâr, Ukrayna’nın halet-i ruhiyesini anlamak için yeterli bir parametre. Kâr oranı arttıkça piyasanın çekiciliği artar. Ağzından salyalar akan bay Avrupalı baronların Ukrayna’ya ilişkin “demokrasi, milli egemenlik, ülke bütünlüğü” şeklindeki çığırtkanlıkları bu yüzden. Batı’nın şarki topraklara yönelik topyekûn saldırısında ABD her zaman enfiye çeker, İngiltere, Fransa ve Almanya ise hapşırır. Kâr uğruna derhal BM Güvenlik Konseyi denen “işgali meşrulaştırma aygıtını” önümüze koyarlar. Bu bağlamda Karl Marks’ın Kapital I’de kâr ve sermayedar ilişkisini karakterize eden şu tespitini unutmamak gerekir: “Sermaye, kâr olmadığı zaman ya da az kâr edildiği zaman hiç hoşnut olmaz, tıpkı eskiden doğanın boşluktan hoşlanmadığının söylenmesi gibi. Yeterli kâr olunca sermayeye bir cesaret gelir. Güvenli bir yüzde 10 kâr ile her yerde çalışmaya razıdır; kesin yüzde 20, iştahını kabartır: yüzde 50, küstahlaştırır; yüzde 100, bütün insani yasaları ayaklar altına aldırır.”
Ukrayna halkına iki mutlak, sorgulanamaz seçenek sunuyorlar. Ya aşırı sağcı, unsuriyetperver, liberal, Batı yanlısı Yuşenko, Timoşenko, Kliçko, Yatsenyuk zümresini savun ya da Slavcı, Rusya yanlısı Yanukoviç’in rublelerle bezenmiş diktatörlüğünü. İki cihetin ortak özelliği, dışa bağımlılığa müptela olmaları ve oligarşik düzene leşkerlik yapmaları. Ne ülkeyi 188 milyon dolarlık zarara uğratan turuncu zihniyetin aktörü Yuliya Timoşenko ve müritleri, ne de 2010 Anayasası’yla hegemonyasını ilan eden beyaz renkli Viktor Yanukoviç ve hempası.
Özellikle Bağımsızlık Meydanı’nda “Avrupa’ya bağımlılık” naraları atan ırkçı-liberal yığınların sembolik vatanperverce ayak oyunları tıpkı Lenin’in yazdığı gibi “dar görüşlü burjuva yumurtasından henüz çıkmamış sarı civcivlerin gagalarına” benzemektedir. Oysaki çözüm yolu gayet basit ve açıktı: kendi özyönetimine güvenmek ve halk iktidarını inşa etmek; faşistlere, oligarklara, kolonizatörlere, baronlara, savaş tanrılarına aman vermemek.
Tam da bu anda Kırım yarımadası özvarlığını ve kendine güvenini yitirmiş, uzuvlarını kaybetmiş ve adeta rehin alınmış bir ülkenin içine düştüğü zulmete kurban gitti. Tabii ki kendi mukadderatını belirleme hakkına sahiptir. Ancak bu durum, Rusya’nın sopasıyla hak olmaktan çıkıp tagallübe döndü. Kiev yönetiminin halkın bir bölümüne gözdağı verircesine uyguladığı Avrupa yanlısı trajikomik ve aciz politikası devam ettikçe Harkov, Donetsk, Nikolayev, Odessa gibi kentlerin dahi Rusya’ya iltihak etmesi kaçınılmaz. Bu kentler aynı zamanda sanayinin ve fabrikaların mütehakkim olduğu alanlar. Dolayısıyla Avrupa Birliği ile olası bir serbest ticaret antlaşması demek bu kentlerde milyonlarca kişinin işsiz kalması demek. Buna rağmen dimağı fersudeleşmiş Kiev sapkınları, ta 1918’de bilinçaltına yerleşmiş Petlura’dan kalma geleneksel teslimiyetçi-şoven siyasayı yürütmekte ısrarlılar. Hâlbuki Sovyet Ukrayna adına 1918 yılında kolonizatörlere ve onların işbirlikçi uşaklarına karşı mücadele eden V.M. Şahray ve E.G. Medvedev’i kılavuz edinebilirlerdi.
Sovyet tipi kolektif üretim modelini modernize ederek sivil, toplumcu ve ekolojik bir sisteme geçiş varken, çareyi harp bezirganlarının teşkil ettiği bir konsorsiyumda (AB) aramak aymazlık. Vietnam, Filistin, Suriye, Irak, Mısır, Libya vb. birçok ülkede binlerce küçük çocuğun hayallerini kendi şahsi menfaatleri uğruna yok eden bir uluslararası çetenin Ukrayna’da konuşlanmasına izin vermek halka karşı sorumsuzluk ve suçtur. Çetenin ruhu, bedenden bedene giriyor. Her 5 yılda bir gerçekleşen devrimlerde bu ruhu farklı renklerde görmem mümkün. Bu ruh sizi nirvanaya çıkarmaz. Ebedi mutluluğu kendinizde aramalısınız. Ne diyor Aristoteles, “Mutlu olmak, kendi kendine yeter olmaktır.”
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.