Rüşvet, yolsuzluk, irtikâp, soygunculuk ve hortumculuk içinde metamorfoza uğramış oligarşik çete ve kutsal reis, halkın emek vererek doldurduğu havuzu önce çatlattı ve sonra bu çatlaklardan akan suyu arsızca ve pervasızca gasp etti. Koyun hırsızları, asiyab-ı devletten un yürüten zevk-perest şakiler sonra yetmedi, “Bizim davamız devam ediyor. Biz dava adamıyız” yönündeki mistik-tinsel vecizelerle soygunu karartmaya çalıştılar. […]
Rüşvet, yolsuzluk, irtikâp, soygunculuk ve hortumculuk içinde metamorfoza uğramış oligarşik çete ve kutsal reis, halkın emek vererek doldurduğu havuzu önce çatlattı ve sonra bu çatlaklardan akan suyu arsızca ve pervasızca gasp etti. Koyun hırsızları, asiyab-ı devletten un yürüten zevk-perest şakiler sonra yetmedi, “Bizim davamız devam ediyor. Biz dava adamıyız” yönündeki mistik-tinsel vecizelerle soygunu karartmaya çalıştılar. Nedir bu dava? İslam’a hizmet mi? Engels, “burjuvazi, insanları birbirini yemeye hazır aç canavarlar sürüsü haline getirdi.”demekle haklıymış. Halkın emeğini rehin alarak, devleti ele geçirip göbek büyüterek, ülkeyi talan ederek, halka hizmet etmekle yükümlü bütçenin ırzına geçerek dava adamı olunuyormuş meğerse. Aç canavarlar sürüsünün köylü kurnazlığına yeltenen asalak zekâsı, ne İslam’a hizmet edecek fizyolojik yetkinlikte ne de bu toprağın halkını yönetecek etik seviyede. İslami kisve altında sıkça iktibas ettikleri Hz. Muhammed’in şu sözü davanın bedelini yeterince karakterize etmektedir: “Sağ elime güneşi, sol elime ayı verseler, ben yine bu davadan vazgeçmem.” Nefsanî hazlar ve sefahat uğruna dinsel akideleri (gönülden bağlanılan şey) dahi tahrif eden bezirgân-tefeci takımı, bir elinde rüşvet diğer elinde cebren gasp edilmiş emtia ile İslam’ın davasını yürütmektedir.
Tıpkı Mustafa Suphi’nin 1918’de Yeni Dünya adlı gazetede İttihat ve Terakki hegemonyasını tenkit eden “altın yaldızlı kaputlar giyen paşalar hükümeti” şeklindeki betimlemesinde olduğu gibi, bu vurdumduymaz kör ayvaz hükümetin mübarek dava adamları da halkın bütçesini sorumsuzca tarumar ederek otokratik bir hırsızlar düzeni inşa ettiler. Onlara göre gelinen nokta gayet normal ve bir opus dei(tanrının işi). Eleştirenler, kuşku duyanlar, sorgulayanlar, yargılayanlar ise komplocu, gammaz ve fitneci. Bununla birlikte küresel sermayeyi arkasına alarak 140 ülkede 1200 okuluyla sadece Türk kültürünü(Kürdistan ve Kürt sözcüklerine mesafeli) yayan diğer “hizmet” hareketinin özelde ihtiva ettiği milliyetçi-dışlayıcı ve genelde sergilediği misyoner Müslüman karakterin İslam’ın davasına katkısı ve masumiyeti ise ayrı bir tartışma konusu. Bu bakımdan al birini vur ötekine. İki cenahta da ne takva var ne hicap. Savurgan iki erk de hegemonya ve finans düşkünü. Devleti oyun hamuru gibi kullanıyorlar. Ezen-ezilen ilişkisinde “ezen” rolünü üstlenmiş durumdalar.
Burnu Kaf Dağı’ndaki egemenlere hizmet eden kamusal alan, mahv-ü muattal olmuş bir halde. Dava adamlarının mürşidi, tıpkı Hindu Kralı Vişnu gibi. Çok kararlı, davasından(halkı yolunmuş kaza çevirmek) bir santim vazgeçmiyor. Ne mahkeme ne yargı ne kanun ne nasihat ne din ne iman tanıyor. Gözü dönmüş bir vaziyette pejoratif tutum takınarak mutlakıyetçi derebeyliğe diz çökmemizi bekliyor. Efendimiz hazretleri, hem yasa koyucu hem yargıç hem savcı hem polis hem de haber editörü. Bize düşen onun için kurban kesmek, duaları esirgememek ve gerekirse onu tavaf etmek.
Her şeye rağmen bizi sevindiren bu kokuşmuş-çürümüş devlet teşkilatının bir bakıma sona yaklaşmış olmasıdır. Zira israf, yok oluşun ve inhilalin en önemli göstergesidir. Bu noktada İslam filozofu ve tarihçi İbn Haldun, devletin geçirdiği aşamaları şöyle sıralamaktadır: “Devlet beş aşama geçirir ve her aşama birer dönemi oluşturur. Birinci aşama zafer, ikincisi istibdat, üçüncüsü ferağ ve zia, dördüncüsü müsalemet ve beşincisi israf ve tebzir.” Eğer hesap vermekten ve denetlenmekten korkuyorsanız İslam’a(halka) hizmet edemezsiniz. Zira İbrahim olmak istiyorsanız ateşe atılmayı göze almalısınız.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.