Geleneksel siyaset, giderek daha çok komplo yazınının içeriğini sahiplenip, teolojinin sonsuz döngüsüne göz kırpıp, algı ve ufkunu; karanlık ve aydınlık, iyilik ve kötülük, derin ve demokratik devlet gibi ikilimlerle sınırlayıp, bu çerçeye herkesi sığdırma uğraşı veriyor. Çatışmalar, karşıt kutuplar inşa ederek kendine içkin çıkmazlarını gözlerden ırak tutma ve böylece de muhaliflerini oynadığı oyuna dahil etme […]
Geleneksel siyaset, giderek daha çok komplo yazınının içeriğini sahiplenip, teolojinin sonsuz döngüsüne göz kırpıp, algı ve ufkunu; karanlık ve aydınlık, iyilik ve kötülük, derin ve demokratik devlet gibi ikilimlerle sınırlayıp, bu çerçeye herkesi sığdırma uğraşı veriyor. Çatışmalar, karşıt kutuplar inşa ederek kendine içkin çıkmazlarını gözlerden ırak tutma ve böylece de muhaliflerini oynadığı oyuna dahil etme amacı taşıyor. Karşıt güçler yaratılmalı ki oyunun selameti güvence altına alınsın, “mızıkçılar” bile kendini oyunun içinde olmaya zorlasın. Böylece yaşanılan her gerçeklik, yukarda söylenen ikiliklerle anlamlandırılıp, belirli bir çerçevenin içinden yanstılarak, farklı soruşturmaların önüne geçiliyor ve tarafların görünürlüğünün, oyunun dışından, yorumlanması imkansızlaştırılıyor.
İyinin ve kötünün teolojik mücadelesi, siyasal alanın veya oyunun içinde yeniden vücut buluyor. İyiliğin, aydınlığın ve demokrasinin sınırlarının berraklığının karşısında, karanlığın ve şerin belirsiz sulueti beliriyor. Bizi selamete erdirecek olanların yüzleri nurla aydınlanırken, cehenemin zebanileri her an her köşe başında yapacakları kötülükleri düşünüp uygulamaya koyacakları anı beklemekteler. Cennettense, yedi kat yerin dibinin ateşi oldukça yakın. Uyanık olunmalı, taraf tutmaktan kaçınılmamalı ki bertaraflık, bertaraf edilsin. Demokrasi ve aydınlığın yolu daima uzun ve karmaşıktır, oysa kötülük öyle mi? Kestirme yollar ve hazır cevaplar karanlığa açılacak kapılar olarak cezbetmekte nefisleri. Ol sebebten sabırla beklenmeli, desteklenmeli iyliğin yılmaz savunucuları.
İyinin sınırlarının berarklılığı gerisinde yatan sonsuz döngüyü perdeliyor. Bir yandan iyi; demokrasiyi gerçekleştirecek, demokrasi yoluna ışık tutan olarak konumlandırılırken diğer yandan zaten bağrında taşımış olduğu demokratik eğilimleri, demokrasiye olan içkin bağlaşıklığı nedeniyle iyi olarak kabul ediliyor. Başka bir ifade ile bizi demokrasiye taşıdığı için iyinin iyi olduğu düşünmemiz isteniyor ama zaten demokratik eğilimi içinde taşıdığı için iyi, iyi oluyor. Dolayısıyla iyliğin yılmaz sovunucusu konumunda olanlar çifte kapatılma yoluyla iyinin sınırlarını belirginleştirip başakasının içinde barındırdığı kötülükle bu alana giremeyeceğini baştan veri kabul ediyorlar. Bu sayede asla kapatılamayacak bir savaş alanı inşa edilmiş oluyor.
Pusu da bekleyen kötüler ise, her dakika bizi aydınlığa mutlu günlere götürecek yoldan uzak tutma, o yoldan alıkoyma gayretindeler. Bu uğurda her türlü kılığa girebilir, binbir surette karşımıza çıkabilirler ve birbirleiyle ittifak kurabilirler. Onlar daima belirsiz, soluk yüzleriyle perde arkasından iş görürler. O kadar geniş bir yelpazede eylemektedirler ki, bir kez zaaf gösterildi mi hemen içeri sızarlar ve baştan çıkarırlar iyileri. Bu nedenle kimin iyi kimin kötü olduğuna dair netlik iyi ile kötünün sınırının yeniden ve yineden çizilmesine engel değildir. Döngü böylece kendi mecrasını açarak ilerlerken, geri kalan herkese kaçınılmaz yolu göstermiş oluyor.
Özetlemeye çalışılan tablo defalarca karşımıza çıktı. Mesela hükümetin (“İyi”nin) askeri vesayetle (ki askeri vesayet heveslileri hep karanlık figür olarak lanse edildi) kapışmasını izledik ve bunu bizi demokratikleştirecek, aydınlığa götürecek sürecin bir halkası olarak algılamamız, anlamamız gerektiği söylendi. Alkışlar ve mutluluk çığlıkları eşliğinde birer birer komuta kademesinin yargılanmasına, hapse atılmasına tanık olduk ve vesayetin geriletildiğine hatta artık söz konusu olmadığını düşünmemiz istendi. Ama sonra Uludere katliamında bu sefer bizden mükemmel iyinin kandırıldığını, askeri/güvenlikçi zihniyetin, kötünün, her an tetikte ve iş başında olduğunu görmemiz beklendi. Oyunda iyiyi temsil eden hükümet, kandırılabilmekte, tuzağa düşebilmekte lakin içinde barındırdığı aydınlıkla yalpalasa bile yoluna devam etmekte. Peki hükümetin iyiyi temsil ettiği neden düşünülmekte? Burada biraz önce vurgulanan çifte kapatılmanın yapısına bakmakta fayda var.
Israr ve inatla vurgulanan hükümetin demokratik ve iyilikle yüklü olması gerisinde yatan ve kurucu temel olarak konumlandırılmaya uğraşılan kimlikle anlam kazanıyor. Bu kimliği sahiplendiğiniz ölçüde iyinin safında yer buluyorsunuz. Anlaşıldığı kadarı ile, iyinin doyasıyla da kurucu kimliğin sınırları şöyle çizilmiş; Türk kimliğinin kabulü, muhafazakar ve demokrat bir duruş bu ölçüde de sorgulanmayacak İslam etiketi (Alevi bu İslam etiketi altında ancak kendine yer bulacak) ve elbette bu eksende mazur görülebilecek bireysel haklar temelinde varlıkları onanacak azınlıklar. Dolayısıyla kendini bu üçlü düzeneğe dahil etmeye çalışan her birey iyinin yanında yer alacak ama onun dışında kalanlar karşı karşıya gelinecekler, mücadele edilecek kötüler olarak kodlanacak. Böylece, iyi ve kötü ayrıştırılmış karşıtlaştırılmış olarak oyunun kurgusu tamamlanıyor. Elimizde yüreği baştan kötülüklerden arınmış Türk ve muhafazakar iyi ve karşısında bazen Türklüğü, bazen muhafazakarlığı, bazen İslamı sorgulayan kötüler koalisyonu var.
Fark edilebileceği gibi oyunun kapsayacakları ve oyunun oynar gibi yapıp dışarı bırakacakları önceden belirli ve kararlaştırılmış durumda. Daha baştan belirli bir dışlama ile, oyun pratiği aracılığı ile karşı karşıya geleceklerin kimliği sabitlenmiş ve sınırlar çizilmiştir. İkilikler üzerine bina edilen siyasal hayat sadece arkasındaki bu dışlama ve yok sayma eylemini gizleyen paravan görevi görüyor. Bizlere sunulmuş olan demokrat/vesayetçi, reformcu/statükocu gibi karşıtlıklar da asıl saklanmak istenen olumlu terimlerin ardında yatan kimliktir ki bu kimlik Türk ve muhafazakarı imlemekte. Bu nedenle karşımızda kendi kimliğini yerleştirmeye çalışan, kendi kurucu iradesini eski kurucu irade yerine koymaya çalışan ve bu uğurda kurumları şekillendiren, yapılandıran bir iktidar bulunmakta tıpkı başka iktidar güçlerinin yapmak isteyeceği gibi. Oyun sonsuz açıklığıyla devam ederken, iyi ve kötünün müdalesi sürerken elden kayan kavramlar (demokrasi, hukuk devleti, reformlar vs.) daima barındırılan öteleyici pratiği ele vermeme uğraşı veriyor. Teolojinin kapanmayacak açıklığı herkesi yutmaya ve törpüleyerek sindirmeye çabalamaktan başka bir şey yapmıyor.
* Önder Özden
Ankara Üniversitesi, SBF, Y.Lisans