Türbanın toplumsal yaşama girişi, “Allah ile kul arasındaki bir sözleşme”yi esas alanlar açısından bile zamandan, mekandan ve maddi egemenlik ilişkilerinden bağımsız gerçekleşmedi. Yani belirli tarihsel koşulların ürünüydü. Solun türban sorununda etkili tutum alamamasının temel nedenlerinden biri de bu tarihselliğin ihmalidir Üniversitelerin ardından ortaöğretimde de serbest bırakılan türban yeniden siyasetin gündeminde. AKP “tek tip kıyafete karşı […]
Türbanın toplumsal yaşama girişi, “Allah ile kul arasındaki bir sözleşme”yi esas alanlar açısından bile zamandan, mekandan ve maddi egemenlik ilişkilerinden bağımsız gerçekleşmedi. Yani belirli tarihsel koşulların ürünüydü. Solun türban sorununda etkili tutum alamamasının temel nedenlerinden biri de bu tarihselliğin ihmalidir
Üniversitelerin ardından ortaöğretimde de serbest bırakılan türban yeniden siyasetin gündeminde. AKP “tek tip kıyafete karşı kılık kıyafet özgürlüğü” adı altında türbanın toplumsal yaşamdaki yerini genişletirken aynı düzenleme içinde kız öğrencilere dar, kolsuz ya da diz üstü kıyafetlerin yasaklanması örneğinde görüldüğü gibi seküler yaşam tarzına dair pratikleri sınırlıyor. Ortada “kılık kıyafet özgürlüğü” adı altında hayata geçirilen ama iddiasıyla çelişen biçimde özgürlükleri sınırlayan kadın düşmanı ve dinsel bir dayatma var.
AKP’nin bu adımı, ilkesel yaklaşmak gerekirse, türbanı bir bireysel özgürlük sorunu olarak görüp kamusal alandaki kısıtlamalara karşı çıkan liberal bakışın dahi itirazını gerektiriyor. Türban sorunu, bu sözümona serbestleştirme hamlesinde de kişinin toplumsal ilişkilerden soyutlanmış inanç dünyasına ait bir tercih meselesi ya da inananların gözünden “Allah’la kul arasındaki bir ilişki” olarak değil, devletle toplum arasındaki bir ilişki olarak gerçekleşiyor.
Ne var ki bu kez, AKP’nin türban konusundaki düzenlemelerine karşı çıkan cephe genişlemekten çok daralmış görünüyor. Çok değil 15 yıl önce “irticai tehdide karşı” ayağa kalkan paşalar uslu uslu oturuyor. Laik ana muhalefet CHP, AKP ile dinsel konularda saflaşmaya girmenin “tuzağa düşmek” olacağını düşündüğünden olsa gerek başka gündemlere odaklanmayı yeğliyor. Sosyalistler ise net bir tutum açıklayıp güçlü bir itiraz dile getiremiyor.
Burada devletin eski sahibi TSK ile uzun süre “devletin sahibi” olduğunu sanan CHP’nin tutumunu bir yana, sosyalistlerin tutumunu bir başka yana koymak gerek.
Egemenler arası mücadelede bir araç
Laik-İslamcı kamplaşması ekseninde mücadele eden egemen sınıflar, türban sorununu toplumsal destek sağlama ve kendilerini toplum gözünde meşrulaştırmanın aracı olarak kullandılar. İslamcı burjuvazinin çıklarını savunan İslamcı hareket toplumsal destek oluşturmada dindar yığınların türban yasağına karşı tepkisini kullandı. Geleneksel egemen sınıfların çıkarlarını savunmak adına İslamcı hareketin karşısında duran TSK ve ona yedeklenen ulusalcılar ise laik kitlelerin şeriat korkusunu kullandı.
Egemenler arası mücadele, İslamcı hareketin AKP ile iktidara yerleşmesiyle sonuçlandı. İktidarın temel kurumları ve simge noktaları olan olan üniversitelere, Çankaya Köşküne, Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay tarafından düzenlenen davetlere, ordu evlerine ve ortaokullara türban resmen girdi.
Sırada TBMM ve kamu hizmetleri var. Yaklaşan seçimlerde türbanlı belediye başkanı ve milletvekili adaylarının çıkması da sürpriz olmayacak.
Dış politika, Kürt sorunu ve ekonomide sıkıntılı bir yolda ilerleyen ve bu nedenle iktidarını sağlama almak için dinci-milliyetçi bir saflaşma temeline oturttuğu sağın birliği politikasını öne çıkaran AKP açısından türban kıymetli bir siyaset aracı olacak.
İktidar el değiştirdi “türban sorunu” bitti
Öte yandan AKP bu aracı kitle mobilizasyonu için kullanmıyor. İslamcılar cephesinde, düzen karşıtı muhalif görüntüyü en fazla üzerinde taşıyan eylemler olan “türban” eylemleri AKP iktidarıyla birlikte bıçak gibi kesildi. Türban eylemlerinin “Müslüman kadının özgürlüğünün” simgesi olmaktan çok, İslamcı gericiliğin iktidar savaşının mevzi çatışması olduğu yönündeki eleştirinin haklılığı ispatlandı.
Şimdilerde türban serbestisinin daha da genişletilmesi talebiyle sözümona protesto eylemleri düzenleyip daha ileri adımlar için cesaretlendirici bir rol üstlenerek fiilen AKP’ye destek veren marjinal İslamcı grupların sınırlı hareketliliği de aynı sürecin bir parçası olarak değerlendirilmeli.
Özetle AKP iktidara geldikten sonra, İslamcı hareket açısından; devlet el değiştirdikten sonra da TSK açısından “türban sorunu” bitti.
Ezenle ezilen arasındaki bir ilişki
Türban meselesi “halloldu” ama İslamcıların seferber ettiği türbanlı kadınların ikincil konumunda bir değişiklik olmadığı gibi daha önce ulusalcıların seferber ettiği laik kitleler açısından dinsel baskı hiç olmadığı kadar gerçek bir sorun haline geldi.
İslamcı kadın entelektüeller, bugüne kadar türbanlı kadının ezilmişliğinin sebebi olarak gösterilen Kemalist sistemin yerine İslamcılar gelince toplumsal konumlarında bir değişiklik olmadığını açıktan dile getirmeye başladı. Selin Ongun’un “Başörtülü Kadınlar Anlattı: Türbanlı Erkekler” kitabında derlediği söyleşilerde, bu gerçeklik önde gelen İslamcı kadınlar tarafından açık seçik dile getiriliyordu.
Sistem içi dayanaklarını yitirdiğini gören, güvendiği dağlara kar yağan laik cephede ise bir başka değişim yaşanmaya başladı. Daha belirgin bir şekilde Alevi hareketinde görülmek üzere, 28 Şubat’ın “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganları terk edildi, sistem eleştirisi ile iç içe geçen bir laiklik vurgusu öne çıkmaya başladı.
Nesnel gelişmeler dikkate alındığında, laiklik mücadelesi, egemenler arası çatışmanın bir cephesine yedeklenme riskinden; kadının özgürlüğü mücadelesi ise, kadın üzerindeki erkek egemenliğinin güvencesi olan türbanı savunma baskılanmasından kurtulmaktadır.
İslamcısıyla, ulusalcısıyla egemenlerin kadınlara yönelik vaatlerinin tükendiği yerde sosyalistler daha cesur ve iddialı bir tavır alabilecek durumdadır. Üstelik sosyalistler, kadının özgürlüğü mücadelesini yalnızca üniversite ve TBMM gibi egemenler arası iktidar kavgasının alanlarında değil, aynı zamanda işyerleri dahil olmak üzere ezilenlerle egemenler arası mücadelenin sürdüğü yaşamın bütün alanlarında verecek bir perspektife sahiptir.
Kadın bu mücadelenin nesnesi değil öznesi; gericilik harcı ile birbirine tutunan erkek egemenliği, sermaye ve devlet ise asıl hedefidir. “Türban”ın göklerde aranan sırrı, bu mücadele içinde yere inecektir.