Aslında aklımıza gelen başımıza geldi. Daha Nabucco Doğalgaz Boru Hattı Projesi’nin ambleminde Nabucco’nun “A”sının köprü biçiminde dizayn edildiğini gördüğümüzde korkuyla birbirimize bakmış ve “acaba?” demiştik. Başbakan Erdoğan “Türkiye kaynak ülkeler ile tüketici pazar arasında köprü ve geçiş noktası durumundadır” sözlerini sarf ettiğinde ise işin şeklinin şemalinin sandığımız gibi olduğunu anlayıverdik. Evet, cennet vatanımız, uzun yıllar […]
Aslında aklımıza gelen başımıza geldi. Daha Nabucco Doğalgaz Boru Hattı Projesi’nin ambleminde Nabucco’nun “A”sının köprü biçiminde dizayn edildiğini gördüğümüzde korkuyla birbirimize bakmış ve “acaba?” demiştik. Başbakan Erdoğan “Türkiye kaynak ülkeler ile tüketici pazar arasında köprü ve geçiş noktası durumundadır” sözlerini sarf ettiğinde ise işin şeklinin şemalinin sandığımız gibi olduğunu anlayıverdik. Evet, cennet vatanımız, uzun yıllar boyunca bize öğretildiği üzere maalesef bir köprüydü ve yine birileri, bu sefer doğalgaz bahanesiyle bizim üzerimizden geçecekti.
Adetten olduğu üzere ve Türkiye burjuvazisinin ehliyetsizliğine dayanarak, bu projenin ABD’nin bölgesel çıkarlarıyla ilişkisini kurmaya çalışırken olan oldu ve Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Ömer Cihad Vardan’ın açıklaması geldi. “Nabucco Projesi Türkiye’nin ‘bölgesinde güçlü devlet’ imajını daha güçlendirecek” sözleri her yönüyle kelli felli bir söylem analizini hak ediyordu. Her şeyden önce Türkiye “bölgesinde güçlü devlet”ti yani Ortadoğu Türkiye’nin bölgesiydi, dolayısıyla ortada Yeni-Osmanlıcı bir vurgu vardı. Bir de Türkiye’nin “bölgesinde güçlü devlet imajı” vardı ki, bu, Türkiye’nin bölgesinde bir güce değil böylesi bir gücü olduğunu ima eden bir imaja sahip olduğunu ele veriyordu. Vardan devamla, “AB nezdinde Türkiye’nin vazgeçilmezliğini tescil eden önemli bir gelişmedir” diyordu ki, işte böylece cennet vatanımızın “bölgesi” ile “AB’si” arasında köprü olduğu gerçeği bir kez suratlarımıza çarpılıyordu.
“Merdi kıpti secaat arz ederken sirkatin söylermiş” misali açıklamasının devamında ise Vardan’ın şu cümlesi bizi gerçekten nasıl bir burjuvaziyle karşı karşıya olduğumuz konusunda kendimize getiriyordu: “Doğalgaz tedariki, fiyatlandırılması ve miktarı konularındaki belirsizliklere rağmen, birbirleri ile çatışan küresel aktörleri paydaş olarak buluşturan böyle bir girişim Türkiye açısından son derece başarılı bir hamledir“. Benzer bir şeyi böyük Ortadoğu uzmanı Cengiz Çandar da yazıyordu: “boru hatları döşendikten sonra içine yeterli ölçüde gaz konulabileceği bile kuşkulu. Dahası, Rusya’nın Nabucco’yu gereksiz kılmak için Karadeniz altından döşenecek boru hatlarıyla Avrupa’ya nakletmeyi tasarladığı 10 milyar avro değerindeki ‘Güney Akım’ projesi de, Nabucco’nun büyük bir rakibi“. Yani bu öyle bir doğalgaz boru hattı projesiydi ki, doğalgazın tedariki, fiyatlandırması ve miktarı konusunda belirsizlik vardı. Kısacası bu doğalgaz projesinde doğalgaz ile ilgili olan hiçbir şey belli değildi, tek belli olan boruların nereye döşeneceğiydi, e bu da Türkiye’yi büyük devlet yapıyordu.
Daha da acayip olanı, doğalgazı tedarik edecek olan, yani dolayısıyla bu kadar borunun topraklarımıza döşenmesine vesile olacak ticaretin vanalarını elinde bulunduran dört büyük tedarikçi ülkeden Rusya, Türkmenistan ve Azerbaycan törene katılmıyor [Azerbaycan törene katıldı ancak anlaşmanın taraf ülkeleri Başbakanlık, Devlet Başkanlığı düzeyinde katılım sağlarken Azerbaycan’ın katılımı Bakanlık düzeyindeydi] ve yaklaşık 30 trilyon m3 ile en büyük tedarikçi olan İran ise projeye davet bile edilmiyordu. Dahası, Başbakan Erdoğan’ın “Pazar bölgelerinde kayda değer enerji üreticilerinin Avrupa enerji denklemine katılmaları temennimizdir. Bu çerçevede Azerbaycan, Türkmenistan, Irak ve Mısır’ın bu projeye katılmalarını arzu ediyoruz” sözlerinden anladığımız üzere tedarik düzeyleri düşük olmasına karşın nihayetinde dünya üzerindeki sayılı tedarikçilerden ikisi Irak ve Mısır ise henüz anlaşmaya resmen dâhil olmamıştı. Yani kısacası ortada doğalgaz yoktu ama bir doğalgaz boru hattı vardı. Ne diyordu Ahmet Kaya: “Nerden baksan tutarsızlık nerden baksan ahmakça”…
Nabucco Okumasına Giriş
Bazı olaylar ve olgular, ekonomi politik ve uluslararası diplomatik bir kontekste ele alınıyorsa, mevcut duruma bakarak tahminlerde bulunmak, konunun çıplak kalmasına neden olacaktır. İşin içinde enerji kaynakları ve diplomasi faktörleri bulunmaktaysa stratejik analizler, dünü bugünü ve yarını da içerisine alacak biçimde yayılmalıdır. Tarihsel formasyon içerisinde, olaylarda ve olgularda kopuşlardan ziyade bir “süreklilik” hali bulunmaktadır. Meşhur fizik kuralında olduğu misal, “hiçbir şey vardan yok, yoktan da var olmayacağından”, her siyasi hamle, bir öncekinden belirli izler ve motifler taşır.
Nabucco’yu yazılı ve görsel basının anlık haber aktarımıyla değerlendirdiğimizde karşımıza şu sonuçlar çıkmaktadır: “Rusya’nın geçen kış kestiği gaz yüzünden çok fazla sıkıntı çeken Avrupa ülkelerinin fevkalade ihtiyaç duyduğu bir proje”, “Nabucco gaz boru hattının Türkiye topraklarından geçmesi sayesinde stratejik önemimizin ve Avrupa ülkeleri ile işbirliğimizin artacağı” ya da “Enerji kaynaklarında Rus tekelinin dağıtılması”. Buraya kadar bir sorun yoktur.
Ne var ki, “g”azın ayağı hiçte öyle değildir…
Projede yer alan tedarikçi ülkelerin gaz rezervleri incelendiğinde bu kadar alıcıya ne kadar gaz düşeceği sorusu cevapsız kalmaktadır. Hatta, milyar eurolar akıtılan bu projenin fizibilite çalışmalarında girdi-çıktı ve fayda-maliyet analizleri yapılırken “yetmeyecek” gaz miktarına rağmen neden böyle bir projeye kalkışıldı sorusu da yanıtsız kalmaktadır. Durup düşünelim: mademki gaz boru hattında yeterli gaz yok, bu proje neyi amaçlamaktadır?
Nabucco tedarikçisi ülkelerin gaz rezervleri:
Kaynak: Birgün
Nabucco nedir?
13 Temmuz’da Ankara’da imzaları atılan bu proje bağlamında, gaz geçişi ve boru hattı Türkiye’den başlayarak Avusturya’da sona erecektir. Yol üstünde uğrayacağı diğer ülkeler ise Bulgaristan, Macaristan ve Romanya’dır. Bu projeye katılan iştirakçi kuruluşlar, Türkiye adına BOTAŞ, Bulgaristan adına BULGARGAZ, Macaristan adın MOL ve transitin en son durağı Avusturya adına OWM’dir. Çok fazla teknik detaya boğmadan son olarak şu veriyi de ekleyelim: İlk yıllarında 4.5-13 milyar metreküp civarında taşınması düşünülen doğalgazın hatta yeterli gaz sağlanması durumunda 2020 yıllarında tam kapasitesine ulaşarak 25.5-31 milyar metreküpe ulaşacağı öngörülmektedir.
Stratejik analiz:
Ankara’da yapılan imza toplantısına katılan, projede yer alan alıcı ve tedarikçi hükümetlerin tipolojisine baktığımıza Amerikan Hükümeti ile yakından ilişkili birçok şahsiyet ile karşılaşmaktayız. En çarpıcı zat, Osetya vahametinin ardından, Amerika’dan istediği yardımı bulamayan Gürcistan Devlet Başkanı Saakaşvili ve keza diğerleri… Yazının baş tarafında bahsettiğimiz süreklilik içerisinde tarihsel olayları değerlendirdiğimizde karşımıza Rusya’nın bölgesel ve kısmi hegemonik gücünün frenlemeye çalışıldığı ve siyasi, askeri, ekonomik, diplomatik bazı olaylarla gücünün zaman zaman test edildiği bazı hadiselerle karşılaşmaktayız:
*Gürcistan yönetiminin oltanın ucuna takılan yem misali, Osetya’ya müdahelesi ile Rusya’nın askeri gücünün ölçülmesi,
*Türkiye hükümetinin Güney Osetya savaşı sonrası, Gürcistan’ın yanında yer almasıyla Rusya ile deforme olan ilişkileri: Rusya’nın başta tekstil olmak üzere birçok kaleme ambargo koyması ve sınır kapısını geçici bir s