Didem Şahin, 34 günlük İsrail-Lübnan savaşının ardından Lübnan’daydı. Direnişe aktif bir şekilde katılan Lübnan Komünist Partisi’nin dış ilişkiler temsilcilerinden Ahmad Saade ile görüştü. İngilizce olarak gerçekleştirilen röportaj Sendika.Org tarafından Türkçeleştirildi. Didem Şahin: İsrail Lübnan’a saldırdığında yaşanan tam olarak neydi, anlatabilir misiniz. İlk günden itibaren neler oldu, Lübnan Komünist Partisi ne yaptı? Ahmad Saade: Hizbullah İsrail […]
Didem Şahin, 34 günlük İsrail-Lübnan savaşının ardından Lübnan’daydı. Direnişe aktif bir şekilde katılan Lübnan Komünist Partisi’nin dış ilişkiler temsilcilerinden Ahmad Saade ile görüştü. İngilizce olarak gerçekleştirilen röportaj Sendika.Org tarafından Türkçeleştirildi.
Didem Şahin: İsrail Lübnan’a saldırdığında yaşanan tam olarak neydi, anlatabilir misiniz. İlk günden itibaren neler oldu, Lübnan Komünist Partisi ne yaptı?
Ahmad Saade: Hizbullah İsrail ordusundan iki asker kaçırınca, İsrail bunu Lübnan’a saldırmak ve onu bütünüyle tahrip etmek için bahane etti. Aslında, kimi kaynaklara baktığımızda, İsrail’in Hizbullah o iki askeri kaçırmamış olsaydı bile Lübnan’a saldırmayı planladığını görüyoruz.
Şöyle sorulabilir; Hizbullah neden o iki askeri kaçırdı? Bizim, İsrail hapishanelerinde tutsaklarımız var. Bunlar sadece Hizbullah’tan değil, tüm partilerden tutsaklar. Bizim de Komünist Parti olarak İsrail hapishanelerinde tutsaklarımız var. Hizbullah’ın bazı askerleri kaçırıp bunları İsrail hapishanelerindeki tutsaklarla takas etmesi, normal bir işleyiş haline geldi. Bu haklı bir eylem, çünkü ülkemiz Lübnan’ın kimi parçaları, Şebaa çiftlikleri vs. hala İsrail işgali altında.
Ama dediğimiz gibi, İsrail Lübnan’a saldırmayı planlıyordu. Son kaçırma olayını saldırı için bir gerekçe olarak kullandılar. Bu saldırı, çok vahşiydi. Bütün altyapıyı yok etmeye çalıştı. İsrail bombardımanı altındaki altyapının yıkımıyla sivil ölümlerini bazen kıyaslayamıyorsunuz. Asıl hedefleri masum sivillerdi. Lübnan’da toplumsal yapıyı parçalamak, bir iç savaş çıkarmak, Hizbullah’a karşı bir savaş çıkarmak için… Çünkü altyapı tahrip oldukça, siviller öldükçe insanlar şöyle soracaktı; “Biz siviller neden öldürülüyoruz?” Ama bu plan bu şekilde işlemedi.
Komünist Parti olarak, ilk günden itibaren gücümüzü İsrail saldırısına karşı koymak ve direnişi desteklemek için seferber ettik. İki cephede mücadele ettik. Birincisi askeri cephe. Güney’deki yoldaşlarımıza direnişe geçmelerini söyledik. Güney’de ve yakın bölgelerdeki üyelerimize, yoldaşlarımıza kendilerini savunmalarını ve direnişi desteklemelerini söyledik. Bu, işin bir parçası, askeri parçasıydı.
Diğer alan da sosyal hizmetler alanı. İlk günden partiyi küçük komitelere böldük. Her komite, İsrail saldırılarından kaçan insanlara bütün gücüyle hizmet sunmakla sorumluydu.
Savaş, Güney’dekiler açısından büyük sorun yarattı. Beyrut’ta gidebilecekleri yerler de bombalanıyordu bu yüzden kımıldayamadılar. Burada yaptığımız en iyi şey, Beyrut’taki okulları insanlara açmak ve onları sokakta yatmaktan kurtarmak oldu. İkinci önemli şey onların yaşamlarını sürdürmelerinin nasıl sağlanacağıydı. Tamam, onları sokakta uyumaktan kurtarmış olabilirsiniz ama yaşamaları için gereken asgari şeyleri; su, yemek ve uyumak için bir şeyler bulmanız gerekir. Yurtdışındaki ve yurtiçindeki yoldaşlarla temasa geçmeye başladık, Komünist Partilerle, yardıma hazır herkesle.
Yanıt alabildiniz mi?
Çoğu yanıt verdi. Elimize geçen her ne ise; gıda, ilaç… dağıtmaya başladık. İsrail saldırısından kurtulan insanlara dağıtmak üzere bunları tasnif ettik. Bu işin sosyal hizmetlerle ilgili tarafıydı. Ama asıl tarafı, ki bizim açımızdan asıl zor olanı da oydu… altyapı tamamen yıkıldığı için, bazı bölgelere ulaşabileceğimiz bir yol kalmamıştı. Yol yok, cadde yok. Ayrıca hareket eden her şeyi de ne olduğuna bakmadan bombalıyorlardı.
Biz, ülkedeki mezhepsel sorunların dışında bir parti olduğumuz için ülkenin kesimlerinde örgütlüyüz ve ülkenin tamamında sosyal hizmet merkezlerimiz var. Bu yüzden diğer kesimlerinde bulunan hizmet merkezlerimizi de kapılarını açıp, ellerinden gelen yardımı yapmaya çağırdık. Güney’de iki hastanemiz var. İki kez vuruldu ama yaralanan ve yardım isteyen tüm insanlara sağlık hizmeti vermeyi sürdürdü. Bizim yaptıklarımız işte bunlardı.
Yani üç seviyeli bir faaliyet yürütmeye çalıştık. Birincisi, direnmek; ikincisi, İsrail bombardımanı altındaki insanlara sosyal hizmetler vermek; üçüncüsü de, güvenli bir yer bulmak amacıyla saldırıdan kaçanlara yardımcı olmak.
Mültecilere mi?
Mültecilere (gülüyor). Bunlar bizim yaptıklarımızdı.
Sonra, dışardan gelen yardımları alıp dağıtan Yüksek Komisyon’la temasa geçtik. Bize küçük bir pay verdiler. Çünkü bu yönetim yapısının bir parçası değiliz. Bu yüzden bize küçük bir pay verdiler. Ama bu ufak kaynaklarla da, mültecilere yardımcı olabildik.
Bu işin ülke içi boyutuydu. Dış boyutundaysa, az önce dediğim gibi bize yardımcı olabilecek partilerle temasa geçtik.
Kimler yanıt verdi, hangi ülkeler?
Yanıt veren komünist partiler; İspanyol, Yunan, Fransız, İtalyanlar, Kıbrıs, Türkiye… diyebiliriz ki, yurtdışındaki hemen hemen bütün komünist partiler olumlu yanıt verdi ve olabildiğince yardım ettiler. Ama unutmamız gereken bir nokta var; şu an abluka altındayız. Yani destek gelse de almamız mümkün değil.
Neden?
Çünkü İsrail ordusu Lübnan’a bir şey girmesine müsaade etmiyor. Ne denizden, ne havadan, ne de karadan. Şu an abluka altındayız. Örneğin, deniz yoluyla bir şeyler gelse İsrail kontrol noktasında izin verilmezse içeri giremez. İsrailliler bunların gerekli ilaç vs. gibi yardım maddeleri olduğunu bilse bile reddedebilir. İsrail ülkeye hiçbir şeyin girmesine müsaade etmiyor. Yakıt için de bu böyle. Bazen ilacınız oluyor ama bunu insanlara götüremiyorsunuz çünkü yakıtınız olmuyor. Bu, ne zorluklar altında çalıştığımızı gösterebilmek için bir örnek sadece.
Şunu sormak istiyorum. Başta demiştiniz, asıl mesele o iki asker değildi, daha önce plan yapmışlardı zaten diye. Peki neden? Sizce İsrail neden saldırı planı yapmıştı?
Neden saldırmayı planlıyorlardı? Çoğu kaynak, daha önce de saldırmayı planladıklarını söylüyor. Nedeni ise, Condeleezza Rice tarafından çok açık ve net biçimde belirtildi. Rice, “bu, yeni Ortadoğu’nun doğuşudur” dedi.
Buradan hareket edersek…Yeni Ortadoğu ne demektir ve yeni Ortadoğu’nun biçimi nedir? Bölgede başka, yeni bir Irak mı bu? Filistin’de neler oluyor? Birincisi, Filistinlileri her gün öldürüyorlar. Hiç kimse hiçbir şey söylemiyor. Bu, bütünün bir parçası olabilir. Ama, bunu “barış süreci” diye adlandırıyorlar.
Yeni Ortadoğu’nun neye benzediğini 1559 no’lu çözümden [karardan] hareket ederek görebiliriz. 1559, hükümetten Hizbullah’ı silahsızlandırmasını istiyor. Burada çok dikkat etmemiz gereken bir nokta var; İsrail Hizbullah derken özel olarak Hizbullah’ı değil, genel olarak İsrail’e karşı direnişi kastediyor ve biz de direnişin bir parçasıyız. İsrail için Hizbullah’ı silahsızlandırmak direnişin son bulması anlamına gelecek. İstenilen koşullar sağlanmış olacak; yani yeni Ortadoğu, bir başka Irak.
BM hakkında ne düşünüyorsunuz?
BM’nin ABD’nin elindeki bir araçtan ibaret biri duruma geldiğini düşünüyoruz. Bunun açık bir örneği de yeni 1701 no’lu karar. Bu birincisiydi. İkinci açık örnek, İsrail’in ikinci Qana katliamında Kofi Anan bunu kınayamadı bile, bu bir katliam olmasına rağmen. Neden, diye sorarsanız… İsrail, Qana’yı bombaladı, sivilleri öldürdü. Peki, BM neden kınamadı? Basit, silahlar Amerikan silahlarıydı. Çok açık, BM ABD’nin elindeki bir alet haline gelmiş durumda.
İnsanlara sorduğumuzda; Şii, Sünni, Hıristiyan fark etmiyor; hepsi de Nasrallah’ı ve Hizbullah’ı seviyorlar. Siz kendi perspektifinizden, Lübnan’da ve Ortadoğu’da Hizbullah’ı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hizbullah’ı güçlü yapan şey… İlk önce Lübnan’da hükümetin rolünün ne olduğunu görmemiz gerekiyor. Hükümet, ne yazık ki pek çok bölgeyi dikkate almadan çalıştı. Hizbullah da gelip sosyal hizmetleri verdi. Lübnan’da 21. yüzyılda yaşamamıza rağmen hala elektriği olmayan köyler var. Verdiği sosyal hizmetlerle, artı İsrail’le savaşarak, ki İsrail bizim düşmanımız, kendisine bir toplumsal taban yarattı. Bu yolla, halkın umudunu temsil ediyor. Bu kadar sevilmesinin nedeni bu. Çünkü hükümet direnmiyor. Ve halk direnmek istiyor. Ve birileri gelip de size, “direnmek için seninleyim” dediğinde, ona kesinlikle tüm desteğinizi sunuyorsunuz. Bu onu çok güçlü yapıyor.
Biz Hizbullah’la işbirliği yapıyoruz, ama Şii ya da başka bir şey olduğu için değil. Evet belki kimi safhalardan geçti ama İsrail’e direniyor. Ve İsrail de Lübnan’ın bir kısmını işgal etmiş olan bir düşman. Ve tarihe bakarsak, biliyoruz ki Filistin’i de işgal etmişti.
Hizbullah’ın popülaritesi Lübnan’da ve Ortadoğu’da sosyalist hareketi nasıl etkiliyor?
Sosyalist bakış açısından, Hizbullah’ın etkileri… Bir sosyalist olarak ben, eğer herhangi yerde bir insan ve onu ezen birileri varsa, rolümün ezileni desteklemek olduğuna inanıyorum. İnsanlığın özgürlüğü ve tam adalet için. Bu bakış açısından, biz Hizbullah’ı çok da fazla desteklemiyoruz.
Evet biz Hizbullah’la bu [işgale karşı direnişi kastediyor] noktada anlaşıyoruz ama dini bir parti olması noktasında ona katılmıyoruz. Bu bizim din karşıtı olduğumuz anlamında değil; farklı ideolojik perspektiflere sahibiz. İnsanları çektikleri acılardan kurtarmak, özellikle de İsrail işgalinden kurtarmak için birbirimize yardım ediyoruz. Sadece bir gün Beyrut’ta İsrail bombardımanı altında yaşasanız, bunun ne anlama geldiğini anlarsınız. İsrail’in 1982’deki Lübnan işgalini yaşadık, istediği zaman istediğini öldürüyor, kaçırıyordu. Tüm bunlar sizi bir yere koyuyor; halkın özgürlüğü için bunu isteyen herkesle, her politik hareketle işbirliği yapmak zorundayız.
Bana biraz gelecekten bahsedebilir misiniz? Ne olacak?
Politik açıdan, 1701 no’lu çözümün adaletli bir çözüm olduğuna inanmıyoruz. Çünkü dediğimiz gibi, BM ABD’nin elinde bir oyuncağa dönüşmüş durumda. İsrail uçakları bir yıl içinde 11 bin kez, bombardıman yapmadan, ses duvarını aşarak Lübnan hava sahasına girdiler. 1701 no’lu çözüm, ilk maddesinde, “savaşı başlatmaktan Hizbullah sorumludur” diyor. Bir kere, sen benim egemenliğimi ihlal ediyorsun, onuruma saldırıyorsun, bir yılda 11 bin kez. Ve bir askerin kaçırılıyor, bu savaştan ben sorumlu olacağım. Buradan alalım. Bu çözüm adaletsiz bir çözüm.
Şu anki durumumuz (İsrail ablukasından bahsediyor) hala savaş, bu bir barış değil. Yarın ne olabilir? Hala savaştayız. İsrail’in bir başka neden yaratmasını bekliyoruz. Bu politika, savaşı başlamadan önce başlatmak. İsrail yeniden bir bahane bulacak; “öz-savunma” adına istediğini bombalayabilecek.
Tutsakların durumu ne?
İsrail sadece 8 esiri olduğunu söylüyor. En tanınanı Samir Kuntar, 28 yıldır İsrail hapishanelerinde. (…) Ama gerçekte bizim İsrail hapishanelerinde 28 tutsağımız var. Direnişin sadece Hizbullah’a ait olmadığını göstermek için; bizim örneği Samir Kuntar gibi 28 yıldır yani Hizbullah ortaya çıkmadan önce tutsak olan direnişçilerimiz var. Yine uzun yıllardır İsrail hapishanelerinde tutulan iki komünist var. (…)
Biz direnme konusunda Hizbullah’la aynı fikirdeyiz. Ne var ki, ideolojik açından farklıyız. (…)
Hizbullah’ın kaçırdığı iki askere karşılık esir değişimi konusunda, İsrail yine sadece 8 esiri olduğunu söylüyor. Yine sorun şu ki, hükümet tutsaklar konusunda herhangi bir şey yapmış değil. Bu durumda askerlerin kaçırılması ve tutsak değişimi önerilmesi normal bir prosedürdü.
Bırakılacaklar mı?
Maalesef. Yine BM çözümü Lübnanlı tutsakların, komünist tutsakların bırakılmasına dair herhangi bir şey belirtmiyor. Ama Hizbullah ve İsrail arasında, Almanların ve İtalyanların katılımıyla kimi görüşmelerden bahsediliyor.
Türk hükümeti ve Lübnan hükümeti arasındaki ilişki konusunda ne düşünüyorsunuz?
Türkiye UNIFIL’e katılacak. Asker sayısının minimum olacağını ve öncelikle lojistik alanda çalışacaklarını söylediklerini duyduk. Hükümetler bazında düşünülürse, Lübnan Türkiye ilişkisi iki dost ülke ilişki arasındaki normal iyi bir ilişkidir.
Son gelişmeler ışığında Lübnan Komünist Partisi’nin şu anki durumu nedir?
Komünist Parti olarak 70’lerde İsrail’e karşı direnişi biz başlattık. Hala da İsrail’e karşı direniyoruz. Ama hepimiz biliyoruz ki (…) zaman içinde her şey değişiyor. Hizbullah’ın büyük bir destek alarak ortaya çıkışı, ve SSCB’nin çözülmesiyle birlikte, dünyadaki bütün Komünist Partilerin yaşadığı zayıflamayı biz de yaşadık. Hala da direnmek için elimizden geleni yapıyoruz. Hizbullah’la işgale karşı (…) işbirliği yapmamızın nedeni de bu.İdeolojik açıdansa Hizbullah’a katılmıyoruz.
Hizbullah dini yapısıyla, Lübnan’ın toplumsal dokusu, özellikle de Şiiler arasında çok çabuk yayıldı. Çünkü Lübnan mezhepsel bir ülke, siyasal ve toplumsal olarak mezheplere göre bölünmüş bir ülke. Hizbullah sosyal hizmetler sundu, özellikle de ihmal edilen bölgelere; kendi mezhebini desteklemeye çalıştı. Bu ona genişleme şansı tanıdı.
Hizbullah bir yönüyle oldukça başarılı. Komünist Partinin de dahil olduğu seküler/laik hareketler Hizbullah’ın büyük bir para alarak sunduğu hizmetleri sunamıyor. Çünkü hizmet için desteğe, paraya ihtiyacınız var. Milyonlarca dolara varan paralardan bahsediyoruz. Örneğin, evin mi yıkıldı, gel ve 10 ya da 20 bin doları nakit olarak al; herhangi bir bürokratik prosedüre gerek kalmaksızın. (…) Böylece kendi mezhebinin ve diğer mezheplerin desteğini aldı. Çünkü mezhepsel bir parti olmasına karşın diğer mezheplere de yardım etmeye çalışıyor. Bu, diğer partilerle, Maruni liderlerle olan koalisyonu açıklıyor. Bu da sorunu daha da karmaşıklaştırıyor. (…)
Bu, ülkedeki komünist hareketi minimize etti ya da sınırladı ama bu bittiğimiz anlamına gelmiyor. Hala çalışıyoruz. Son yaptığımız şey; Hizbullah’a ve Lübnan’daki tüm güçlere bizim programımız altında bizimle çalışmak için bir çağrı yaptık. Bizim programımız, komünist program, hükümet düzeyinde radikal bir değişim anlamına geliyor. Bu radikal değişim mezhep esasına göre bölünmemiş gerçekten demokratik bir Lübnan kurulmasıdır. Mezhepsel bölünmüşlük iç ve dış itmeyle iç savaşlara yol açmıştır. Lübnan tarihine baktığınızda çok sayıda iç savaş görürsünüz. Bunu engellemek için LKP bir program yaptı. Bu, mezheplere bölünmemiş gerçekten demokratik bir Lübnan. Bunun için mezhepsel kotaların olmadığı erken seçimler yapılmalı. Biliyorsunuz Lübnan’da seçimler de mezhepsel bölünmüşlük temelinde yapılıyor. Lübnan’daki tüm partilerle birlikte bu programı uygulamak için çalışıyoruz.
Son olarak bizlere bir şeyler söylemek ister misiniz?
Size teşekkür etmek istiyorum. Şu ya da bu mezhepten olmasına bakmadan bütün Lübnan halkını destekleyen herkese teşekkürler. Bizler komünistiz ve tüm ezilen insanlar uğruna sava
şmak gerektiğine inanıyoruz.
(Odada bulunan bir başkası ek bir soru soruyor)
Lübnan’da Sünniler ve Şiiler arasında bir iç savaş çıkma olasılığı var mı?
Bu soruyu evet ya da hayır diye yanıtlamak, meseleyi basitleştirmek olacak. Çok açık ki, iç savaş mümkündür. Ama aynı zamanda imkansız da. Çünkü Sünni ve Şii dediğimizde… evet hükümet ve toplum mezhepsel olarak bölünmüştür ve her mezhep daha büyük paylar alabilmek için birbirine karşı nefret beslemektedir. Ama işin aslı bu bir çıkar meselesidir. (…) İki çok açık örnek vereyim. Birincisi, Komünist Partisi olarak biz laik bir parti olarak tüm mezheplerden üyelere sahibiz. Diğer laik partiler de öyle. Diğer, Hizbullah ve Maruniler arasında bir koalisyon var, Şiiler ve Maruniler koalisyonu. Başbakan Hariri ve diğer Maruniler arasında da bir koalisyon var, Sünniler ve Maruniler koalisyonu. (…) Saf bir mezhep olgusu yok. (…)
Peki emperyalistler Şiilere ve Sünnilere ayrı ayrı arka çıkarak bir iç savaşı zorlar, başlatırlarsa siz ne yapacaksınız? Yakın geleceği soruyorum?
Yakın gelecekte bir iç savaş çıkarsa, benim görüşüme göre de bu olabilir. Çünkü 1701 no’lu karar, adaletsiz bir karar ve hem sokakta hem de hükümette bir çatlak yarattı. Lübnan siyasetini izliyorsanız, kimi insanlar bu kararı destekliyor, kimileri desteklemiyor. Bu şu anlama geliyor ki, sokaktaki insanlar iç savaşa hazır. (…) Dediğimi gibi sokakta herhangi bir nedenle kavga eden farklı mezheplerden iki kişinin kavgası nedeni ne olursa olsun yayılabilir. Bunu olanaklı yapan şey, siyasileri izlersek “yapabileceğimizin en iyisini yapıyoruz. Lübnan’da iç savaş olmayacağından eminiz” dediklerini görüyoruz. Ben bir siyasi olarak, ülkemde bir iç savaş olmayacağından emin olmaktan, bir iç savaş başlatmak için çok iyi hazırlanmış bir şeyler sezdiğimi anlıyorum. (…) Ben, eğer emperyalist güçler planlarını uygulamaya hazır olurlarsa, bunun (iç savaşın) her dakika mümkün olduğunu düşünüyorum. (…) Şu anda, yeni Ortadoğu planlarını uygulamak için hazır değiller. Yeniden denemek için başlayabilirler, bir iç savaş yaratarak tüm direnişi silahsızlandırmayı (gerçek anlamıyla direnişten bahsediyorum, yani sadece Hizbullah değil) ve yeni Ortadoğu planını uygulamayı yeniden denemek için.
Bu savaş şayet gerçekleşirse, biz bir komünist parti olarak, savaşın takabileceği maskelerin ardındaki çıkarları, gerçekliği olduğu gibi okumaya çalışırız. Emperyalizme karşı savaşırız, her nerede ise ve her kim onu destekliyorsa; ülkemizde ya da dışarıda. Öyleyse, önce, iç savaşın hangi maskeyi takabileceğini görmemiz/okumamız lazım.
Röportajın video görüntüleri için;
Lübnan / Eylül 2006