Suriye’deki AKP-Suudi-Katar destekli Selefi grupların, Esad destekçilerini kafalarını keserek öldürürken gösteren videolar izleyeni dehşete düşürüyor. Erdoğan ve Davutoğlu’nun adamlarının bu marifetleri, yakın geçmişi hala hesaplaşılamamış Boğazkesenlerle dolu Türkiye halklarına burnumuzun dibinde bekleyen tehdidi hatırlatıyor Boğazkesen, İstanbul’da Galatasaray’ı Tophane’ye bağlayan caddenin adı. Cadde üstündeki binaların çoğu nedense gayrimüslim gerçek sahiplerince terk edilmiş Tophanelilere. Cadde şimdilerde sanat […]
Suriye’deki AKP-Suudi-Katar destekli Selefi grupların, Esad destekçilerini kafalarını keserek öldürürken gösteren videolar izleyeni dehşete düşürüyor. Erdoğan ve Davutoğlu’nun adamlarının bu marifetleri, yakın geçmişi hala hesaplaşılamamış Boğazkesenlerle dolu Türkiye halklarına burnumuzun dibinde bekleyen tehdidi hatırlatıyor
Boğazkesen, İstanbul’da Galatasaray’ı Tophane’ye bağlayan caddenin adı. Cadde üstündeki binaların çoğu nedense gayrimüslim gerçek sahiplerince terk edilmiş Tophanelilere.
Cadde şimdilerde sanat galerileriyle ünlü. AKP, mafya ve tarikat karışımı bir ilişki ağı üzerine kurulu Tophane cemaatinin 21 Eylül 2010’daki taşlı, bıçaklı, sopalı baskını ile ünlenen galerileriyle…
Tophane cemaati mensupları bu caddeye neden Boğazkesen dendiğini baskın günlerinde şöyle anlatıyordu: “Vaktiyle burada Rumların boğazını kesmişiz. O yüzden buralara Boğazkesen demişler.”
Tertipçilerin “öldürmek yok” talimatı sayesinde can kaybı frenlenip on küsur Rum’un öldürüldüğü, yüzlercesinin tecavüze uğradığı, binlercesinin yerinden yurdundan edildiği 6-7 Eylül olayları dindar ve kindar ve de tehditlerini espriye yedirmesini bilen Tophane cemaatince böyle anılıyor.
1 Mayıs’lar ve IMF protestolarında polisle eşgüdümlü olarak yolları kesip eylemcileri linç eden; Tophane, Tünel, Galatasaray üçgeninde açık alanlarda içki içenlere polisin ihtiyaç duyduğu yer ve zamanda “vatandaş tepkisi” veren Tophane cemaati…
Kavramların soğuk diliyle “faşizmin kitle temeli”…
Kontrgerillanın emrinde hazır ve nazır…
Gerektiğinde din, iman, vatan ama ille de mal için tecavüz eden, ev kundaklayan, yol kesen, Boğazkesen…
Hani şu kontrgerillanın bomba yerleştirmesiyle, Alevilere karşı yakın tarihin en kanlı katliamlarından birine yol açan provokasyonun başladığı sinema…
19-26 Aralık 1978’te Maraş’ta faşist güruh; din, iman diyerek 150 civarında Aleviyi, solcuyu vahşice katletti.
Boğazkesen Maraş’ta da yalnızca bir cadde adı olarak kalmadı maalesef.
Altı aylık Yılmaz’ı annesinin kucağında kurşunlayarak,
Mehmet ve Döndü Ünver adlı ihtiyar çifti satırlar ve demir çubuklarla işkence ederek,
80 yaşındaki Cennet Çimen’i tornavida ile gözünü oyup kafa üstü tuvalet deliğine başını sokarak,
11 yaşındaki Ali Tıraş’ı kol ve bacaklarını kestikten sonra bir kazan içinde yakarak,
Esma Suna ile karnındaki 8 aylık bebeğini kurşunlayarak,
Süleyman Metin ile kızları Nursel ve Songül Metin’i kalaslarla ezip kurşunlayıp daha sonra yakarak öldürdü dindar ve kindar kitleler…
Maraş’ta hala Boğazkesen ve Kanlıdere isimlerinin 1920’lerdeki çatışmalardan mı yoksa Osmanlı’nın diğer beyliklerle giriştiği savaşlardan mı geldiği tartışılıyor. Ama Maraş Katliamı tartışılamıyor, araştırılamıyor, protesto edilemiyor…
Maraş Katliamı’nın soruşturulması için Meclis’te verilen önergeler AKP tarafından reddediliyor.
Katliamın yıldönümünde kentte düzenlenmek istenen gösteriler AKP polisince cop ve gazla engelleniyor.
Katliamın 1 numaralı sanıkları devlet televizyonuna çıkıp, Ahmet Taşgetiren gibi İslamcı kalemlerin desteğiyle katledilenleri suçlayıp katliamı haklı gösteriyor.
Kavramların soğuk diliyle “faşizmin kitle temeli” diri tutuluyor…
Kaya gibi yerinde duran kontrgerillanın emrinde hazır ve nazır…
Taşgetiren, fetvaveren, göz oyan, insan doğrayan, Boğazkesen…
İşgal güçlerinden çok Şii mahallelerine saldırılar düzenleyen, kamyon şoförlerini de Kuran okuyamıyorsa ya da Aleviyse kafasını keserek öldüren, ekipte Türkiyeli mücahitler bulundurduğu da açığa çıkan El Kaideci.
Mezhep çatışmaları ile hem başarılı bir ulusal / toplumsal kurtuluş mücadelesi örgütlenmesini engelleyen, hem de işgal güçlerine işgali sürdürme gerekçesi sunan El Kaideci.
Emperyalizme ya da diktatöre karşı savaşır gibi yapıp aslında halkın bağımsız eylemini kan ve şiddetle boğan, emperyalizmin ve diktatörün şiddetine zemin hazırlayan El Kaideci.
NATO nerede istediyse orada, hazır ve nazır…
Önceki gün Afganistan’da, dün Irak’ta, bugün Suriye’de…
Geçenlerde Halep’te yakaladığı bir Esad destekçisini kurşunla öldürmeyi reddedip, bıçakla kafasını keserek öldürdü ve bunu da videoya çekip yayımladı.*
Sonra muhtemelen dinlenmek için Hatay’a döndü.
Antakya çarşısında dolaştı.
Suudi Arabistan ve Katar’dan gelen para ve silahı aldı.
AKP’nin tahsis ettiği çadır ve evlerde kaldı.
Adana’daki ve diğer illerdeki eğitim kamplarında eğitim aldı.
Kimilerinin Halep’teki çatışmalarda öldüğünü duyduğumuz Türkiyeli El Kaideci arkadaşları var.
Mezhepçi-şoven bir söylemle kendisini destekleyen Recep Tayyip Erdoğan gibi bir Başbakan’ı ve Ahmet Davutoğlu gibi bir Dışişleri Bakanı var.
Kestiği kafaları bu haşmetlilerin ayaklarına bıraksa filmini tamamlamış olacak.
AKP iktidarı ile ideolojik-politik-pratik birlik içinde hareket eden yüzlerce Türkiyeli cihatçının Suriye’de yaptığı talim elbette günü gelince lazım görülen yerlerde kullanılacak.
Suriye’ye talime gidenler dahil gelmiş geçmiş bilumum Boğazkesenlerden hesap sorulmasının engellenmesi, tutuklu tutuksuz Boğazkesenlerin zamanaşımıyla ve özel aflarla salıverilmesi, bu kadar demagoji, bu kadar mezhepçi-şoven propaganda, günü gelip derinleşen kriz zamanlarında elbet işe yarayacak.
O gün aslında bugün…
İsteyen faşizme karşı mücadele edecek, isteyen kriz zamanlarında egemenlerin imdadına yetişmek için bıçaklarını bileyen Boğazkesenlerin arasında gözlerini kapatıp “karanlıkta” ıslık çalacak…
* Midesi kaldıran izlesin. Davutoğlu erotizmindense bu şiddet pornografisi yeğdir!