Kapitalist sistemin varlık nedeni olan devletin temel kurumlar içerisinde ordu, stratejik bir öneme sahiptir. Bu nedenle burjuva devlet yapısında siyasal otorite ile askeri güçler arasında her zaman belirli bir denge vardır. Türkiye’de ise bu çok daha farklıdır. Türk ordusu, Cumhuriyetin kuruluşundan beri devleti ilgilendiren bütün stratejik ve taktik politikalarının belirlenmesinde belirleyici bir etkiye sahiptir. Türk […]
Kapitalist sistemin varlık nedeni olan devletin temel kurumlar içerisinde ordu, stratejik bir öneme sahiptir. Bu nedenle burjuva devlet yapısında siyasal otorite ile askeri güçler arasında her zaman belirli bir denge vardır. Türkiye’de ise bu çok daha farklıdır. Türk ordusu, Cumhuriyetin kuruluşundan beri devleti ilgilendiren bütün stratejik ve taktik politikalarının belirlenmesinde belirleyici bir etkiye sahiptir.
Türk devletinin 84 yıllık tarihinde, 27 yıl devlet-ordu partisi olarak bilinen CHP tek başına iktidarda kaldı. 26 yıl ordunun doğrudan rol aldığı sıkıyönetimlerle geçti. 5 kez askeri muhtıra verildi ve 3 askeri darbe oldu. 13 yıl olağanüstü hal yasaları uygulandı, 2 kez post modern darbe gerçekleştirildi. Ordu devletin yönetim mekanizmasında yürütme, yargı ve yasama rolünü üstlendi. Yani devlet ilişkileri Genelkurmay’da merkezileşti.
Ülkenin ekonomik ve sağlık, eğitim gibi temel sosyal politikalarını belirlemede, mevcut sistem partilerini denetleme ve kontrol altına almada, bakanların tayin ve tespitinde, devletin üst düzey bürokratlarının atanmasında, hem görüş bildirir hem de fiilen denetim sağlar. Kendisine uygun olmayanları eler. Hükümetlerin hazırladığı sanılan bütçe için görüş bildirir ve plan ve bütçe komisyonuna temsilci atar. MİT gibi önemli kuruluşlarda yapılan görevlendirmede doğrudan yetkilidir. MGK Sekreterliği görevlilerinin önemli bir kesimi askerlerden oluşur ve Genelkurmay’a bağlı çalışır. Genelkurmay’ın ve her kuvvet komutanlığının ayrı istihbarat merkezi vardır. Hükümetin bunları denetleme yetkisi yoktur. Cumhurbaşkanlarının seçiminde somut önerilerde bulunur ve istemlerine göre parlamento üzerinde baskı kurar ve hatta kimin cumhurbaşkanı olması gerektiğine karar verebilir.
Türk ordusu içerisinde oluşturulan ‘Yüksek Komuta Konseyi’ (YKK) ile ‘Genişletilmiş Komuta Konseyi’ (GKK) Türkiye’nin gerçek politik karar merkezleridir. Yüksek Komuta Konseyi; Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarından oluşur. Genişletilmiş Komuta Konseyi: Yüksek Komuta Konseyi üyeleri, Ordu, Kolordu, Tümen, Üst filo komutanları, Kurmay Başkanları ve Askeri İstihbarat Dairesi Başkanlarından oluşur. Örneğin yapılan 3 askeri darbenin kararı, GKK’de tartışılarak verildi. Tamamen siyasal bir parti gibi örgütlenen ve belirgin bir güç olan bu iki askeri kurum, bütün politik gelişmeleri takip eder ve karar alma sürecinde doğrudan etkide bulunur.
Örneğin Silahlı Kuvvetler Partisi rolüne sahip GKK’nin 6 Kasım 1972 yılında yaptığı bir toplantının gündem maddeleri şöyle; “1- Her zaman bir hükümet buhranı beklenebilir. a) Hükümetin kendi içinde bir anlaşmazlık çıkabilir. b) Bir partinin hükümeti müşkül duruma düşürmesi ile burhan doğabilir. c) Meclis ekseriyeti hükümeti düşürebilir. 2- Önümüzde reformlar ve yasalar konuları var. Maliye reformu, maden reformu, toprak reformu, eğitim reformu, mali ve idari reformlarla siyasi partiler ve seçim yasası gibi… sayılan reformların çıkartılması için ne yapılmalıdır? 3- Yakında cumhurbaşkanı seçimi gündeme gelecektir. Cumhurbaşkanının nitelikleri, askeri ve sivil olması hakkında ne düşünüyorsunuz?…” GKK’nin gündemine bakıldığında, Türk ordusunun bir siyasi parti gibi ülkedeki bütün sorunlarla ilgilendiğini ortaya koymaktadır.
Dönemin GKK üyelerinden S. Orkunt: “Ordu hiçbir zaman siyaset dışı düşünülemez. Ordu, devletin güvenliğinden sorumlu olduğu sürece politikada müdahil mevkiini muhafaza edecektir…”. 28 Eylül 1971’de Org. Faruk Gürler; “Reformlar için taktik ve oyalama istemiyoruz. Gerileyeceğimizi sananlar yanılıyorlar” biçiminde parlamentoyu çok açık olarak tehdit ediyordu. Deniz Gezmiş’lerin idamını onaylayan Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı’nın Adalet Partisi’ne (AP) katılırken yaptığı konuşma şu şekildeydi: “…Askeri görevlerimin yanında, orduya düşen politik görevlerimi de yaptım.” Bugüne kadar, Türkiye’nin devlet politikasının belirleyen tek gücün ordu olduğunu söylemek sanırım pek abartılı bir durum olmaz.
Türkiye’de Cumhurbaşkanlarının ordu tarafından seçtirilmesi ya da Silahlı Kuvvetler Partisi’nin onaylamadığı bir kişinin cumhurbaşkanı seçilmesinin peki bir şansı yoktur. Mustafa Kemal’in ölümünden hemen sonra, 1. Ordu Komutanı Fahretin Altay, İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanı olması için ‘kolordu ve tümen komutanlarıyla bir toplantı’ yapar. Alınan karar gereği İnönü Cumhurbaşkanı olur. Ekim 1961’de Cumhurbaşkanlığı için ‘Türk Silahlı Kuvvetler Birliği’ yani dönemin GKK’si, İstanbul Harp Akademileri’nde yaptığı toplantıda, Genelkurmay Başkanı Cemal Gürsel’in Cumhurbaşkanı olmasına karar verir. Milli Birlik Komitesi, bu kararı parlamentodaki partilere iletir ve Gürsel cumhurbaşkanı seçilir. Gürsel’in ölümünden sonra, GKK ‘Cumhurbaşkanlığı seçimi’ için acilen bir toplantı yapar. Toplantı sonrası, Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay’ın cumhurbaşkanı olması kararlaştırılır. Bütün kuvvet komutanları’nın ve 30 generalin de hazır bulunduğu parlamentoda ‘milletvekilleri hür iradeleriyle’ Sunay’ı cumhurbaşkanı seçer. 1973 yılında emekli oramiral Farhri Kortürk’ün cumhurbaşkanı olması kararı yine GKK’nde alınır. Parlamentodaki partilere sadece onaylamak kalıyor. Darbeci Kenan Evren’in ülkeyi hangi koşullarda yönettiği biliniyor. 6. Kolordu Komutanı Nevzat Böligray anılarında, 1985 yılında yapılan YKK ve GKK toplantılarında ‘Evren’in yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesi için karar alındığını’ belirtir. Böylece Türkiye’nin bütün politik tarihine damgasını vuran ordu, politik sürece bu kez ‘post modern darbe’ olarak tanımlanan ‘muhtıra’larla müdahale etmektedir.
Kendilerini devletin tek sahibi gören generaller, sistemin bütün alanlarını ele geçirmiş durumdadırlar. Örneğin, AB yasalarına uygun yapılan düzenlemelerde, YÖK, DPT gibi kurumlar dahil olmak üzüre devletin stratejik 53 kurumunda Genelkurmay adına temsilcilerin bulunduğu ortaya çıktı. Silahlı Kuvvetler Partisi Merkez Yürütme Kurulu işlevine sahip ‘Yüksek Komuta Konseyi’ (YKK), sistemin ideolojik şekillenmesini ve stratejik politikalarını belirlemede çok önemli bir işleve sahiptir. Genelkurmay’a bağlı oluşturulan ‘Stratejik Askeri Konsept, Buhran Kriz Yönetim Merkezi, Batı Çalışma Grubu, Eğitim Doktrin Komutanlığı, Milli Güvenlik Akademisi, Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezi ve Savaş Harekatı Yeraltı Merkezi’ gibi stratejik kurumlarla politik merkez rolünü oynamaktadır.
‘Ordu iç hizmet yasası gereğince’ Türkiye’nin politik sürecine istediği zaman müdahale etmeyi kendisine verilmiş bir ‘anayasal hak’ olarak gören Genelkurmay, ‘durumdan vazife çıkarma’yı tam bir alışkanlık haline getirmiş bulunmaktadır. Özellikle ordunun politik inisiyatifinin zayıfladığı anda ‘vazife çıkartma’ işi birden bire politik sürecin tek belirleyici gündem maddesi olmaktadır.
Türkiye’de sistem partilerinin ve parlamentonun, devletin stratejilerini belirlemede belirgin bir rolleri bulunmamaktadır. Örneğin iç ve bölgesel gelişmelere bağlı olarak ‘düşman’ tespiti yapma görevi sadece YKK’ye aittir. Devlet kurumlarını belirlenen düşman tespitine göre konumlandırma işi de Genelkurmay’a bağlı ‘Milli Güvenlik Akademisi’nin görevleri arasındadır. “Devletin üst kademe yönetici personelini, Türkiye’nin ulusal güvenliği konularında devlet çapında ortak planlamaya ve planların uygulanması açısından koordineli çalışmayı hazırlamak, devlet kurum ve kuruluşları arasında ulusal güvenlik ve ulusal savunma konularında ortak bir anlayış yaratmak ve devlet kadrolarını eğitmek…” biçiminde tanımlanmış. Öncelikli olarak ”
Valiler, kaymakamlar, genel müdürler, müsteşarlar, büyük elçiler, KİT yöneticileri eğitim kurumlarının genel yöneticileri…” eğitilirler. “Nerde bir PKK’li görürseniz öldürün” diyen bir kaymakamın yetiştiği merkez burasıdır. Kürt illerinden görevlendirilmiş devlet memurlarının ezici bir çoğunluğu, Milli Güvenlik Akademisi’nin eğitiminden geçmiş unsurlardır.
Türkiye’nin bugün içerisinde bulunduğu politik krizi yaratan ve geliştiren YKK’dir. Oluşturulan politik kaosa müdahale yetkisi de sadece ‘Buhran Kriz Yönetim Merkezi’ne (BKYM) aittir. Örneğin bu kurumun görevleri şöyle sıralanmış: “Türkiye’nin toprak bütünlüğüne, egemenlik haklarına, milli hedef ve menfaatlerine yönelik tehdit emarelerin belirmesi durumunda” devreye girer. BKYM, “fiili olarak göreve başladığı andan itibaren, bütün illerde ve ilçelerde valiler ve kaymakamlar yetkilerini bölgedeki askeri komutanlara devredeceklerdir” deniliyor. Bugün Kürt illerinde uygulamaya konulan askeri yasalarla BKYM fiilen pratikleştirilmiş bulunmaktadır. BKYM kamu düzeninin bozacak her türlü eyleme müdahale etmekle görevlidir: “Terör olayları, kanunsuz grevler, iş bırakma eylemleri, etnik yapı, din ve mezhepsel farklılıklardan kaynaklanan olayları” kapsayacak tarzda görev alanı sınırsızlaştırılmış bulunmaktadır. Söz konusu bu faktörleri bahane ederek ordunun hemen hemen tamamı, işgal bölgesi olarak ifadelendirilen Kürt bölgesinde koşullandırıldı.
Silahlı Kuvvetler Partisi, sadece stratejileri belirlemiyor aynı zamanda pratik uygulamalar için de özel kurumlar yaratmaktadır. ‘Psikolojik Savaş Dairesi, Özel Harp Dairesi (ÖHD) ve JİTEM’ gibi kurumlar, şiddet ve katliamları gerçekleştiren özel savaş örgütleridir. Kürt bölgesinde yaygınlaştırılan savaş, tahminlerimizden çok daha fazla katliamlara yol açmaktadır. Özellikle ‘ÖHD ve JİTEM’in çok daha aktif olarak kullanılması için, kontrgerilla yasaları olarak bilinen ve Özgür Politika gazetesi tarafından deşifre edilen ‘Sahra Talimatnamesi’ (ST) yeniden güncelleştirilmiştir.
Pentagon’dan alınıp Türkçe’ye çevrilen ST’nin görevleri “açık ve sinsi faaliyetler, adam öldürme, bombalama. Silahlı soygunculuk, işkence, kötürüm hale getirme, adam kaçırma suretiyle tedhiş, şantaj, olayları tahrik, misilleme, rehinelerin alıkonması, kundakçılık, sabotaj, psikolojik propaganda, yalan haber yayma…” gibi sıralanmış. Genelkurmay Başkanı’nın, Türk-Kürt halkları arasında çatışmayı körüklemek için yaptığı açıklamalar, gazetelere yansıtılan yalan ve provokasyon içerikli haberler, Genelkurmay merkezli ST’nin görevlerine bağlı olarak yapılmaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetler Partisi yürütme merkezi konumundaki YKK, hedeflerine varabilmek için, düzene yıllarca hizmet etmiş birçok insanı öldürmekten dahi çekinmez. Bilindiği gibi bunun en son örneği, basına yansıyan ve Genelkurmay’ın yalanlamaya cesaret edemediği ‘gizli’ toplantıdır.
CIA’nin uluslararası politikalarına uygun olarak faaliyet yürütün Hudson Enstitüsü’nde ‘Beyin jimnastiği’ adıyla yapılan ‘gizli’ bir toplantıya, Genelkurmay Başkanlığı bünyesindeki Stratejik Araştırma ve Etüd Merkezi’nin (SAREM) Başkanı Tuğgeneral Süha Tanyeri ile Türkiye’nin Washington’daki Savunma Ataşesi Tuğgeneral Bertan Nogaylaroğlu’nun katıldığı anlaşıldı. ‘Sahra Talimatnamesi’ne uygun olarak Türkiye’nin iç politik sürecini yönlendirmek amacıyla Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Tülay Tuğcu’ya suikast yapılması, PKK’nin ismi kullanılarak İstanbul’da onlarca kişinin ölümüyle sonuçlanacak bir katliamın gerçekleştirilmesi ve PKK’nin üst düzey lider kadrolarının yeni bir komplo ile kaçırılması.
Türk Silahlı Kuvvetler Partisi, mevcut dengeleri kendi lehine çevirmek için her türlü aracı kullanmaya devam edecektir. Önümüzdeki günler, Türkiye’nin iç politik sürecinde tahmin edemeyeceğimiz kadar çok kapsamlı saldırılarla karşı karşıya kalabiliriz. İlerici, yurtsever ve devrimci güçler bu tür komplolara karşı şimdiden uyanık olmalı ve gerekli politik refleksi göstermelidir.