Kürtlerin belirleyeceği politik tutumun, bütün dengeleri etkileyeceğini hem AKP, hem de Cemaat çok iyi biliyor. Bu bakımdan karşılıklı politik hamleler, adı konulmadan Kürtler üzerinde yürütülecektir Cemaat’in devlet içerisindeki örgütlenmesinden bahsediliyor. 2000 kişilik bir liste bulunuyor. Çok açık söyleyeyim, bunların hiçbirinde Kürt bölgesinde faaliyet yürüten Cemaat’in imamları ve yöneticileri bulunmayacaktır Devletleşme çatışması içinde olan iki İslamcı […]
Kürtlerin belirleyeceği politik tutumun, bütün dengeleri etkileyeceğini hem AKP, hem de Cemaat çok iyi biliyor. Bu bakımdan karşılıklı politik hamleler, adı konulmadan Kürtler üzerinde yürütülecektir
Cemaat’in devlet içerisindeki örgütlenmesinden bahsediliyor. 2000 kişilik bir liste bulunuyor. Çok açık söyleyeyim, bunların hiçbirinde Kürt bölgesinde faaliyet yürüten Cemaat’in imamları ve yöneticileri bulunmayacaktır
Devletleşme çatışması içinde olan iki İslamcı grubun kavgası, Kürdistan sınırlarında biter ve ittifak oluşur
Kürtler, sistemin farklı eğilimleri arasında devam eden çok oyunlu ve çok yönlü savaşta asla taraf olmamalıdırlar. Çünkü bunların Kürt politikası esasen aynıdır
***
Cemaat ile AKP arasındaki devletleşme çatışması bütün hızıyla devam ediyor. Bu çatışmanın çok yönlü bir gelişme içerisinde ilerlediğini ve dengelerin hangi gücün lehine değişeceğinin 30 Mart 2014 yerel seçimlerden sonra belli olacağını birkaç haftadır vurguluyoruz.
Dünya kamuoyunun da yakında izlediği bu çatışmanın uluslararası ve bölgesel boyutları artık çok daha belirgin olarak ortaya çıkmış bulunuyor. Özellikle bölgesel ve iç politika açısından merkezi önem taşıyan Kürt sorunu, şu an yeterince su yüzüne çıkmasa bile söz konusu rekabet ve çatışmanın en önemli halkasından biridir.
Çatışmanın Türkiye’nin bölgesel politikalarının yönünü belirlemede de bir rol oynayacağı sıklıkla vurgulanıyor. Bu bakımdan operasyonun bir parçası da Güney Kürdistan’dır. Halk Bankası, sadece İran’dan değil aynı zamanda Güney Kürdistan’dan gelen petrollerin paralarının kullanıldığı ve transfer işlemlerinin yapıldığı bir banka olarak biliniyor. Güney Kürdistan’da faaliyette bulunan bir başka banka da Cemaat’in para aklama merkezi olarak bilinen Bank Asya’dır. Cemaat, Güney Kürdistan’da eğitim, sağlık ve sosyal alanda son derece etkindir. Buradaki okullarda, başta Kürt devlet yöneticilerinin ve bürokratlarının çocuklarına Türkçe öğretilmesi Gülen’in en övündüğü konulardan biridir. Ayrıca Güney Kürdistan inşaat ve gıda sektöründe Cemaat’e yakın şirketlerin önemli bir pay sahibidirler. Gülen Cemaati ile Güney Kürdistan Yönetimi arasında son derece sıkı bağlar bulunuyor.
Barzani neden davet edildi?
AKP’nin inisiyatifinde izlenen devlet politikasının merkezinde enerji yatakları bulunuyor. Güney Kürdistan petrollerinin yeni boru hatlarıyla Ceyhan’a aktarılması, Türkiye ekonomisi bakımından son derece önemli bir rol oynuyor. Güney Yönetimi’ne ödenmesi gereken milyar dolarlar, Halk Bankası’nda tutularak hareket halindeki bir sermaye olarak ülke içinde kullanılıyor. Yeni petrol boru hatlarıyla bu oranın çok daha yükseleceği biliniyor. İran’ın, AKP’ye yönelik operasyonun bir parçası olarak ön plana çıkması, dikkatleri Güney Kürdistan’a yönlendirdi. Yani Barzani’nin tutumu, Türkiye’nin bölgesel ilişkilerini belirlemede önemli bir faktör olacaktır. Bunun bilincinden olan AKP, Barzani’yi önceden Diyarbakır’a davet ederek, ‘Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı’ olarak resmi düzeyde tanıması ve Diyarbakır’da Barzani eksenli bir politik faaliyet sürecine destek vermesi, bugün oluşan politik denklemle doğrudan ilişkilidir. Güney Kürdistan Yönetimi, şimdilik Erdoğan-Gülen çatışmasında iki tarafa eşit mesafede duracaklardır. Genel politik yaklaşımlarını da bölgesel gelişmelerdeki gelişmelerin Türkiye’ye yansımasına göre karar vereceklerdir. Ancak genel eğilimin, stratejik ekonomik çıkarlarına, Irak ve İran’ın genel politik yönelimine bağlı olarak Erdoğan’a doğru kaydığını söylemek yanlış olmaz.
Kürt sorununa yaklaşım ne kadar farklı?
Devletleşmek isteyen her iki İslamcı politik gücünün Kürt sorununa yönelik izlediği politika, önümüzdeki sürecin politik dengelerini belirlemede önemli bir faktör olarak ön plana çıkacaktır. Kürt sorununa bakış açısında bir kısım farklılıklar bulunmasına rağmen devletin temel yaklaşımında esasen aynı stratejisiyle sahiptirler. Erdoğan çözüm sürecinde devletin varlık nedeni olan dört ‘tek’lerden vazgeçilmeyeceğini ısrarla vurguluyor. Cemaat ise PKK’nin tasfiyesi karşılığında “ana dilde eğitim olabilir” diyor. Aynı şekilde ordunun temel yaklaşımı da biliniyor. Bu bakımdan Kürt sorununa yaklaşımda devletleşme rekabetine giren iki temel güç ile ulusalcı-Kemalist kanadın bakış açısı birbirini tamamlar niteliktedir. Bu temel yaklaşım gözden kaçırıldığında yanlış politik sonuçlar ortaya çıkar.
Ancak bir başka realite de, devletin, tasfiyeci politikalarda ısrar etmesine rağmen, Kürt sorunun gelmiş olduğu boyut bakımından, söz konusu inkârcı politikalar işlevsizleşmiş bulunuyor. Küresel güçlerin bölgesel politikalarının merkezine oturan Kürt sorunu, zorunlu bir çözümü dayatmış bulunuyor. Güney ve Batı Kürdistan politik gerçeği bunun en somut örneğidir.
En zayıf halka
Devletin önünde duran bekli de tek stratejik kriz Kürt realitesinin gelmiş olduğu politik boyuttur. Bu bakımdan devlet içi rekabet ve çatışmalarda karşıt güçlerin birbirlerine karşı kullandıkları en zayıf halka olarak ön plana çıkıyor. Bugünkü iki İslami güç arasındaki savaşta, Kürt sorunu bu sürecin bir çatışma aracı olarak çok daha yoğun bir tarzda kullanılacaktır. Cemaat, AKP’nin özellikle Türk kamuoyu karşısında onun toplumsal tabanının etkileyecek en zayıf halkı olarak PKK ile yapmış olduğu müzakereler olduğunu biliyor. Bu bakımdan Cemaat ile AKP arasındaki çatışmanın merkezine Kürt sorununun çözümünün gelmesi bir sürpriz olmamalıdır. Oslo sürecinin belgelerini kamuoyuna sunan gücün Cemaat olduğunu çok daha önce yazdım. Cemaatin, Oslo görüşmelerini basına sızdırmasının birçok yönü bulunmakla birlikte, esasen AKP’ye Kürt sorunun çözümünde kendi politikalarını dayattı ve çözüm sürecinin çerçevesini belirledi. Böylelikle Cemaat-AKP-ordu ittifakı sürece yön verdi.
Bir önceki yazımda belirttiğim gibi; “Bu sürecin kritik halkalarından biri de Kürt sorunudur. Sistem içerisinde bu konuda esasa ilişkin ortak bir politika oluşmuş durumda. Her konuda birbiriyle çatışan, savaşan güçler, Kürt meselesinde tam bir uyum içerisindedirler. Ancak, iç iktidar kavgasının, Kürtlere karşı çok yönlü bir saldırıya dönüşme olasılığı yüksektir.” İki İslami güç arasındaki politik dengelerin varacağı boyuta bağlı olarak, politik çatışmanın ve kaosun Kürtler üzerinden sürme eğilimi oldukça fazladır.
Kürtlerin desteğini kazanma çabası
Bugünkü dengelerde Kürtlerin belirleyeceği politik tutumun, bütün güç ilişkilerini etkileyeceğini hem AKP, hem de Cemaat çok iyi biliyor. Bu bakımdan karşılıklı politik hamleler, adı konulmadan Kürtler üzerinde yürütülecektir. Örneğin “Cemaat-AKP Çatışması Ve Olası Senaryolar” başlıklı makalemde şöyle demiştim: “Cemaat, Mustafa Balbay’ı bıraktırarak CHP ile yakınlaşma eğiliminde olduğunu gösterdi. Kürt milletvekillerinin taleplerini yargıdaki gücünü kullanarak sürekli reddetmesi ile, hem Kürt politikasındaki tutumunu ortaya koydu, hem de AKP’yi zor durumda bırakmak istiyor. Buna karşılık, Erdoğan, özellikle yargı ve emniyetteki tasfiye sürecinden sonra Başbuğ gibi bazı generallerle, Kürt milletvekillerini serbest bıraktırarak yeni bir denge oluşturabilir.” Anayasa Mahkemesi Kürt Milletvekillerinin başvurusunu olumlu gördü ve Balbay gibi serbest bırakılması gerektiğine karar verdi. Kürt milletvekillerinin serbest bırakılmaya başlandı. Bu bakımdan, Cemaatin oluşan politik dengeler karşısında zorlandığı görünüyor. Yıllardır kendi hukuklarını çiğneyerek esir tuttukları Kürt milletvekillerinin serbest bırakılmış olması, Kürt sorunun çözümüne bir katkı sunsa da meselenin esasını oluşturmuyor.
Cemaat’in hayali PKK’siz Kürdistan
Önümüzdeki süreçte. Cemaat-AKP savaşında, Kürtlere yönelik izlenen politikalarda neler olur sorusuna baktığımızda vurgulanması veya dikkat çekilmesi gereken bazı temel noktalar bulunuyor. Bu süreçte oluşan yeni ittifaklar Kürt sorununa yönelik politikaları doğrudan etkileyecektir. Bu bakımdan anlık politik reaksiyonlardan çok, önümüzdeki süreçte oluşacak olan dengelerin Kürt sorununun çözümüne ilişkin nasıl şekilleneceğine bakmakta yarar var.
Cemaat, PKK’siz çözümde ısrar ediyor, çünkü PKK’nin olmadığı bir Kürt coğrafyasında kendi gücünü birkaç kat daha arttıracaktır ve Kürdistan’daki bütün toplumsal ilişkileri etkileyecektir. Güney Kürdistan bunun somut bir örneğidir. Ayrıca Kuzey Kürdistan’da Cemaat devlet kadar örgütlüdür. Bu bir devlet politikası olarak uygulandı ve bundan sonra da uygulanacaktır.
Cemaat-CHP ittifakı
Bu çatışma ittifak ve güç ilişkilerini yeniden belirleyecektir. İlan edilmemiş bir Cemaat-CHP ittifakı oluşmuş durumda. Bu iki gücün Kürt sorununa yaklaşımı biliniyor. PKK’siz bir çözüm bunların ortak buluşma noktasıdır. Bu giderek çok daha güncellenecektir. Tersten AKP-ordu ve bir kısım ulusalcı güçlerin ittifakı oluşuyor. Generallerin ve ‘Ulusalcı’ güçlerin Kürt sorununa yaklaşımı biliniyor. AKP ile bunlar arasındaki ittifak, Kürt sorununa yaklaşımda çok ciddi bir değişikliğin olmayacağını ve esasen tek merkezli bir politika izlediklerini ortaya koyuyor.
Cemaat’ten yeni ifşaat sinyali
İki İslamcı grup arasındaki çatışma artarken özellikle devletle PKK ve Öcalan arasındaki görüşmeler çok yönlü deşifre edilecektir. Örneğin, Oslo görüşmelerinde olduğu gibi Öcalan’ın BDP heyeti ile yapmış olduğu görüşme resimlerini ilk kez basına sızdıran Cemaat oldu. Görüşmelerin MİT’in kontrolünde son derece gizli yapıldığı dikkate alınırsa, bu resimlerin basına sızdırılmasının anlamı şudur: AKP’nin Öcalan ile yaptığı bütün görüşmeleri biliyorum. Belgeler elimde. Öcalan’a ve PKK’ye ne gibi tavizler verildiğini, nelerin konuşulduğunu biliyorum. Gerektiğinde bunları basına sızdırırım. Böylelikle milliyetçi damarı güçlü olan Türk toplumunu AKP’ye karşı harekete geçiririm. Yani bir bakıma AKP’ye yönelik bir şantaj özelliği taşıyor. Özellikle seçimlere yakın bir dönemde bunların gündeme gelmesi sürpriz sayılmamalıdır.
Saldırı olasılığı büyürken
Bundan çok daha önemlisi, bir Kürt illerinde yeni katliam provokasyonları gündeme gelebilir. Bu tür bir saldırının politik dengeleri önemli oranda sarsacağı biliniyor. Devlet adına bir çözüm üretmeyen ya da üretemeyen AKP’nin doğrudan muhatabı olduğu Roboski gibi bir saldırı, Kürtler bakımından ciddi bir kırılma noktası olacaktır. Ayrıca, çok zayıf bir olasılık da olsa, İmralı sisteminde hem Cemaat’in hem de devletin çekirdek merkezi olan kontrgerilla elemanlarının varlığından kimsenin şüphesi olmasın. Bu iki güç, mevcut politik iç çatışmayı çok daha büyük bir saldırıya dönüştürmek için Öcalan’a yönelik bir kısım saldırı hamleleri gündeme getirebilir. Bu konuda hem PKK, hem de BDP’nin devletle görüşmesi ve gerekli duyarlılığı göstermeleri önemlidir. Özellikle ‘paralel devlet’ kavramını ilk ortaya atanın Öcalan olması ve Erdoğan’ın ‘Mursi’ gibi yargılanmak istendiğine dikkat çekmesi, hem Cemaat’i, hem de başka güçleri rahatsız etti. Bu bakımdan, Öcalan’a yönelik bazı saldırı hamlelerinin gündeme gelmesi asla küçümsenmemelidir.
AKP kendini aklayamaz
Bugünkü politik dengeler içerisinde AKP’nin Kürt politikasında bir çözüm havası vermesi ve bütün suçu Cemaat’e atması tamamen aldatıcıdır. Bu Erdoğan’ın sıklıkla başvurduğu bir yöntemdir. Bunu Kürt bölgesinde pozitif bir havaya dönüştürüp seçimlerde bir alternatif olarak kullanacaktır. Özellikle Kürt illerinde Erdoğan’a destek eylemlerinin yapılması da bu sürecin bir parçasıdır. Bu bakımdan başta PKK olmak üzere bütün Kürt politik güçleri, “Mademki Kürt sorununun çözümünü Cemaat engelliyordu. Bu oyun deşifre oldu. Kürtlerin ileri sürdüğü temel talepleri kabul edin” diyebilir. KCK tutukluları serbest bırakılır ve Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesine izin verilirse bu da bir iyi niyet olarak görülebilinir. Ayrıca Kürt sorunun parlamento düzeyinde çözümlenmesi için politik bir ortam oluşmuş bulunuyor. Bunu yapmadığı sürece, AKP, Cemaat ile sorunlarını Kürtlere karşı bir oyalama malzemesi olarak görecektir.
2000 kişilik liste Fırat’ın doğusuna geçer mi
Türkiye’de darbe iddiasıyla Ergenekon, Balyoz gibi davalar açıldı ve yüzlerce general yargılandı, tutuklandı, ceza aldı. Birkaç istisna dışında, yıllarca Kürt coğrafyasında katliam yapan, binlerce faili meçhul cinayet gerçekleştiren subaylar, generaller yargılanmadı. Yani darbe, katliam ve faili meçhul cinayetlerin araştırılması Kürt sınırında bitiyor. Çünkü bu bir devlet politikasıdır. Şimdi aynı şekilde Cemaat’in devlet içerisindeki örgütlenmesinden bahsediliyor. 2000 kişilik bir liste bulunuyor. Çok açık söyleyeyim, bunların hiçbirinde Kürt bölgesinde faaliyet yürüten Cemaat’in imamları ve yöneticileri bulunmayacaktır. Devletin Kürt illerindeki faaliyetlerine dokunulmayacaktır. Örneğin Cemaat’in Kürt bölgesinin imamı, Diyarbakır imamı, emniyetteki imamı, ekonomiden sorumlu imamı, üniversitelerden sorumlu imamı gibi sayısını çoğaltacağımız imamların hiçbiri deşifre edilmeyecektir. Kürt milletvekillerinin bırakılmasını engelleyen Diyarbakır’da Cemaat’in yargıdaki imamı değil mi? Kürdistan’da bulunan polis şeflerinin çok önemli bir kısmının Cemaat kadrosu olduğunu bilmeyen yok. Bunlara dokunulmaz çünkü Kürt coğrafyasında örgütlenen Cemaat, aynı zamanda devletin stratejik örgütleriyle ilişki içerisindedir. Devletleşme çatışması içinde olan iki İslamcı grubun kavgası, Kürdistan sınırlarında biter ve ittifak oluşur.
Üçüncü yol
Ayrıca AKP’nin Kürt politikasını anlamak için Rojava’ya bakmak yeterlidir. Birleşmiş Milletlerin uyarısı’na rağmen halen tırlar dolusu silahları El Nusra’ya taşıyan bir AKP gerçeği var. El Nusra’nın Rojava’daki saldırılarına aktif destek veren Türk devlet politikası terk edilmediği sürece, AKP’nin Kürt politikasının merkezinde tasfiyenin olduğu asla unutulmamalıdır. Cemaat-AKP çatışması bizi yanıltmamalıdır.
Kürtler, sistemin farklı eğilimleri arasında devam eden çok oyunlu ve çok yönlü savaşta asla taraf olmamalıdırlar. Çünkü bunların Kürt politikası esasen aynıdır. Yapılması gereken şu, birincisi toplumsal dinamiklerin canlı tutularak, Kürtlere yönelik yapılan komploların boşa çıkartılmasını sağlamak, Cemaat’in Kürt bölgesindeki faaliyetlerini ve örgütlenmesini deşifre etmek, mevcut politik dengeleri Kürtlerin stratejik çıkarları için kullanmaktır.
Bu süreçte de üçüncü yol kullanılmalıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.